Patronsuz Medya

Burak Obama

ve bizim okumuş zümrenin entellektüel sefaleti

Vahap Demir - 8 Kasım 2008  


Asıl adı Hüseyin'miş, aslında müslümanmış ama diğer yandan Ermeni dostuymuş gibi pek çok yorum arasında bana en ilginç geleni isminin aslında Barack değil de Burak Obama olduğu ve aslen yıllar önce Amerika'ya göç etmiş bir Türk ailesinin çocuğu olduğu.

Kim bilir kimin espri niyetine uydurduğu ama muhtelif ortamlarda en azından insanların bir kısmının suratlarında gayet ciddi bir ifadeyle tartıştığı, Türk çocuğu Burak'ın Ermeni dostu olmasına kızdığı bir gerçek.

Bu arada Türkçe Office programında da bir anormallik var. Şimdi fark ettim. Cümle içinde Türk yazarken küçük harfle bile başlasanız program hemen hatalı yazım olduğu için kelimenin altını çiziyor. Aynı şekilde Ermeni kelimesini küçük harfle başlatarak yazdığınızda ise hiç bir uyarı vermiyor. Programı Türkçeleştirenler herhalde "sözde millet" muamelesi yapmış olmalılar. Kafam karıştı. Millet adları büyük harfle mi başlardı küçük harfle mi?

Necdet Abi, sen yazım kuralları konusunda çok hassassın, bi' el atıversen konuya da bizleri aydınlatsan be abi…

Neyse esas konudan uzaklaşmayalım; diyeceksiniz ki: Tutmuş kahvehane ortamlarının muhabbetini ciddi şeylermiş gibi burada tartışıyorsun. Tamam diyelim ki kahvehane muhabbetlerinde düzey bu; iyi de okul okumuş, tipini, sıfatını bayağı adama benzetmiş bir sürü insanın tartışmaları bu düzeyin çok mu üstündedir?

Onlar da sözgelimi dünya siyasetini tartışırken olan biten üzerinde mi konuşmaktadır yoksa magazin onlara da daha mı çekici gelmektedir?

Sözgelimi, solcu olduğu iddiasında olanların en azından nispeten de olsa biraz daha entelektüel düzeylerinin yüksek olması ontolojik bir zorunluluk değil midir?

Solun enternasyonalist, barışçı, sosyal adalet yanlısı, ne bileyim çevreye filân duyarlı olması, materyalist ve hepsinden önemlisi Marksist olması gerekli değil midir?

Hal böyle iken Türkiye'de adlarını solcuya çıkarmış insanların kahir ekseriyetinin ulusalcı, savaş çığırtkanı, sosyal adaleti, çevreyi filân iplemeyen tavırlarını nasıl yorumlamalı?

Marksizm'i aklına esen sağdan soldan aparma cümleleri peş peşe sıralarken cümlelerin birkaç yerine Marks'ın adını serpiştirmek olarak algılayan, bir ekonomi kitabı olan "Das Kapital"i, bir kez olsun yüzünü açmadıklarından ve sadece bir yerlerde adını duyduklarından, her derde deva bir tür kutsal kitap zanneden bu insanlara neyi, nasıl anlatmalı?

Solla sadece materyalizmde kesişen, onu bile toplumun inandığı dine; yeni ve tuhaf bir biçim kazandırmak olarak algılayan, kendisi de adeta "iki cami arasındaki bi namaz" gibi olan bu zümreyi nasıl değerlendirmeli?

Halkı dilinden düşürmeyen ama halkın değer ve tercihleriyle de sürekli olarak kavgalı bu kitlenin ontolojik olarak değişimin öncüsü olması gerekirken statükonun en gözü kara savunucusuna dönüşmesini sosyolojinin ya da siyaset biliminin hangi kavramlarıyla açıklamalı?

İşin sosyolojisinin özeti şudur:

Hegel diyalektiğinde düşüncenin gelişimini açıklayan süreç: Tez, antitez ve sentez üçlüsünün döngüsel olarak birbirini izlemesi şeklinde izah edilir.

