Patronsuz Medya

Okul ve ergenlik anılarımız

Vahap Demir - 19 Ekim 2008  


Ortaokul yılları… Yani artık ergenliğe ilk adımlarımızı atarken yaşadıklarımız var.

O yıllar henüz sık banyo yapmanın bir tür ayıp sayıldığı, dolayısıyla evde haftada ikiden fazla banyo yaptığımızda annemizin kaşlarını kaldırıp: "N'oluyor ulan? Her gün her gün şeytan mı kandırıyor seni?" diyerek tepkisini gösterdiği, dolayısıyla şeytana "bizi n'olur kandırma" diye yalvardığımız yıllar…

Tabi şeytan pek sözümüzü dinlemediğinden ya banyo ihtiyacının ızdırabı ve günah içinde olmanın verdiği kirlilik duygusunu günlerce üzerimizde taşımak ya da cepteki sınırlı öğrenci harçlığını gözden çıkarıp İzzetpaşa camisinin banyosunun yolunu tutmak… Yaman çelişki.

Caminin banyosuna vardığımızda, "abi benim işim beş dakka bile sürmez, daha ucuza olmaz mı" diye pazarlık yapmak, adamın insafa gelip "bi şe' olmaz gençler, yaparız bi şe'ler" diyerek bizi rahatlatması… Belki; bazen tek başına, bazen grup halinde ama sıklıkla kendisine uğrayan bu küçük müşterileri kaçırmama güdüsü, belki de gerçekten insaf ederek içimizde yaşadığımız çatışmayı hafifletmek istemesi… Belki her ikisi birden…

Banyodan çıkıp okulun yolunu tutunca yaşanan hafiflik ve temizlik duygusu… Bu duyguyla çenelerimizin iyice düşüp okula kadar sokaktan bakanlara aldırmadan, bağıra çağıra, birbirimizin sözünü kese kese muhabbet edişimiz…

Sonra bu erkek adaylarının ceplerinde mutlaka bulunan Galatasaray, Fenerbahçe renklerini taşıyan, mahalle bakkalından alınma, ucuz ve basit naylon taraklar… Tuvaletteki saç tarama seansları… Saçı önce kuru haliyle tarayıp kepeğini dökme, en fazla kepek dökenin bir yarışın galibi gibi gönenmesi, sonra saçları ıslatarak şekil verme…

Tablacıdan alınmış yine tutulan takımın renklerini taşıyan ya da asker kamuflajı desenli cırtcırtlı cüzdanlar… Cüzdanların içi boş olduğundan dolgu malzemesi olarak kullanılan akraba resimleri, esnaftan toplanmış kartvizitler… Bir süre geçtikten sonra o cüzdanı çocuksu bulup hesapta daha erkeksi olan siyah cüzdanlara terfi ediş… Tabi yine tablacıdan alınan sahte deri cüzdanın da aslında en az önceki kadar sakil durması…

Yine tablacıdan alınmış genellikle takım renklerinin karışımını içeren ucuz plastik tespihler… Tespihi en hızlı ve takılmadan sallamayı öğrenme süreci… Arkadaşlardan kısa süreli sallamak üzere alınan tespihlerin asla sahibine geri dönmemesi, tespih sahibinin de aynı yöntemle bir diğer arkadaşın tespihine kesik atması… Ortak mülkiyet…

Okuldan çıktıktan sonra ayakkabıların arkasına basarak evin olduğu sokağa kadar arkasına basılmış ayakkabıyla yürüyerek çevreye ben delikanlıyım mesajı verilmesi, evin sokağında ayağın tamamının ayakkabının içine girmesi suretiyle efendi çocuk mesajına geçilmesi…

Seyredilen Tatar Ramazan filminin verdiği gazla kilo almaya çalışılması, yiyebildiğin ne varsa yiyip kısa sürede 85 kiloya çıkan ergen bünyesinin barındırdığı yüksek enerji potansiyeli… Oluşan Tatar Ramazan görünümlü Nuri Alço pozisyonunun yarattığı tedirginlik…

O yıllarda sadece bizim okulda olan arma uygulamasından duyulan rahatsızlık nedeniyle okul armasının cepte taşınması, sabahki kontrollerde armayı iliştirmekte kullanılmak üzere ceketin yakasında taşınan birkaç adet toplu iğne… Armaya verilen paraya acındığından bir arma ile mümkünse birkaç kişinin birden idare etmeye çalışması ama çoğunlukla bu işin başarılamaması sonucu mecburen herkesin bir arma alarak cebinde taşıması… Bütçe açığı…

Kitap defter taşımanın delikanlıyı bozacağı düşüncesiyle taşınan malzeme sayısını azaltmak üzere önce tüm dersler için tek defter uygulamasına geçilmesi, zamanla bu işi ilerletip tüm dersler için de tek kitap uygulamasının denenmesi…

Hocanın Türkçe dersinde sıranın üzerinde duran matematik kitabını yememesi, bunu kulağa şiddet uygulayarak göstermesi, yanan canın da etkisiyle "okulun da, kitabının da, dersinin de…" şeklinde başlayan muzır cümlelerin içinden peşpeşe rahatlayana kadar tekrar edilmesi, sonra sanki bu cümleler hocanın yüzüne karşı bağırarak söylenmiş gibi hayal edilmesini müteakip rahatlayan ergen psikolojisinin etkisiyle "ehe ehe" sesi eşliğinde sırıtma, hocanın "ulan herif amma yüzsüz çıktı, yaptığını beğenmiş gibi bi de utanmadan sırıtıyor" diyerek çıldırması, azarlaması…

Ardından verilen kitap taşımama kararıyla lise bir'den itibaren okula bir gün bile kitap defter taşınmaması. Okulun ilk haftası alınan birkaç kitap ve defterin sıranın altında bırakılmak suretiyle taşıma zahmetinden kurtulunması, ancak daha birkaç hafta geçmeden kitapların tümünün kaybolması sonucu dımdızlak ortada kalınması, ancak bunun umursanmaması…

Madem okul tarafından kabul gören biri olamadım, bari muhalif tavır takınayım da görsünler günlerini düşüncesiyle filizlenen aykırı düşünceler… Takınılan muhalif tavrın hocaları zerre ilgilendirmemesi, sadece takınana gününün gösterilmesi…

Yıllar sonra hatırlanıldığında yutkunma problemlerine neden olan bilumum diğer anılar… Hey gidi günler şeklinde ifade edilen ruh hali…

diYorum

 

Vahap Demir neler yazdı?

516
Derkenar'da     Google'da   ARA