Patronsuz Medya

İslâmî Cemaatler

Vahap Demir - 8 Mart 2010  


Türkiye'de Müslümanların dînî cemaatleriyle diğer dinlerin dînî cemaatlerinin benzeşen yönleri olduğu gibi önemli farklı yönleri de olduğundan, her ikisinin farklı incelemelerin konuları olmaları daha doğru olacaktır.

Başlarken hemen şunu belirteyim: Eğer cemaatler söz konusu olduğunda tümünün köküne kibrit suyu dökülesi, acilen devrim kanunları gereği ortadan kaldırılası, müntesiplerinin derdest edilip bir süre muhtelif cezaevlerinde yola getirilesi oluşumlar oldukları, aslında hepsinin gizli gündemleri ve yurt dışına uzanan bağlantılarıyla yaşam tarzınızın en sinsi düşmanları oldukları fikrine sahipseniz yazıyı okumanıza gerek yok. Kendinize acilen başka bir meşgale bulun. Boşa kalabalık etmeyin, tezgâhın önünü de kapatmayın.

Dini cemaatlerin sosyolojik bir olgu olduğu tespitini yaparak işe başlamak doğru olacaktır. Ve sosyoloji bir anlama çabasının adıdır, değer yargılarını, inançlarını bir kenarda tutmayı, olan biteni en objektif haliyle resmedebilmeyi gerektirir. Fotoğraf çekme çabasıdır. İdeolojik söylemini, içine bol miktarda "feodalite" sözcüğü serpiştirerek, kendinden emin, tok ses tonuyla her izahta gözü kapalı dillendirmek pek bu kalemden sayılmaz.

Epeyce özetleyerek belirtmek gerekirse, müslüman cemaatleri ortaya çıkaran başat sebepler şehirleşme ve değişim iken, bugünkü gayrimüslim cemaatler maalesef daha travmatik bir gerekçeyle Lousanne anlaşmasıyla ortaya çıkmışlardır ve İslâmî cemaatlerden farklı olarak aynı zamanda bir etnisiteye işaret etmektedirler. Hem İslâmî hem de gayrimüslim cemaatlerinin üyelerine aidiyet, kimlik vb. duygular kazandırmaları, bürokratik elit tarafından tümünün tehlikeli kabul edilmeleri ise, kabaca ortak noktaları olarak sayılabilir.

Üzerinde hemen herkesin ileri geri konuşabildiği İslâmî cemaatlerin bir olgu olarak karşımıza ilk defa hızlı şehirleşmenin yaşandığı 1950'lerden itibaren çıkmaya başladığını görüyoruz.

Gerçi şehirleşmenin tetikleyicisinin Marshall yardımları olduğunu hatırlatıp, cemaatleri de Amerika'nın ortaya çıkardığını öne sürecek teoriler de dile getirilecektir; ama kişisel olarak ben bunları bir miktar istihza ile karşılıyorum.

Köydeki güçlü dayanışma ve büyük ailenin korumasından şehirde mahrum kalan birey, diğer taraftan da azalan sosyal kontrol sayesinde çoğu zaman kendisinin dahi tasvip etmediği davranışlar göstermeye başlayınca cemaatler bir ihtiyaca binaen, şehirdeki anomik ortama reçete olma iddiasıyla toplum karşına çıktılar. Bireyi şehirde başa çıkmakta güçlük çektiği problemlere karşı korudukları ölçüde de yaygınlaştılar.

Bir yandan dînî bir görev yapıyor olmanın verdiği uhrevî duygu, öte yandan dünyevî işleri de yoluna koyuyor olmanın sağladığı rahatlık, cemaatlere olan teveccühü arttırdı.

Geçen zaman zarfında cemaatler periferide küçük ve lokal organizasyonlar olmaktan çıkıp merkezde yer alan devasa organizasyonlara dönüştüler.

Haklarında farklı görüşler olsa da gerçek şu ki; cemaatler dünyayı kavramak için çok çaba sarf ettiler ve çok değiştiler.

Değişmeyen ise karşıtlarının argümanları oldu. Osmanlının son zamanlarından itibaren dînî olanla kurdukları ilişkiyi hiç gözden geçirmediler. O yıllarda ve sonrasında cumhuriyetin ilk döneminde tarikatlar hakkında oluşturdukları kanaatlerini, tarikatların bile bir kısmı cemaate dönüşmüş olmasına karşın yüz yıldır tekrarlayıp duruyorlar.

Duvara toslayıp durdukça da "çarşaf yırtmak" gibi yaratıcı çözümlerle mücadelelerini güçlendiriyorlar.

Yorumlar

Köyden kente göç sürecinde yalnızlaşan insanın, biraz da dînî bütün bir kimlikse hele, cemaatlere yaklaşma ihtiyacını pek güzel izah etmişsiniz. Malûm, şehirleşme uzun bir yol ve "haydi eller havaya" ile devam ediyor günümüzde.

Yine de onların dünyayı kavramak için çok çaba sarf edip, değiştikleri öngörüsü hulus-i niyet gibi geliyor bana. Bu çaba, daha çok nasıl para kazanırız kısmında gösteriliyor gibi.

Cemaatlerden birine yakınlığını sonradan keşfettiğim bir işyerinde çalışmıştım da. Tüm patron odalarında günboyu borsa haberlerini veren kanallar açıktı. Manevi değişim, var edeni anlama çabası, daha ziyade akşam toplantılarının mevzuu idi demek ki.