Biraz daha açıklayacak olursak:

Düşünce üretme çabasının sonucu olarak zaman içerisinde bir "tez" şekillenir. Tez, bir takım problemlere çözüm olma iddiasındadır. Süreç içerisinde, her tezin bir "antitez" i ortaya çıkar. Antitez, tezin çelişkilerini ve eksikliklerini ortaya koyar. Tez ve antitezin çatışması zamanla "sentez" i ortaya çıkarır. Sentez, hem tezin hem de antitezin kusursuz görünen taraflarının bir araya getirilmesi ve hem tezin hem de antitezin kusurlu görünen taraflarının ayıklanmasıyla oluşur. Her sentez aynı zamanda yeni bir "tez" dir ve zamanla kendi antitezini ortaya çıkaracaktır.

Bu döngü sürekli olarak devam eder ve insanın kusursuz düşünce arayışında her seferinde biraz daha yol almasını sağlar.

Türkiye'de ne liberal ne de sol tez gelişme imkânı bulamamıştır. Şimdi bunların neden gelişemediklerini buraya aktarıp durduk yerde başımı derde sokmaya niyetim yok. Ben eğer öyle diyorsam; öyledir, bana inan sevgili okur.

Türkiye'de gelişme ve varoluş imkânı bulan yegâne tez Ziya Gökalp'in bir miktar değiştirerek ama aslını muhafaza ederek Türkçeleştirdiği "Durkheim" sosyolojisi olmuştur. Dönem dikkate alındığında çok fena bir tercih olmadığı da kabul edilebilir.

Sorun şu ki bu tezin savunucuları başka tezlerin gelişip serpilmesini hoş karşılamamışlardır ve tezin karşısına bir antitez çıkmadığı için düşüncemiz de aynı yerde sayıp durmaktadır. Ülkede kendini farklı tezlerin savunucuları olarak görenler aynı tezi farklı formlarda üreterek tezin karşısına tezi koymaktadırlar. Solcuların, sağcıların ya da İslamcıların farklı şeyler söylüyorlar gibi dursalar da aslında aynı tezi dillendirdiklerini görmek, neden en basit sorunların bile bir türlü çözülemediğini de anlamamıza yardımcı olacaktır.

Çatışma aynı tezin ne kadar cevval ya da yumuşak olması gerektiği veya üzerine sol mu, sağ mı yoksa İslamcı sos mu konulması gerektiği üzerinde yürütülmektedir. Burada çatışma ne kadar sert geçerse geçsin diyalektik bir süreçten bahsetmek mümkün değildir.

Sözün özü, Türkiye'de ne sol ne de liberal düşünce yoktur. Az sayıda bunların ne olduğunu bilen insan da tartışmayı harlandıracak kadar kalabalık veya güçlü değildir.

Tartışmanın düzeyi de zaten her defasında "bizden gayrisi bize dost değil" önermesiyle sonlanacak kadardır.

Yorumlar

Bi el attım, Word programında dediğin iki kelimeyi yazdım ve resmen tebdilim şaştı. Aynen dediğin gibiymiş.

Bunun sebebi, a) "Ermeni" yi hakkı hukuku gözetilecek saygın bir halk olarak değil de tepesine vurulup malına mülküne ırzına tasallut edilecek bir ganimet olarak görmek, dolayısıyla da "özel isim" değil "cins isim" kategorisinde algılamak olabilir, b) Senin de belirttiğin gibi onları "sözde millet" sayan zihniyetten olabilir, c) Windows Türkçesi'nin çoluk çocuk tarafından alel acele oluşturulmuş iğreti bir transleyşın oluşundan olabilir, d) Hepsi olabilir, e) Hiç biri olmayabilir, f) Birinden biri olabilir…

En iyisi, içinde "Ermeni" geçen cümleler kurarken, ahaliye barnak silkeleyen hiddetli paşanın tabiriyle "nerede durduğumuzu" bir daha düşünmek ve ona göre bir gramer belirlemek galiba.

Ben şahsen "Ermeni" ve "Hrant" kelimelerini büyük harfle yazmaktan yanayım.

