Gökhan Akçiçek - 6 Aralık 2011
Doğduğunuzda, alnınızın tam ortasında küçük, parlak bir ışık belirir. Perdeler kapalı da olsa o ışığı her baba, her anne mutlaka görür, hisseder. O ışığın yaydığı sükûnet, odaları ve dünyayı doldurur. Anneniz, babanız, size her baktığında o ışığın daha da parladığını, gün geçtikçe eskisine nazaran büyüyen ve ışıtan bir huzmeye dönüştüğünü görürler. İçten içe sevinirler. O nurun farkında olmayan yalnız, çocuktur. Oysa o ışık hep orada kalmayacaktır.
Hayat kendi akışı sürdürürken, değdiği her kadere onca sıkıntı ve üzüntüyü de bulaştırır. Günler, aylar, yıllar, kirlenen o sayfaların temizliğiyle ve onarımıyla geçer. Anne için evin çekilip, çevrilmesi; baba için kazanılacak ekmek gailesi, evin her odasına ve aile bireylerinin arasına yeniden bir duvar örer. Derken ikinci çocuk gelir. Dalgalar, kumdan kalelerimizi yıkmıştır bir kez. İlk çocuğun gözlerindeki o pırıltıya, ilk gölge o gün düşer. İnmediği ve daima kendinin sandığı o kucağın yeni ve mızmız bir ortağı daha vardır artık. İlk oğul (ya da çocuk) içine gömer yüzünü. Kelimeler ağzında uğultulu bir bulamaca döner. Baktığı her nesne sanki ondan biraz daha uzaklaşır.
Doğan her çocukla bu eksilme gittikçe artar. Anne ise her çocukla yeni bir sevgili edinir. İlk çocuğun doğumundan sonra, iki âşık olan anne/baba artık karıkocadır. İlk oğul, kardeşinin sesiyle kısar sesini. Yalnızlık nedir o gün anlar. Ömür boyu peşini bırakmayacak bir kaderin sahibidir o. İçine dönen bir kapının tokmağını o gün titrek elleriyle ilk kez çevirir. Önündeki yol, artık hep kendine çıkacaktır. Her kardeşle, yeniden yeniden döner kendine. İçinde, anlamını bilmediği ve asla bilemeyeceği, gittikçe büyüyen nedensiz bir boşluğun o derin oyuğunu hisseder. İçi burkulur.
Ümit Yaşar Oğuzcan, "beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın/denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın" derken, bunun bir sevgiliye söylendiğini sanır çoğu. Oysa işin aslı öyle değildir. İlk oğullardan biri, Ümit Yaşar'ın ilk oğlu Vedat, 6 Haziran 1973'de, henüz 17 yaşında, Galata kulesinden atlayarak intihar eder. Cansız bedeni yerdedir, cebinden bir not çıkar; "baba öyle değil böyle intihar edilir" diye.
İlk çocukların hayata dayanma gücü bu denli zayıf olabiliyor. Tanıdığım tüm ilk oğullar bendeki o intibaı hep haklı çıkarmışlardır. Sandalyenin ucuna oturan, dünyada çok fazla yer kaplamak istemeyen bir halleri vardır onların. Diğerkâmlık belirgin özelliklerindendir. İstisnaları tabii ki olacaktır. Onları tanımanın en kolay yolu, yüzlerine, özellikle gözlerinin içine ısrarla bakmaktır. Bakışlarını ilk kaçıran onlar olacaktır. Neden dersiniz acaba? Her kardeşle azalmanın ıstırabı mıdır bu? Kardeşler, kendilerinden önce ana rahmine konuk olan o çocuğa karşı neden bu denli tırmalayıcı olabiliyorlar acaba? Bilmiyorum. Aslında bilmek de istemiyorum. Birileri yazsa bunu… İkinci, üçüncü, dördüncü, hatta sonuncu çocuk olmak nasıl bir duygu….
Kardeşime şakayla yazdığım bir notta, "ilk çocuklar aşk çocuğudur, diğerleri mecburiyet çocuğu" demiştim. Acaba haksızlık mı ettim onlara? Yine bilmiyorum. Bildiğim, ilk oğulların kaderlerinin garip bir hüzün taşıdığıdır. İsmail Uyaroğlu, şiirlerinin birinde şöyle diyordu: "Kedileri severken ağlayınız." O dizelerden mülhem bende şöyle diyorum: "İlk oğulları severken ağlayınız."
Enfes, harika, muhteşem… Ne güzel insanlarsınız. Cennet muhallebicisinde sohbet etme istediğim türden…
Özkan Basat - 9 Aralık 2011 (16:45)
Ortaokuldayken en küçük çocuk olduğumdan sürekli eskilerle büyüdüğüm için çok şanssız olduğumu söylemişti bir arkadaşım ve o yaşta kabul etmemiştim, çünkü neredeyse öncelikliydim. Şimdi de kabul etmiyorum bunu ama daha geniş bir çerçevede düşünerek. Ailenin en küçüğü olmak güzel bir duygu, ancak insan sevgiye doyumsuz olabiliyor ve kıskançlık duygularınız abi-ablanıza göre biraz daha yoğun olabiliyor. Etrafınızdakilerin sizden başkasına daha fazla ilgi göstermesi biraz içinizi burabiliyor, çünkü en sevilen siz olmalısınız. En azından ben öyle hissediyorum.
Bizim en büyüğümüz ablam ve ben yazdığınız hiç bir özelliği onda görmüyorum. Bu belki de daha çok benim ona ablalık yapmamla alâkalı olabilir tabii. Ama ilk çocuk olmak bu kadar olumsuz olmamalı ve bence değil de. Bu biraz anne-baba tutumuyla alâkalı bir durum diye düşünüyorum. Kendi ailem için anlattıklarınızı kabul görmesem de ne yazık ki çevremde zaman zaman gördüğüm bir durum ve bu tutumda olan ilk çocukları bu ruh haline iten yetiştirilme tarzlar, ailenin onlara karşı tutumu vs vs.
Özet olarak, çocukların tüm psikolojik sorunlarında olduğu gibi bu konuda da tek yetkili merci anne-baba. Eğer ki çocukta bir problem varsa ilk veya son fark etmez dönüp önce kendini sorgulamalı anne-baba olan kişiler.
İdealist - 12 Aralık 2011 (00:06)
Gökhan Akçiçek neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.