Hz. Muhammed karikatürleri ilk gündeme geldiğinde merak edip internetten bulup bakmıştım. Günaha giriyor muyum kaygısı bir taraftan bastırsa da epeyce zaman karikatürle uğraşmış, bir süre de dergilerin koridorlarında sürttükten sonra başka işlerin peşinden gitmiş ama bir tarafı hep karikatüre meyyal kalmış kişinin merakı galip gelmişti.
İşin doğrusu, dikkate değer karikatürler değillerdi. Bizim mizah dergilerinde sıklıkla görmeye alışkın olduğumuz klâsik, sakallı, çarşaflı tipleri kullanan karikatürlerdeki kabızlık alenen Danimarkalı karikatüristlerde de görülmekteydi. Üstelik bazıları basbayağı nefret suçuydu ve kanaatimce Müslümanları incitmeleri doğaldı. Zaten epeyce sert tepki aldılar.
Aradan epey zaman geçtikten sonra Amerika'da çekilen ve Hz. Muhammed'e hakaret içerdiği söylenen film gündeme geldi ve İslâm dünyasında yine oldukça sert reaksiyonlar görüldü. Bu kez filmi izlemek için içimde hiç merak uyanmadığından seyretmek için bir çaba içine de girmedim.
Filmin ardından Türkiye'de Sevan Nişanyan gündeme geldi. Filmden hareketle yazdığı bir yazıda Hz. Muhammed'e hakaret ettiği iddiasıyla internet ortamlarında epeyce küfrün öznesi olduysa da Allahtan kimse kılına zarar vermedi. Nişanyan'ın diğer pek çok yazısı gibi o yazısını da okudum.
İçerik bana göre yanlıştı. Kişiyi kendi gününün normuna uygun davrandı diye eleştirmek bana adil gelmiyor. Üslup ise Nişanyan'ın alışkın olduğumuz sertliğinde olduğundan yadırgamadım. Nihayetinde yaptığı iş ifade özgürlüğünün sınırları içindeydi.
Sonra fark ettim ki asıl tepki Hz. Muhammed'in bir şekilde resmedilmiş olmasınadır. Yazıyla eleştiri, resmin aldığı sertlikte tepki almıyor.
Biri kalkıp gayet olumlu bir tablo içinde bile peygamberi resmetse aynı olumsuz reaksiyonu alacaktır.
Bunun üzerine İslâm'da resim yasağının dayanağını araştırmaya başladığımda Kuran'da ne resme ne de diğer güzel sanatlara getirilmiş bir yasak olmadığını gördüm.
Nereye baksan "insanları puta tapmaya özendirmesin diye resim yasaklanmıştır" şeklinde özetlenebilecek bir argüman dışında pek ipe sapa gelir bir dayanak gösterilememiş yasağa. Gel gör ki bariz bir yasaklayıcı hüküm olmamasına karşın net bir sanat karşıtı tutum adeta dinin özündenmişçesine yerleşmiş.
Mekke alındığında Kâbe'nin içindeki ve çevresindeki putların kırılmasına peygamber öncülük etmiş. Bütün putlar kırılırken bir tanesi müstesna tutulmuş. Kucağında henüz bebek olan Hz. İsa'yı tutmakta olan Meryem heykelinin önüne gelip durmuş peygamber ve anne oğul kompozisyonunu seyrederken hüzünlenmiş. Bir süre heykelin önünde bekledikten sonra tahrip edilmesine izin vermeyerek heykelin öylece Kâbe'nin içinde bırakılmasını sağlamış. O heykel uzunca bir zaman da orada öylece kalmış. Peygamberden uzun zaman sonra tahrip edilmiş.
Buradan bakıldığında heykel sanatı ile puta tapınmayı ayıran bir peygamber tavrı görmek mümkünken muhtemelen ihtiyatlı olmak adına her türden temsili yasaklayan bir anlayış egemen olmuş.
Siyer kitaplarında peygamberin en mahrem hallerini bile detaylıca anlatan pek çok hikâye varken gündelik hayatını bile ancak onu göstermeden beyaz perdeye aktarabilirsiniz.
