Bu İttihatçılık ne belâ bir virüstür ki; 100 yıldır CHP, MHP, DSP, vs gibi kılıklara girip Memalik-i Alî Osmanî'nin damarlarında dolaşıp duruyor?
İttihatçıların devr-i saltanatı bir 10 yıl daha sürebilseydi, azınlıkları bire kadar kırıp bize pür Türk ve Müslüman bir vatan bırakacaklardı. Lâkin dış ve iç bedhahlar fırsat vermedi.
Hem savaşı, hem de iktidarı kaybedince İttihatçı reisler mecburen memleketten tüydüler ve başladıkları işi bitiremediler; fakat kendi başlarını yediler. Göstermelik olarak (Avrupa'nın, özellikle İngilizlerin baskısıyla) yapılan "Ali Divanı" yargılamalarında kabak memleketten tüyemeyen bir kaç İttihatçı emir kulunun başına patladı.
İşin kotarılmasında büyük emeği geçen İttihatçılar ve Teşkilatı Mahsusa şefleri çoğunlukla çetecilik yapmak için Balkanlara, bazıları da Orta Doğu'ya gittiler ve bir süre sonra da Anadoluya geçip Kuvvacılara katıldılar. Kutsal davaya katıldıkları için böylece geçmişleri de pür-i pak oluverdi. Neredeyse tamamı eski İttihatçı (bir çoğu ayrıca Teşkilatı Mahsusacı), yeni Kuvvacı olan Cumhuriyet kadrosu Ermeni Kıyımı, Rum sürgünü zulmünü yapanların hepsini bilmesine rağmen, kimse onlara Azınlıklara yaptıkları hakkında hiç bir şey sormadı. Günah Osmanlı devrindeki "kimsenin bilmediği" İttihatçılara, özellikle ipten kazıktan kurtulmuş Teşkilat-ı Mahsusa çetelerine ve onların reislerine kaldı. Onlar da tezgâha getirilip birer birer ortadan kaldırılınca defter temizlenmiş oldu.
Zaten bizim tarihimiz 19 Mayıs 1919'da başlar. 19 Mayıs 1919 günü öncesinde kalan hiç bir kimse, hiç bir kurum veya hadise vs bu tarihten sonrasına geçmediğine göre, bu tarihten önce olanlar bizi ırgalamaz. Bu tarihten önce olanların hesabını gidiniz Vahidüddün Efendimiz'den veya Saltanat'tan arta kalanlardan sorunuz.
Cumhuriyete tevarüs eden İttihatçılık, maalesef önceki dönemdekiler kadar becerikli çıkmadı. Talat ve Enver Paşaların yarım bıraktığı azınlıklar mevzuunu tamamlayan bir kaç teşebbüsleri olduysa da, külliyen çözüm getiremediler ve kendilerinden sonrakileri taşları ayıklanacak pirinçle uğraşmak zorunda bıraktılar.
Enver, Talat ve Cemal Paşaların cenahında ve uhdesinde İttihatçılık yapıp daha sonra Kuvvacılara katılanlar durdukları yerde azıtmaslar, suikastçılık ve darbecilik damarları tekrar kabarmasaydı, böylece canlarından olmasalardı, bu azınlıkları memleketten temizleme işinde ziyadesiyle faydalı olabilirlerdi.
Sakallı Nurettin Paşa İzmir'i Yunan'dan kurtardığında orayı temizleyebildiği kadar temizledi. Kahrolası Yunan Ordusu şehirden kaçtıktan 3 gün sonra İzmir'i yaktı. Geri kalanlar da mübadele yoluyla gönderildi. Ardından Dersim olayları ve techiri, Şeyh Said İsyanı, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları geldi. Lâkin, bütün yapılan edilenlere rağmen memleketteki azınlıklar bir türlü bitmedi. Ne Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler tamamıyla memleketi terkettiler, ne de Kürtler Kürtlüğünü unuttu. Bir tek zaten küçük bir azınlık olan Nasturileri memleketten temizleyebildiler. Bir kısmını Irak'a, birazını Suriye'ye gönderip memleketi biraz olsun arındırdılar.
İttihatçı mirasçısı partiler azınlıklar konusunda işte böyle şerefli bir mirası paylaşıyorlar.
Tebaa'dan birileri Sol cenahtan yürüyormuş gibi yapan bu mirasçı partilerin solculuğunu mevzu ettiğinde, gayet sarih ve açıklayıcı bir cevap veriyorum: Bunların Solculuğu ancak "Sadrazamın sol tarafı" kadar Sol olabilir.
