Günlük hayatımızda o kadar çok şey bireyselleşmiş durumda ki, bunun verdiği tuhaf bir bencillik de beraberinde geliyor. Akıllı ya da akılsız telefonlarımız artık arayan numaraları gösterdiğinden beri "istediğine cevap ver ya da görmezden gel tüm bencilliğinle" davranışları olağan şeyler artık.
Biz sıradan vatandaşların bile e-posta kutusuna saatte üç-beş elektronik posta düştüğünden beri, sürekli bir kontrol etme huyu gelişti. Düşünsenize o bildik, geleneksel mektuplarımız bu hızla gelseydi ve apartmanın posta kutusuna 15 dakikada bir ne gelmiş diye inip çıksaydık halimiz ne komik olurdu. Ama iyi de bir antrenman yapardık di mi?
Bir çeşit emzik gibi bu modern zamanların araçları. 15 Temmuz'da Science'da çıkan bir mülâkat bunları düşündürttü. "Geleceğin bilgisayarları nasıl olacak" diye başlık atılmış ama nasıl olacağından çok da fazla bahsedilmemiş. Onun yerine insan davranışlarının ve yaşama biçimlerinin nasıl değiştiğinden bahsedilmiş.
Teknolojideki gelişmeler ve insan davranışlarının buna paralel değişimi son derece hızlı. Yollar, başı sürekli öne eğik, telefonuna bakan, hatta bakmaktan önünü göremeyen insanlarla dolu.
Teknoloji dedim, devam edeyim biraz: Meselâ kullanılan çiplerin boyutları o kadar küçülüyor ki 2020 yılı itibariyle neredeyse sıfıra yaklaşacak. Bu da hemen her şeyi bir bilgisayara çevirmeye imkân verecek. Günlük hayatınızda kullandığınız pek çok şey bundan etkilenecek; çay bardağınızdan tutun da ayakkabınıza, masanıza kadar artık aklınıza ne geliyorsa. Nereye koyduğunuzu hatırlamak zorunda kalmayacaksınız. Seslendiğinizde "buradayım yiğenim" diye cevap verecek hale gelecekler. Şimdilik ilkel de olsa Iphone'daki Siri uygulaması buna güzel bir örnek.
Her ne kadar bu tekno-sosyolojik aletler hayatı kolaylaştırıyor gibi görünse de daha şimdiden birtakım olumsuz etkileri görülmeye başladı. En basiti, artık telefon ederken yakınlarımızın sadece isimlerine tıklayarak aradığımızdan, numaraları aklımızda kalmıyor. Ancak eski numaraları bizzat çevire çevire aramalarımız ve böylelikle uzun zaman öncesinden beri beynimizde bu numara ve kişi eşleşmeleri ile kurulmuş nöral ağlar sayesinde kimi numaraları hâlâ hatırlayabiliyoruz.
En bilgili arkadaşımız "Google" sağ olsun, ortaya çıktığından beridir de artık dilimizin ucuna gelmiş ama hatırlayamadığımız ya da ancak tuhaf bağlantılar ile bulabileceğimiz bilgilere ulaşabilme kolaylığı ve hızı beynimizi iyice tembelleştirmiş durumda.
Hafızamız tembelleşirken zayıflıyor da. Hani Google gözlükleri de çıkınca, iyice bön bön bakmaya başlayacağız birbirimize. Belki de Terminatör filminde olduğu gibi karşılaştığımız her insanın yanında küçük isim etiketleri görmeye başlayacağız, tıklayınca daha detaylı bilgiler çıkacak meselâ. "Hay aksi bugün gözlüğü takmamışım kimin kim olduğunu bilemeyeceğim. Şu sarı saçlı adamın ismi neydi? Hey merhaba desem çok mu belli olur ismini hatırlayamadığım?" şeklinde korku dolu içsel diyaloglarımız olacak büyük ihtimalle. Ya da gözlüğümüz bizi (içindeki çip sayesinde akıllı bir gözlük o) iyice tanıyınca artık aramızdaki muhabbetler de iyice cıvayacak. "Abi bak bu sağdaki elemanın sana borcu vardı, istersen sor bi ama yine de temkinli ol, asabi bir tiptir, sen bilirsin."
Hani anahtar kelimeleri giriyoruz ve bilgiye ulaşıyoruz ya, şimdi bir kolaylık daha var artık: Sadece anahtar kelimelerle değil, istediğiniz bir görüntü dosyası ile de arama yapabiliyorsunuz. Resim, fotograf arattırabiliyorsunuz. Böyle her şeyi arayıp tarayan güçlü arama motorlarının elinden bir şey kurtulmuyor. Bu durumda hafızamız da doğal olarak geriliyor. Bilgiye ulaşma hızı bakımından elbette çok yararlı bir durum bu teknolojik nimetler ama diğer yandan eksilerin de farkında olmak lâzım diye düşünüyorum.
Yapılan araştırmalar bu tür teknolojik gelişimlerin hafızamıza olumsuz etkileri olduğunu gösteriyor. Bilginin kendisine nasıl ulaşabileceğimizi biliyoruz ama aklımızda eskisi kadar tutmuyoruz. İnternet hızla haricî hafızamız olmaya başlıyor. Yeni bilgileri elbette öğrenmemize de yardım ediyor ama nasılsa her şey bir tık mesafesinde diye aklımızda bir şey kalmıyor. Mobil araçların ve akıllı telefonların da artık her an elimizin altında olması bu hafıza tembelliğimizi arttırıyor.
