Patronsuz Medya

Bilmeli mi bilmemeli mi? Yoksa hiç öğrenmemeli mi?

Fersan Cevriye - 15 Ekim 2003  


Ya hayvanlar da bilinçli ve duygusal varlıklarsa? Ve bunu bildiğimiz halde; farkına varmadan ve hatta önemsemeden ayağımızın altında ezdiğimiz karıncaya, zıp zıp zıplayan çekirgeye, yok etmek için olağanüstü çaba harcadığımız farelere aynı açıdan bakmaya devam edebilir miyiz yine?

"Yeryüzündeki her türden ve cinsten hayvanatın canına kastetmeden yaşayabilsek" gibi bir hayalim varsa da bunun mümkün olmadığının farkındayım. Sadece Marian Stamp Dawkins'in "Hayvanların Sessiz Dünyası" adlı kitabını okudum, depreştim gene.

Hayvanlarda bilincin varlığı üzerine yapılmış araştırmaları konu alan kitap, çoğunlukla duygusuz ve bilinçsiz olduklarını varsaydığımız hayvanların bazı türleri üzerinde yapılan araştırmalarda, bilincin ve duyguların varlığına işaret eden bir takım sonuçlar elde edildiğini gösteriyor.

Çoğunlukla hayvanseverler tarafından kaleme alınmış bu tür kitapların ya da yazıların nedense -önemli araştırmalar bile olsa- pek ciddiye alınmadıklarını düşünüyorum.

Sanırım büyük ölçüde; yarı "çatlak", "kaçık" ve hatta "deli" olarak değerlendirilen "hayvansever kadın" tiplemesi yüzünden, ya hayvanları içeren konulara önyargıyla yaklaşıyoruz ya da -bize dokunmayan yılanlarla işimiz olmadığından olsa gerek- pek üstünde durmuyoruz. Ya da yok böyle bir şey de bana öyle geliyor.

Eğer, önyargılarınız varsa bunları bir kenara bırakıp okumanızı tavsiye edeceğim bir kitap olduğunu söyleyeyim ve asıl konumuza dönelim.

* * *

Son yıllarda, sivrisinek ve bilimum haşereyi -kendilerinden pek hazzetmemekle birlikte- öldürmeme kararı aldım. Tabii ki, aklı malik varlıklar olduklarını düşündüğümden değil -ki belki de öyledirler, bilmiyorum- onları bizden kat be kat minik ve kısmen aciz yaratıklar olarak gördüğümden. Öldürmek yerine zararlı olabilecekleri uzaklaştırmak daha doğru geliyor. Sırf fiziksel olarak daha donanımlı, görece kuvvetliyiz diye, -reklamların etkisiyle bilmem kaç doz arttırılmış- 'temiz olma' takıntımız var diye gücümüzün yettiğini yok etme hakkımız olduğu yanılgısına düşüyor gibiyiz.

Bunu gören ya da duyan yakınlarım; "tamam anladık da, sivrisinek bu, mikrop taşır, hem her yerini delik deşik ettiğinde ne yapıyorsun, konuşuyor musun?" diye soruyorlar. Verdiğim cevap biliyorum ki herkes üzerinde aynı etkiyi yaratacak. Evet, konuşuyorum! Zaten bazen kendi kendime de konuşurum! Bunda ne tuhaflık var ki? "Hadi bakiim sivrisinek kardeş ufak ufak kaybol" diyorum. Elimle kışkışlıyorum, gidiyor. Bu arada soktuysa da, kolonya sürüveriyorum, geçiyor.

Neyse, sanırım bir kaç kez, tesadüfen ortadan kayboldular. Sonra sivrisinek tableti kullandım. Mesele halloldu. Bu arada tabii ki tabletin kutusunu inceleyip onlara ne yaptığını da öğrendim. İçim rahat etti. Öldürmüyor, sadece oradan uzaklaştırıyormuş.

Bir de kalorifer böcekleri var ki, biz nerede onlar orada. Özellikle birlikte yaşadığınız insanlar onları her gördükleri yerde dümdüz etme arzusuyla kıvranıyorlarsa işiniz de o oranda zorlaşıyor.

Ufak kardeşimle beraber duvarda ya da yerde gezindiğini gördüğümüz böceklerin hayatını kurtarmak için uğraşır dururduk. Böceği annemin ya da diğerlerinin hışmından kurtarmayı başardığımızda karşılıklı geçip gülümserdik birbirimize, hayat kurtarmanın verdiği hazla.

Karıncaları da unutmayayım. Allahım, onları ezmeden yürümeye çalışmak ne zor! Çoğunlukla yere bakarak yürüdüğümden kaç kere bir yerlere tosladım.

Bazen bizim veletler (patililer) ağızlarında bir güvercin, karga yavrusu (büyüğünü yakalamak sıkıyor tabii), kelebek vb diğer hayvancıklarla geliyorlar eve. Sözümona bize hediye getiriyorlar. Arkasından cezalar, yaralı diğer hayvanı kurtarma çalışmaları ve bu böyle sürüp gidiyor. Bundan vazgeçmelerini, insan gibi davranmayı öğrenmelerini sağlayabilecek miyiz bilemiyorum. Ayrıca ne diye böyle bir şeyle uğraştığımızı da tabii…

Eğer böcek cinsindense ağızda gelen, pek şansı olmuyor. Alıp dışarıya bırakabilirsek ne alâ!

"Böcekler, fareler, kuşlar da bilinçli varlıklar mıdır acaba ve bir kedi onları ağzına aldığında ya da üzerlerine ilâç püskürtüldüğünde ya da zehiri yiyip şişmeye ve donmaya başladıklarında ya da oldukları yere yapışıp kaldıklarında bir şey hissederler mi?" diye düşünüyorum. Ve hissetmiyor olmalarını diliyorum.

Bunca itiraftan sonra, şimdi gel de inandır milleti hayvansever kadınların gerçekten de kaçık olmadığına.

Tüm bu yarı çatlak itiraflardan sonra çoğunluğun pek de garipsemeyeceğini tahmin ettiğim başka bir itirafta daha bulunmalıyım. Maalesef, pire, kene ve bitleri öldürüyorum.): Çünkü onları uzaklaştıramıyorum. Canilik bu biliyorum suçluyum hakim bey!

Yorumlar

Devlet meseleleri millet meseleleri kendi meselelerimiz:)

Nefesimizin daraldığı gerçeklerden sonra hayvanlar alemi tasvir ve tespitleriniz bir nebze nefes açıcı oldu:)

Bende hayvan belgeselleri seven bir hayvansever olarak dikkatimi çeken şu oldu: Kaplanlar aslanlar ve çitalar ve şu an aklıma gelmeyen (büyük) kedigillerin şanslı oldukları ve doğaları gereği (yaratan tarafından bahşedilen bir şans) düşmanlarının az olduğu bir gerçek ve belgesellerde diğer bir durum bunların çok az düşmanlarının olduğu çok müreffeh yaşamalarının yanında liderlik ve av bölüşümünde hemcinsleriyle sorunları çıkmakta:)

Bu durum şunu kanıtlar gibi: İnsanlar aleminde hayvanlar aleminin tersine yaratan tarafından bahşedilmeyen şanslılar olarak kendi kedigilleşen alemlerinde de bu durum ender seyrettiğini gözlemliyorum ve sanırım bu konu da hayvanlardan üstünlüğümüzü bir kez daha kanıtlamış bulunmaktayız:)

Ne mutlu insanım diyene:)

Henet - 11 Aralık 2007 (16:33)

diYorum

 

Fersan Cevriye neler yazdı?

554
Derkenar'da     Google'da   ARA