Peygamber bir yana, dönemin önemli isimlerini bile göstermeniz bile pek mümkün değil. Dört halife ve ehli beyt imamları da zımnen yasağa dahil edilmiş durumda.
Bir tek sınırlı bir kesimde kabul gören Hz. Ali portresi var ki o da aslında bir robot resim. Sadece güzel bir erkek yüzü. Sokakta görsen tanımana yarar. Bu derin ve erdemli adamın sanki bir hikâyesi yok gibi. Portre bize hiç bir şey söylemiyor. Bir yüz ifadesine sahip değil.
İnadına yanlış anlayacaklar için bir daha belirteyim: Değil Hz. Muhammed'e, herhangi bir kişiye bile hakaret edilmesini onaylamam. Hele ırkçılığın ve nefret suçlarının her türlüsünün karşısındayım. Resmetmeye ilişkin anlayışın da kolaylıkla değişmesini beklemiyorum.
Diğer yandan İslâm dünyasının da en azından inanmayanların böyle bir yasağa riayet etmesini beklemekten vaz geçmesi gerekiyor galiba.
Aslında Peygamber Efendimizin (S.A.V.) resminin yapılmasına karşı çıkılması bana sorarsanız herkesin kafasında çizdiği bir peygamber var ve o hayaldeki resmin gerçeğe dönüşmesi üstelik bunu farklı inanışa sahip birileri tarafından yapılması bizi rahatsız ediyor.
İnanmayan ve O'nun hayatını bilmeyenlerin O'nu yanlış anlayıp yanlış ifade etmesi kaçınılmaz dediğiniz gibi. O zaman durup düşünmemiz gerekiyor bence biz inananlardaki eksikliği. Nedir o? Eğer biz O'nu doğru anlatabilseydik bugün bunlar olmayacaktı.
Neslihan Kılıç - 5 Mayıs 2013 (22:05)
Mevzuya iki yönden yaklaşılabilir: Birincisi İslâm Dini'nin içinden dışarı; ikincisi dinin dışından içeri. İçerden olan bakış sizin yazınızda da yer alan ve 'dişe dokunacak' manası ancak inançla kavranabilir şu gerçeğe dayanır:
"insanları puta tapmaya özendirmesin diye resim yasaklanmıştır"
Hakkıyla iman eden bilir ki, İslâm, vahdet dinidir; şirk ise işlenebilecek en korkunç günahtır ve kişiyi inanç dairesi dışına çıkarır. Yukarıdaki delilin yanına daha kuvvetli başka bir delil aranmasına sebep, bunun kavranamayışıdır.
Mümin onu yoldan çıkaracak nesneleri çoğaltmaya değil, nefsini her an kontrol altında tutmaya çalışır. Dininin temeline dinamit koyacak olanı da tanımalıdır.
Ayrıca Kâbe'deki putların, peygamber tarafından kırıldığı gün meydana gelen "bir tanesini koruma" hadisesi, doğrulanmış bir olay değildir. Peygamberin, namaz kıldığı evinde üzerinde canlı şekilleri olduğu için bir örtüyü kaldırttığını, çok daraflı doğrulanmış hadislerle bilebiliyorsak, kıble olan yapıda bir ikon bıraktırmanın gerçek olma şansı nedir? Ki onda bile anlaşamamışlar, biri heykeldi diyor, bir diğeri ise resim…
Dışarıdan içeriye, İslâm'ın özüne uzak kalarak bakmanın özeti ise: "Müşteri profili geniş ve düzgün olsun, ürettiğimizi herkese satalım; kazancımız bozulmasın ama din bozuluversin ne olacak, din yenir mi?" şeklindedir. Bunu, insanlığın ihtiyaçlarını belirleme merkezi haline gelen zihniyet yapmaktadır. Önlerine çıkan pürüz ırktır, dindir, ideolojidir, siyasettir onlar için fark etmez, düzeltilir.