MHPyi mevzu etmeye bile değmez. Onların gönlünde yatan çözüm, Talat Paşa'nın ve Teşkilatı Mahsusa'nın yarım bıraktığı yerden devam etmektir.
Eee, CHP ve MHP arasında bu kadar fark olsun artık. Biri Kemalist İttihatçılığı, diğeri Enverci İttihatçılığı oynuyor…
Söz Enver ve Talât Paşalar'dan açılmışken, ben de az önce internette okuduğum bir haberden alıntı yapayım:
"Meydanlığa çıkan köşede durduk. Talât Bey, cebinden çıkardığı siyah bir gözlüğü gözlerime yerleştirdi. Kapının önünde birisi 'Kimdir O? ' diye sordu. Rehber, 'Yardımcı 'dedi ve üç kez 'Hilal' diye seslendi. Kapıdaki de 'Hilal 'dedi. Bir süre sonra odaya giren kırmızı cübbeli ve siyah maskeli biri, Cemiyet'e girmekte ısrarlı olup olmadığımı sordu. 'Buraya kadar geldin, istersen geldiğin yere geri götürülebilirsin 'dedi. Nihayet sıra yemine geldi. Sağ elim Kur'an-ı Azîmüş-Şân, sol elimde bir kama ve bıçak üzerinde olduğu halde, 1293 Kanun-u Esâsî'sinin geri alınması üzerine yemin ettim." Enver Paşa'nın bu satırlarında sözünü ettiği Talât Bey, bir süre sonra Osmanlı'nın kaderini değiştirecek ve aynı zamanda masonların ilk Büyük Üstadı olacak Talât Paşa'dır. Ve okunur okunmaz anlaşılacağı üzere, Enver Bey bu yemini, bir Mason Locası'nda etmiş, böylece masonluğa değilse de, İttihat ve Terakki'ye ilk adımını atmıştır. Tıpkı, bir İttihat ve Terakki mensubu ama aynı zamanda mason olan Resneli Niyazi gibi.
http://yenisafak.com.tr/gundem/?%20T=04.%2003.%202008&c=1&i=103662
Zihni Berrak - 4 Mart 2008 (15:52)
Bu muhtesem yazinizi cok takdir ediyorum ve saygilarimi sunuyorum. Sevket Sureyya Aydemir'in "Enver Pasa" adli 3 ciltlik kitabini okudugumda memleketi mi yoksa Almanlar'dan her ay 100 bin mark almak icin mi kurtaran Talât ve Enver pasalarin gercek yuzleri goruluyor. Pasaliklara gelince Talât sivil pasa unvanini aldi. Enver de Sultan Naciye ile evlendikten sonra 9 ay icerisinde yuzbasiliktan pasaliga terfi etti.
Şahin Karakaya - 5 Mart 2008 (16:23)
Oh oh herkes oradan buradan intihal ettiği yazılarla başımıza tarihçi kesildi… Maşallah, nazar değmez inşallah. Tu tu tu.
1-Önce herkes bilmeli ki Talât da Enver de bizim tarihimiz. Bizim ecdadlarımız. İster sevelim ister sevmeyelim. Emperyal Osmanlı'nın Avrupa'dan sökülüp atılırken Emperyal Osmanlı olarak kalması için mücadele ettiklerini görmemezlikten gelmek sığlıktır.
2-" Sadrazamın sağ tarafına" geçmek söyle dursun -ki sadece kuru hamasetini sayfalarca yazabiliriz, "masondur öyleyse suçludur" önermesini doğru kabullenecek olursak başta cemaatlerimiz olmak üzere bakmamız gereken o kadar çok yer var ki adam kalmaz maazallah… Benden söylemesi.
3-Yazı yazmak günümüzde çok kolaylaştı, hele sığ yazmak moda…
Volkan Yüksel - 5 Mart 2008 (18:36)
Hem okuduğunu anlamaktan aciz olup, hem de farklı düşüneni "sığ" diyerek çürütmeye girişmek de bize özgü bir açıkgözlük her halde.
Ben de yukarıdaki arkadaş gibi madde madde yazayım.