Necdet Abi - 9 Kasım 2008 (15:07)

Bu nasıl bir diyalektik tanımıdır böyle pek anlayamadım? Belki kısmen Vikipedia alıntılı bir tanımlamadır, ama tez, antitez ve sentez özetlemesinin sentez kısmı külliyen yanlış. Hegel'in Metafizik diyalektiğinde bile yanlış. Tez ve antitezin işe yarar kısımlarını birleştirirek ortaya bir sentez çıkarmanın adı biraz zorlamayla olsa olsa "eklektisizm" olur ki; pek makbul bir kavram olmadığını iki satır felsefe okuyanlar gayet iyi bilir.

Aslında daha uygun düşen tanımlama "Resmi Diyalektik" olabilir. Devlet-i Alî'nin akil ve format atmakla mesul büyük adamları hep "herşeyin olumlu kısımlarını almalıyız" demezler mi? Mesela, Faşizm ile Sosyalizm'in biraraya getirilip yeni bir sentez oluşturulabilecek bazı özellikleri var mıdır, varsa nelerdir ve bu ikisinden sentezinden nasıl bir düzen çıkar?

Cevabını ben vereyim: Yeni bir düzen çıkmaz. Sadece Kapitalist düzenin bir başka versiyonu olan adına korporatizm, devlet kapitalizmi denen sistem ortaya çıkar.

Sol adına fetva vermeye kalkışmadan önce en azından diyalektiği bari doğru düzgün bilmek gerekmez mi?

Kâmuran Kızlak - 9 Kasım 2008 (20:46)

Yazida geçen "Türkiye'de ne sol ne de liberal düsünce yoktur." cümlesi anlatim bozuklugu içerdiginden, gözden kaçan -belki dikkatsizlik belki aliskanliktan kaynaklanan- bu yanlisin yazara hatirlatilmasi gerektiği fikrindeyim.

"Ne / ne de" baglaci cümleye olumsuz anlam yüklediginden fiilin olumlu olmasi gerekmektedir diye biliyorum. Dolayısıyla sözkonusu cümlenin "ne sol ne de liberal düsünce vardir" diye yazılması dogru kullanim olacaktir.

Fuzulî - 10 Kasım 2008 (12:20)

Sayın Fuzuli, dikkat çektiğiniz anlatım bozukluğu konusunda haklısınız. Dikkat eksikliğinden kaynaklanmaktadır ve okurlardan özür dilerim.

Sayın Kızlak, öncelikle sol adına fetva vermek gibi bir iddiada değilim. Böyle bir iddia beni aşar. Söylemeye çalıştığım şey: "Türkiye'de sol adına ortaya çıkanların önemli bir kısmının solla uzaktan yakından ilgisi olmadığı; sadece solun ne olduğunu bilen az sayıda insan olduğu ve bunların da sesinin bir takım nedenlerden dolayı az çıktığıdır" ki bu iddiamın arkasındayım. Kendimi solcu olarak ifade etmediğim halde adam gibi bir sol anlayışın bu ülkede gelişememiş olmasını çok önemli bir eksiklik olarak görmekteyim.

Hegel diyalektiğini bu kadar kısa bir yazı içinde özetlemeye çalışınca meramımı doğru anlatamamışım. Olan şu: Bilmeyen okur için mümkün mertebe basitleştirerek anlatmaya çalışınca, evet Hegel diyalektiğinin sentez kısmı biraz biçim değiştirmiş. Muhtemelen yazının bütününe yoğunlaştığımdan buradaki hatalı anlatımımı farkedememişim. Bu konudaki uyarınız için teşekkür ederim.

Bu arada yazıyı yazarken Vikipedia ya da başka herhangi bir internet sitesinden alıntı yapmadım. Eğer sizi rahatlatacaksa uzun uzadıya bir diyalektik tanımı yapabilirim. Kopya çekmeden. Vallahi:)

Vahap Demir - 10 Kasım 2008 (14:47)

diYorum

 

Derkenar neler yazdı?

57
Derkenar'da     Google'da   ARA