Kimbilir, belki yakın gelecekte birbirimize Google gözlüklerimizle boş boş bakarken üzerinde isimlerin yazdığı sanal etiketlerimizi göremediğimiz zaman, arkadaşlarımızın görüntü aramasını yapıp öyle hatırlamaya başlayacağız ve artık iyice suyu çıkmış beyinlerimizi yavaşça tozlu raflara kaldıracağız.
Ne kötü alışkanlık aslında. Hani şöyle diyenler vardır: "Ya elinin altında internet var, kocaman bir dünya gir bak." Ne kolay ne basit bilgiye ulaşmak. Tembel ukâla miskin bir insan olduk.
Celâl Gün - 4 Ağustos 2012 (14:20)
70'li yıllarda seyrettiğim bir filmi hatırlıyorum: Rollerball. Geleceğin dünyasında geçiyor. Bir yerde, galiba ülkenin yönetildiği yerde, yüzme havuzu ya da dev akvaryum gibi bir şey var. İçinde kıvıl kıvıl kaynayan, ışıklar saçan plazmamsı bir madde. Bir tür dev veritabanıymış o. O güne kadarki tüm yazılı ve sözlü kültürü ona yüklemişler. Bir de konuşarak cevap veriyor köftehor.
Fakat gel gör ki, orada da bazen aksaklıklar oluyor, bilgilerin bir kısmı kayboluyor falan.
Şuna benzer bir replik hatırlıyorum filmden:
- "Tüüh lan, gitti onaltıncı yüzyılın tamamı. Neyse, önemli bir şey yoktur her halde o asırda."
Nasıl olmaz? Şekspir var en azından. Ama kim silker şekspiri falan plazma bilgisayar çağında. Değil mi
Durmuş Düşünür - 4 Ağustos 2012 (16:54)
Kaybettiğim ufak eşyaları ararken gayrı ihtiyari "dur çaldırayım da bulayım" duygusunu ilk hissettiğim anda yüzümde beliren komik gülümseme, artık teknolojiye direnç göstermemi söyleyen endişeli bir maskeye dönüştü nedense. Fazla hoyrat geliyor her şey.
Hülya - 5 Ağustos 2012 (18:44)
Her şeyi tüketiyoruz… Paylaşım için teşekkürler…
İlknur - 9 Ağustos 2012 (13:09)
Eskiden de hatırlamazdık. Hatırlasaydık ne telefon fihristine ne ajandaya ne de duvar takvimlerine ihtiyacımız olurdu veya Derkenar okuyucularına lise tarih dersi soruları sorsam hepsine cevap verirlerdi. Sadece bazı telefonları hatırlardık, çünkü numaraları çevirirdik. Şahsen o gözlükleri dört gözle bekliyorum. Yolda yürürken uzun senelerdir görmediğim bir arkadaşım yanimdan geçerse uyarsınlar diye. Yurtdışına gidersem her baktığım tabelâyı Türkçe'ye çevirsinler diye. Hatta yabancı dilde konuşan birinin konuşmalarını tercüme edip cama da yansıtabilirlerse değmeyin keyfime.
Nisyan - 17 Ağustos 2012 (07:18)
Ahan da bilimkurgunun âlâsı. Elin herifi beyinlerimizin içini hortumlayabilme kapasitesine sahip kask yapmış.
"ABD 'den Berkeley, İngiltere 'den Oxford ve İsviçre 'den Cenevre üniversitelerindeki güvenlik araştırmacıları, "el kullanılmadan" bilgisayar, video oyunu kullanmaya dönük bir beyin-bilgisayar arayüzü (BCI) programını inceledi ve BCI'nın yüklendiği beyin kaskından kişinin zihnindeki bilgileri çalma riski doğduğunu fark etti."
"BCI teknolojilerinin banka kartları şifreleri, adres bilgileri, tanıdıklar hakkındaki bilgiler gibi pek çok kişisel ve gizli bilgileri beyinden çalma olasılıkları yapılan testlerde yüzde 10 ile 40 arasında çıktı. Araştırmacılar özel olarak formüle edilmiş oyunlarla kişilerin beynindeki gizli bilgilerin bu programlamayla alınabileceğine inanıyor."
Öyle bir kaskı kafama geçirmek istemezdim.
Yok hayır, banka şifresi falan sorun değil. Şifreyi isteyene zaten kendim veririm; hazır girmişken bir zahmet borçlarımı da temizler belki.
Ve fakat, beynimdeki ahlâksızca fikirleri de okuyabiliyorsa fena. Programın ahlâkı bozulabilir, ondan endişeliyim.
Battal Takoz - 21 Ağustos 2012 (14:33)
"Bilginin kendisine nasıl ulaşabileceğimizi biliyoruz ama aklımızda eskisi kadar tutmuyoruz. İnternet hızla haricî hafızamız olmaya başlıyor." şeklindeki iki cümle bütün meseleyi özetliyor sanki.
Selman - 7 Eylül 2012 (17:40)
Enter tuşuyla bir şeyleri değiştiriyor olmanın adı ve tadı damağımızdayken, günlük hayat akışında da enterlediğimiz! Her bir olgunun hemencecik değişmesini istiyor ve olmayınca da sinirleniyoruz. Ne olacak bu halimiz. Hafızamızın sınırlarını zorlamak için beyhude çabalamanın ne faydası var artık google de veya yandex de tıkla bilgi gelsin. Yeter ki ne arayacağını HAFIZANDA tut.
Şükrü Er - 13 Kasım 2012 (19:06)
Alper Uzun neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.