1-" Emperyal Osmanlı" komik bir lâf. Emperyalizm, Kapitalizmin bir üst aşamasıdır. Osmanlı'nın düzeni kapitalist miydi ki, "Emperyal Osmanlı" diye janjanlı bir isimle anılsın? Ve de başka ulusların zararına olduğu apaçık olduğu zaten adında içkin olan "emperyal" bir düzeni sürdürmek için savaşmak, neden illâ saygı duyulası bir iş olsun.
Arkadaşımızın önce kafasındaki karışıklığa bir çare bulması gerekiyor; Millî Mücadele "emperyalizme karşı verilmiş bir savaş" mıdır, yoksa onun tabiriyle "emperyal bir güç olarak kalma mücadelesi" mi?
Bir de, "ecdat" zaten çoğul bir kelime; ayrıca çoğul ekine ihtiyaç duymaz.
2-Arkadaşımıza sormak lâzım: Siz masonların dava vekili misiniz? Yoksa demagog mu? En yukarıdaki alıntının neresinde var "masondur, o halde suçludur" yargısı?
3-Yukarıdaki fast-food bilgiçliğinin son cümlesine hafif bir perdah çekelim: "Yorum yazmak günümüzde çok kolaylaştı, hele sığ yazmak daha da moda…" Esip savurunuz. Yazı yazmak ateş pahası, becerip yazabilene "tu-kaka" demek bedava.
Müdahil Paşa - 6 Mart 2008 (11:23)
"Zaten bizim tarihimiz 19 Mayıs 1919'da başlar. 19 Mayıs 1919 günü öncesinde kalan hiç bir kimse, hiç bir kurum veya hadise vs bu tarihten sonrasına geçmediğine göre, bu tarihten önce olanlar bizi ırgalamaz. Bu tarihten önce olanların hesabını gidiniz Vahidüddün Efendimiz'den veya Saltanat'tan arta kalanlardan sorunuz."
Siz bilmiyorsunuz diye söylüyorum: Mustafa Kemal 1881'de doğmuştur. 1919'da 38 yaşında bir Osmanlı subayıdır. Türk Polis Teşkilatı 2008'de 162. Kuruluş yılını kutluyor. Harbiye 174, İ. T. Ü. 235, Galatasaray Lisesi 140 yaşındadır. İstanbul Üniversitesi Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'un Fethi'nin ertesi günü 30 Mayıs 1453'de kurulmuştur. Dünyanın en eski 20, Avrupa'nın en eski 10 üniversitesi arasındadır, vs, vs…
Redd-i miras bir haktır. Ama bunu herkes için isteyemezsiniz her halde. Ben iyisiyle de, kötüsüyle de bu mirası sahipleniyorum.
Ayrıca müvekkilim Vahidüddin Efendi de, ismini yanlış söylemenize bir hayli içerledi, haberiniz olsun.
Ali Sedat Çetinkoz - 28 Mart 2008 (18:17)
Ayşe Hür, Taraf gazetesinde yayınlanan "Malta Sürgünleri'ni nasıl bilirsiniz" isimli yazısında Ermeni Tehciri sorumlularının hikâyelerini ve nasıl Cumhuriyet kurucusu kadro arasına katıldıklarını anlatıyor. O yazısında şunları söylüyor:
"CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Balyoz Darbe Planı ile ilgili gözaltı operasyonlarını Malta Sürgünleri'ne benzetti. Doğrusu, resmî tarihin rahle-i tedrisinden geçmiş kuşaklar için iyi bir benzetme. Ama resmî tarihin arka yüzünü bilen biri için utanç verici bir benzetme. Çünkü Malta'ya sürülen kişilerin çoğu 1915 Ermeni Tehciri'nde bugün soykırım diye nitelenen suçları işlemiş kişilerdi…
Malta'ya gönderilmemiş yüzlerce Tehcir ve savaş suçlusu vardı. Onlar da yargılanmadılar ve Cumhuriyet döneminde önemli görevlere getirildiler. Böylece savaş ve Tehcir suçluları Cumhuriyet'in harcına katıldılar."
Fakat Ayşe Hür ideolojik devamcılar arasına sadece Deniz Baykal'ı dahil etmekle mevzuyu eksik bırakmış.
AKP'de dahil olmak üzere mayasında Sağcılık bulunan hiç bir partinin bu tehcir ile yüzleşmek gibi bir niyetinin ve cesaretinin olduğunu sanmıyorum. Ne de olsa yüce Türk Milleti (ve devleti) veya Müslümanlar böyle şeyler yapmazlar.
Revan Muhacir - 4 Mart 2010 (15:06)
Kâmuran Kızlak neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.