"Hazreti Para" rahat bıraktığı vakit, afif insan olmak daha kolay oluyor nasılsa…

Ancak haklısınız, karşı tarafın çarşaf yırtma açılımı öyle bir garabet ki, güzel yurdumdan bir deyişi hatırlattı bana: "Hoca hocaya öğüt veriyi, hoca gidiyi d… T veriyi"

Bilge Bozkurt - 11 Mart 2010 (12:30)

İdeoloji, dünyanın nasıl olduğunu kendi penceresinden resmeder, nasıl olması gerektiğini sorgular (Meszaros, 1989) Sosyoloji ise bu sürecin toplumlar ve toplum bireyleri arasındaki etkileşimini inceler. Sosyolojiden bir anlama çabası olarak bahsedilecekse bu ancak değinildiği gibi ideolojinin etkileşimini anlama çabası olabilir.

Bu perspektiften bakıldığında cemaatler tam da böyle - nasıl olması gerektiğini sorgulayan/yorumlayan - bir iddia ile ortaya çıkarlar.

Yani şunu söyleyebilirim; cemaatler, ideolojik yapılanmalardır ve salt sosyolojik olarak değerlendirmeye tabi tutulmaları eksik bir eleştiri yapılmasına sebep olur. Temennim cemaatleri ideolojik olarak da değerlendirmenizdir.

Burak Öztürkçü - 12 Mart 2010 (10:11)

Bence tarikatlar ve cemaatler, kuruluşlarında güdülen temiz niyetlerin tersine gırtlaklarına kadar dünya işlerine batmışlar ve dejenere olmuşlardır. Sosyolojik açıdan 1950'lerden itibaren köyden kente göç eden kalabalıkları bilinçli bir emekçi haline getirememişler, fakat çok zayıf da olsa "ortama adapte edilmelerinde" rol oynamışlardır. Komünizme karşı duruşları nedeniyle soğuk savaş döneminde devlet tarafından desteklenmeleri gelişimlerini hızlandırmıştır. Geçmişteki faydaları asla göz ardı edilemez.

Ancak günümüzde yukarıda da belirttiğim gibi asli amaçlarından uzaklaşmışlar, "yeşil sermaye" adı verilen olgunun da etkisiyle her bir tarikat adeta ayrı bir devlet haline gelmiştir. Cemaatin lideri olan şeyhin ölümünden sonra yerine oğlu ya da damadının geçerek adeta bir hanedan kurulması, cemaat liderlerinin tamamına yakınının süper lüks bir yaşam tarzına sahip olması, İsmailağa cemaati örneğinde görüldüğü gibi cami içinde adam öldürtmeye varacak kadar kızışabilen cemaat içi hizipleşmeler bunun en önemli kanıtlarıdır.

Düşünsel anlamda ise her cemaatin, kendi din yorumunu oluşturması, bu yorumların çoğu zaman uçuk olması ve fanatizm boyutuna ulaşması, (Örneğin ahzab suresi 59. Ayetini kendilerine göre yorumlayarak kadınların bütün vücutlarını çarşaf ve peçeyle örtmelerin farz olduğunu iddia etmeleri, çarşaf giymeyen kadınları örtünmüş saymamaları, hatta kadının gözleri güzelse gözüne de siyah gözlük takması gerektiğini iddia etmeleri) kendilerinden olmayan müslümanları küfürle suçlamaları dikkat çekici çarpıklıklardandır.

Bunlara ilâve olarak kendi liderlerinin eserlerini adeta kutsallaştırmaları, nur risaleleri örneğinde olduğu gibi bu eserleri inatla eski dille ve tek bir harfine dokunmadan okuyarak bazılarına göre "bir çeşit kutsal metin" haline getirmeye çalışmaları da dikkat çekicidir. Siyasete bulaşan cemaatlerden hiç bahsetmiyorum…

Keşke ilk hallerinde kalsalardı…

Murat Göçmenoğlu - 13 Haziran 2010 (02:32)

Gerek cemaatler gerekse de tarikatlar aslında doğal oluşumlardır. Bir dinin ya da bir ideolojinin farklı yorumlanmasından başka bir şey değildir. Aslında adı konmasa da komünizmde veya faşizmde bile yorum farklılığından kaynaklanan cemaat benzeri oluşumlar vardır. Sadece adı değişiktir. Belki sadece kabile düzeyinde yaşanan inançlarda benzeri oluşumlar görülmez.

Ancak her cemaat ve her tarikat sempatizan sayısı arttıkça ister istemez bazı değişiklikler geçirir. Hatta teknolojik gelişmeler dahi uyum sağlamayı gerektirir. Aksi takdirde çağın gerisinde kalmak tehdidiyle karşı karşıya kalır. Tabii cemaatleri melekler topluluğu olarak da düşünmemek lâzım. Cemaatlere mensup insanların da yemeye, içmeye, barınmaya, giyinmeye, eğitime ve bu nedenle da paraya ihtiyacı vardır. Hatta insan kılığında şeytanlara bile rastlamak mümkündür.

Zamanla gelişim sürecini daha hızlı yaşayan veya daha çok taraftar toplayan cemaat ve tarikatlar arasında rekabetler görülebilir. Hatta ortodoks-katolik, şii-sünni mezhepleşmeslerinde olduğu gibi, aynı dinin farklı yorumlayıcıları birbirlerini kâfir ilân edebilirler. Sünnî müslümanların katolik hiristiyanlardan daha hayırlı olduğunu düşünen ortodokslara veya sünnî müslümanlardan kurtulmak için hıristiyanlarla işbirliği yapan şiilere kadar (veya tam tersi) götürebilir bu ayrımcılık bizi.

Uzun lafın kısası cemaatler ve tarikatlar hayatın olağan akışının ve insanın düşünce farklılıklarının ürünüdür. Bir seçim yaparsınız, hepsi bu.

Alper Tunga Murt - 12 Ekim 2012 (15:42)

diYorum

 

Vahap Demir neler yazdı?

461
Derkenar'da     Google'da   ARA