Patronsuz Medya

Öğretmenin görevi üniformalı çocuk yetiştirmek mi?

Vahap Demir - 18 Ağustos 2008  


Yine saçları uzadı bu çocuğun, yine yüzü gözü iyice belirsizleşti dediğinde rahmetli babam bilirdim ki berber Hikmet abinin dükkânına uğramamız yakındır.

Hoşlanmazdı uzun saçlı erkeklerden. Ne benim, ne kendisinin, ne de yeryüzündeki herhangi bir erkeğin saçları birkaç santimden daha uzun olmamalıydı rahmetliye göre.

İlkokul öğretmenim Hatice Hanım dizlerine kadar uzanan kareli bir önlük giyerdi. Diğer öğretmen arkadaşları da aynı önlükten giyerek derse girerlerdi. Zamanın modası bu muydu çok emin değilim ama herhangi bir kıyafetle derse girebilecekken hepsinin tek tip önlükler giymesini yadırgardım. Hadi biz mecburen kara önlüklerle okula gidiyorduk, seçme şansımız yoktu; koca koca insanlara ne oluyordu ki hepsi isteyerek aynı tip kıyafetleri tercih ediyorlardı.

Hatice Hanım bazı öğrencilerin dersten anlamamasına müsamaha gösterirdi ama mutlaka her öğrencinin kılık kıyafeti muntazam olmalıydı. Bu konuda ne gram hoşgörüsü vardı ne de mazeret kabul ederdi.

Siyah önlük mutlaka ütülü olmalı, üzerine takılan yakalık kolalanmış olmalıydı. Önlüğün üst cebinden ucu üçgen şeklinde dışarıya çıkan mendil her zaman şıklık ve intizam göstergesi olarak temiz kalmalı ve hafta boyu kullanılmamalıydı. Alt cebe pazartesi sabahı temiz ve ütülenerek katlanıp konmuş mendili ise burnunuz aktığında kullanabilir ve sonrasında dışarıdan görülmemek kaydıyla cebinize istediğiniz gibi tıkıştırabilirdiniz. Hoş ben burnum aktığında mendille uğraşmak yerine direkt önlüğün kollarının bileğe yakın kısımlarını kullanmayı tercih ederdim. Hem daha pratikti hem de yakalanana kadar bünyede riskli bir işi yapıyor olmanın salgılattığı adrenalinin verdiği hazzı yaşardım.

Pantolon ütülü, ayakkabılar boyalı olmalıydı. Henüz çok cicili bicili spor ayakkabılar piyasaya çıkmamıştı ama esem spor ya da mekap ayakkabılar gönlümüzün sultanıydı ve tüm hevesimize rağmen okul kapısından içeri giremezdi. Belki yavan gelebilir ama 9 yaşındaki çocuklar için oldukça keyif vericiydi tekerlemesi: "Esem spor sanayi, bunu giyen enayi…"

Silgi ortasından delinerek boyuna asılmalı, böylece kaybolması önlenmeliydi. Muntazam kıyafetimizde görüntüyü bozan tek unsur boyunlara asılan silgilerdi. Tek parti döneminin üniform anlayışını sadece tek parti dönemi anlayışının ülkeye yaşattığı sefaletin delebiliyor olması kayda değer bir ironiydi.

En yaygın işlenen şeylerin başında her şeyin tek tip olmasının aslında ne kadar iyi bir şey olduğu geliyorsa da hemen ardından tutumlu olmanın, yerli malı kullanmanın önemine vurgu yapılıyordu.

Üniformalarımız düzgün olmalıydı ama silginin boyuna asılmasının yarattığı sakil görüntüye de malın değerini bilmek adına katlanılabilirdi.

Yıllar sonra kendim de öğretmen olduğumda okulumda öğretmenler odasında en sık tartışılan konunun öğrencilerin kılık kıyafet problemleri olmasını hep gülümseyerek seyrettim. Aradan 20 yıl geçmiş ama öğretmenlerimiz kendilerini yetiştiren öğretmenlerin yolundan ayrılmamışlardı. Tıpkı öğretmenlerimizi yetiştiren öğretmenlerin kendilerini yetiştiren öğretmenlerin yolundan ayrılmayışları gibi. Tıpkı rahmetli babamın da kendisini yetiştiren öğretmenlerin yolundan ayrılmayışı gibi.

Sınıf öğretmenliği yaptığım yıllarda bir gün öğretmen arkadaşlarımdan biri öfkeli bir ifadeyle karşıma dikilmiş son zil çalıp öğrenciler evlerinin yolunu tuttukları esnada okul merdivenlerinde üzerindeki önlüğü sıyırmaya çalışan bir öğrenciyle karşılaştığını ve kimin öğrencisi olduğunu sorduğunda öğrencinin benim adımı verdiğini söylemişti. Böyle bir şey olabilir miydi? Öğretmenliğimi sorgulamalı ve nerde yanlış yaptığım üzerinde düşünmeliydim.

Ona göre sadece okulda değil çocukları sokaklarda da üniformayla dolaştırabilirsek eğitimin bütün sorunları çözülecekti.

Yorumlar

Bir süre severek öğretmenlik yapmiş biri olarak bir kitapta okuyup anımsadığım şu sözü öğretmen arkadaşlarla paylaşmak isterim.

"Eğitimin özü bireyin kendi benzersizliğini anlamasina yardımcı olup bunu nasil gelistireceğini öğretmek ve sonra başkalarıyla nasıl paylaşacağını göstermektir."

Hatice Kızılırmak - 30 Ağustos 2008 (23:22)

Şu anda öğretmenlik yapmıyor oluşumun en önemli nedenlerinden biri, burada yazdıklarınızdır. Öğrenciden istenen görev üniformasına önem vermesi ve toplumdaki tüm üniformalılara saygı göstermesi olmakla birlikte, öğretmenden istenen en önemli görev de öğrenciye bu mentaliteyi aşılayabilmesidir.