Aydınlanma Rönesans ile mi Reform ile mi geldi, yoksa ikisi birden mi? Katoliklik değişmedikçe burjuvazi oluşamazdı. Dinlerin özgün kalabilmiş olanını da sıradanlaştırıp içini boşaltarak vahşi kapitalizme yeni pazar yerleri açmaya çalışıyorlar. Yeni Dünya Düzeninin önünde tek engel kaldı: Harama, israfa, haksız kazanca, adaletsiz ücret politikasına ve ruhu göz ardı eden felsefelere karşı olan İslâm.
Ali Sedat Çetinkoz - 19 Mayıs 2013 (18:36)
Sayın Çetinkoz verdiğiniz izahat daha önce hiç düşünemediğimiz derin açılımlar getiriyor. Sizden bu konuyu daha da kapsamlı işleyen yeni bir makale bekliyoruz.
Bora Zan - 20 Mayıs 2013 (01:11)
Put dediğimiz şey sadece ikon mudur?
Vahap Demir - 20 Mayıs 2013 (23:06)
Put sadece ikonlar değildir ama ikonlar da puttur.
Put, fiziksel veya hayali bir varlıkta kendinden menkul güçler olduğunu vehim ve kabul etmekle oluşur. O ya bu isteklerimizi yapacak olanla aramızdaki aracıdır veya yapacak olan bizzat kendisidir.
Bunu yapabileceğine olan inanç ve karşılığında bizim ona riayet edişimiz ve şükür olarak sunduklarımız da dindir. Herkes önündeki delillere bakar, aklı gönlü kalbi bir gücün varlığında birleşir ve tapar. Ben Kutsal kitaba bakarım ve iman ederim, bir başkası bakar, güler geçer; bu da onun hakkıdır.
Hakkı olmayan şey: "İyi güzel ama, şurası biraz değişirse daha hoş olur" demektir.
Ali Sedat Çetinkoz - 21 Mayıs 2013 (19:03)
Din adamlarınız Allahın haram kıldıklarını helâl, helâl kıldıklarını da haram kıldıklarında onlara uyarsanız bu da bir şirk türüdür. Ben yukarıda basit bir şey söylüyorum: İslâmda resme, heykele ilişkin bir yasak yoktur. Kur'an her ikisini de yasaklamamıştır.
Ortada ihtiyaten ve sonradan konulmuş bir yasak vardır. Zinaya yaklaştırıyor diye ihtiyaten interneti de haram kabul edebilirsiniz, kendiniz kullanmayabilirsiniz, ama bunu İslâm budur şeklinde sunarsanız dine ekleme yapmış olursunuz.
Dini değiştirmek çabam yok ama dinden olmayan ezberleri en azından kendim için ayıklama hakkım var kanaatimce.
Vahap Demir - 22 Mayıs 2013 (08:59)
Vahap Demir kardeşim, benim sizin nasıl inanmanız gerektiği hakkında söyleyecek sözüm olamaz, böyle bir hakkım yok. Ben, iman etme konusunda Kur'an'a, ibadet etme ve yaşama tarzı olarak da Peygambere bakarım.
Müminin iki ayrı hayatı (ruhani ve seküler) yoktur, tektir. Peygamber resmi, heykeli dinin ruhuna aykırı buldu ise, resimli perdeyi bile kaldırttı ise, namaz da halen onun tarif ettiği gibi kılınıyorsa, bu "suret yasağının" zamana bağlı bir değişken olmadığına inanırım. (Bakınız namazın dış şartları: Necasetten tahâret.) Hristiyanlıkta hâlâ ikonlar yok mu?
28 Şubat'ta TSK kendi personelinin evlerinde inceleme yaparken neleri fişliyordu: Resim yok, biblo yok… Kırmızı ile yaz: Gerici!
Siz tabii ki başka türlü düşünebilir ve inanabilirsiniz, bunu ben izin verdiğim için değil, evrensel hakkınız olduğu için yaparsınız. "En doğrusunu Allah bilir" diyelim.
Ali Sedat Çetinkoz - 22 Mayıs 2013 (12:12)
Vahap Demir neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.