Meltem Tolunay - 25 Mayıs 2004
Bilenler bilir. Psikodrama çalışmalarında katılımcıları ortama ısındırmak ve birbirlerine tanıtmak için yapılan basit bir uygulama vardır. Katılımcıları ikili gruplar halinde ayırırsınız. Sonra onlara kendi partnerleri hakkında soru sormalarını ve bu sorulara verilen yanıtlarla onları tanımaya çalışmalarını istersiniz. Buraya kadar olan kısımda da benim bunları yazmamı gerektirecek orijinal bir durum yoktur zaten.
İşin ilginç kısmı, katılımcıdan partnerine ait topladığı bilgileri gruba sunarken sanki kendini anlatıyormuş gibi "ben… doğdum", "…yaşındayım" gibi kendi ağzından cümleler kurarak anlatması istendiğinde ortaya çıkar. Çok basitmiş gibi görünen bu uygulama, bir başkasının hayatını bir oyunun içinde bile olsa, sanki kendi hayatı gibi anlatmaya başlayınca, kişilerin benliğinde büyük depremlere yol açar. Ben denedim, deneyenleri de gördüm. Onun için yarattığı etkiyi iyi biliyorum.
Bir seferinde partnerim benim hayatımı gruba anlatmaya başladığında 3. cümlenin ortasında konuşmasını yarıda kesmiş "of bu çok sıkıcı bir hayat, asla yaşamak istemezdim" deyivermişti. Benzer şeyler, başkalarında da yaşandı, kimilerinin hayatlarına özenildi "keşke"lerle, kimilerinin hayatıysa "iyi ki benim hayatım değil"lerle tamamlandı.
İnsanların bir cümlede bile başkasının yaşamını çoğunlukla bu kadar yabancı bulması, kendi yaşamının dışında bir yaşamı da yaşayabileceğinin farkına varıp rahatsız olmasından kaynaklanıyor. O zaman doğru olduğuna inanılan tüm seçimler, yani okullar, meslekler, eşler, çocuklar, şehirler, evler, arkadaşlar ve yaşamımızda olduğu gibi kabul ettiğimiz tüm değişkenler bir anda sorgu odasındaki spotun altında ter dökmeye başlıyorlar.
"Söyle" diyor iç ses "sen doğru kişi misin?", ya da "acaba İzmir'de kalıp, babamdan kalan dükkânı işletseydim daha mı iyi olurdu?" İlk yanıtlarda ses titreyerek çıkıyor, ama zamanla kişi ya pes edip, her şeyi yanlış yaşadığını kabul ediyor "evet suçumu kabul ediyorum, hayatımı boşa harcadım, korkaklık ettim, güzel şeyleri bir ünvan uğruna elimin tersiyle ittim vs vs".
Ya da insanların her derde deva sihirli şurubundan -reddetme- bir yudum alıp, "hayır" diyor "ağzımdan tek kelime alamazsınız, yaşadıklarımdan ve daha da önemlisi yaşayamadıklarımdan pişman değilim". İşte bu olumlama oluyor. Yani kendini, yaşadıklarının doğruluğuna inandırmak sorgusuzca.
Hani bir film vardı yıllar önce. Ah Belinda. Filmde Müjde Ar bir reklam yıldızıyken, bir anda kendini çevirdiği reklamda canlandırdığı orta sınıf evli kadının yaşamının içinde buluvermişti. Ve ancak o döngüden, o yaşamdan çıkmaya çalışmaktan vazgeçip, o hayatı yaşamaya başlayınca kurtulabilmişti.
Ben de bazen diyorum ki galiba benim tüm mutsuzluğum çok fazla sorgulamaktan ve bu düzenden kurtulmaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Halbuki her şeyi baştan paşa paşa kabul edip, keyif almaya çalışsam belki de bu döngüden kurtulacağım. Hani şu Ritsos'un dizesindeki kadın gibi olabilsem:
"Biliyorsun, ölüm diye bir şey yok, diyor adam kadına.
Biliyorum, evet, artık öldüğüme göre, diyor kadın.
İki gömleğin de ütülendi, çekmecede,
sadece küçücük bir gül benim özlediğim."
Aslında denemedim değil, denedim. Herkes gibi, normal birisi gibi yaşamak ne zormuş meğerse. Dizilerde yaşanacakları sarı ışıklı salonlarda elinde çay, yanında çekirdekle seyretmek. Girdiği o yabancı dünyadan çirkin bir reklam anonsuyla uyandığında bile tevekkülle, yanında uyuklamakta olan kişiye "bir çay daha ister misin?" diye sorabilmek. Ve gece ışıkları söndürüp evin çalışmakta olan makinelerinin tıkırtılarında rahatça, tasasızca uyuyuvermek.
Ben bu çarkın neresine uymuyorum bilmiyorum ama bir türlü çarka oturmuyor dişlilerim. Haliyle, zorlamak, ittirmek, lehimlemek, araya lastik sıkıştırıp yağlamak gerekiyor, ama ne sürtünmeyi ne aşınmayı engelleyemiyorum. Yine de çark dönerken ben dumanlar gıcırtılar çıkartıyorum, çark onun için beni sevmiyor. Benim de hâlâ her dönüşte canım yanıyor.
Yani şairin dediği gibi aslında sorun şu:
"Kader aynı kader,
tek farkla
sizin için önemsiz şeyler
benim ta içime yer eder."
Meltem Tolunay neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.