Bu ülkede üniformadır önemli olan. Bilim, sanat, demokrasi gibi gereksiz şeyler her zaman üniformanın arkasında kalmaya mahkûmdur. Alâkasız görünebilir ancak bence alâkalı: Soichiro Honda, Japonya'da işine çiçekli böcekli gömleklerle giden adamlardan biridir. O çiçekli gömleklerle işine gidip Honda Motor Company'i kurarken, biz takım elbiselerle işe gidip üniformalılara alkış tuttuk. Bugün Japonya dünyaya Honda satıyor, bizim de en önemli ihracat kalemimiz dünyanın her yanına "Türk'ün gücünü göstermek ve barış götürmek" le görevlendirilmiş askerlerimiz oluyor.

Her toplum, en iyi geliştirdiği ürünü pazarlıyor dünyaya. Biz de üniforma geliştiriyoruz, en barış götürebileninden. Tank, uçak, top, tüfek, bunlar üniformanın yan sanayisi, üniformayı üretelim yeter, yan sanayiyi başka yerden de alırız.

Akay Perker - 3 Eylül 2009 (03:42)

Bir de çocukları okul çağına gelmiş her anne babanın özellikle okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum, Herman Hesse'nin "Çarklar Arasında" romanı. Büyük usta, 1905 yılında yazdığı bu romanda çözmüş baskıcı, ezberci, kışla eğitiminin insanları nasıl ahmaklaştırıp başkalaştırdığını, yozlaştırdığını, gençlerin içindeki yaratıcı gücü, kural tanımaz ateşi iktidarlarla kol kola girerek onların tutkularını bir fidan gibi kesip budayıp iradelerini nasıl fütursuzca ayaklar altına alındığını. Hangi amaç ve idealler uğruna olursa olsun, özgürlüğün ellerine ve ayaklarına çakılan her çivinin aslında toplumsal aydınlığa ve ilerlemenin tabutuna çakıldığını. Çünkü ancak disiplinin olmadığı, özgürlüğün olduğu yerde çiçek açar üstün zekâlı insanlar.

Kitaptan:" O körpe yaratıkların doğasındaki hoyrat gücü ve tutkuları dizginleyerek söküp atmak, bunların yerine devletçe saptanmış sıradan ideallerin fidelerini dikmek bir öğretmenin temel görevidir."

Mehmet Atılgan A. - 6 Eylül 2009 (19:27)

Yazınız beni ta çocukluğuma ilkokul sıralarına kadar götürüp hoş ama biraz da buruk bir nostalji yaşattı…

Kareli öğretmen önlüklerini ben de hatırladım, hele ortasından delinip boyunda asılı silgi kısmını okuyunca, hemen bilgisayar başından kalkıp sınıfça çektirdiğimiz resmîmize baktım, evet şimdi adını hatırlayamadığım bir arkadaşımızın boynunda aynen anlattığınız şekilde silgiden kolye sallanıyordu…

Bizler de siyah önlük giyiyorduk, hatta orta okulda da siyah önlükten kurtulamamıştık, ancak liseye gelince bu sefer de lacivert renkli elbise gibi bütün dikilen forma dediğimiz giysiler giydik…

Benim hiç başıma gelmedi ama lisede çok arkadaşlarım, kapıdan çevrilip eve gönderilmiştir, kıyafetlerini beğenmeyen müdür yardımcılarımız tarafından…

Oğlum orta öğrenimde okurken, zaten çok hoş olan okul giysilerinin yerini yazın serbest kıyafetler aldığında acı bir tebessümle kendi zamanım aklıma gelirdi…

Ama her şeye rağmen okul hayatı güzel, gerek acı gerekse tatlı anılarımızla…

İclâl Arpınar - 19 Eylül 2009 (01:18)

Bir de okul kapısında bekleyen eli makaslılar vardı. Konumları icabı öğretmen addedilen bu zebaniler, saçları üç numarayı azıcık geçmiş erkek öğrencileri, saçlarının alınlarıyla birleştiği yerin tam orta yerine kondurdukları bir makas darbesiyle doğru berbere yollarlardı. Yalnız arkadaşlarınıza, okula değil, tüm kasabaya rezil olurdunuz.

Genel bir milli eğitim politikası mıydı, yoksa taşra okullarına özgü bir despotizm miydi bilemiyorum.

Yalçın Şahin - 20 Eylül 2009 (22:23)

Lisedeyken, benim kafama da tren yolu açmıştı müdür efendi. Serde gençlik var, inat ettim, gene de kestirmedim saçlarımı. Tabii o zamanlar Peter Gabriel abiden haberimiz yok, siyah ayakkabı boyasıyla tren yolunu kamufle edip öyle gitmiştim okula. Bir hafta sonra yaz tatiline girmiştik zaten.

O boya saç diplerine kalıcı bir zarar vermiş midir, bilemiyorum tabii. Günahı, o müdür denen öküzün boynuna.

minik neco - 21 Eylül 2009 (16:30)

Asıl gizli üniformaları görmek gerek. Çocukların sabah belli saatte kalkmaya veya öğlen belli saatlerde okulda olmaya alıştırılmaları da sorun. Ama herkes istediği saatte gelse olmaz ki, değil mi ama? Böyle böyle, ileride fabrika ve plazalara geç gitmemeyi öğrenecekler. Orduya olmasalar patronlara asker olacaklar. Ne de olsa her şeyin başı eğitim!

Candan Dinç - 22 Ekim 2009 (00:55)

diYorum

 

Vahap Demir neler yazdı?

145
Derkenar'da     Google'da   ARA