Atölyede, resme pek meraklı, ilgili bir arkadaşım sordu: "Sizin ailede hiç ressam var mı?"
Yanıtlamama fırsat kalmadan, şovalesinin arkasından başka bir arkadaşım: "Onlar ailecek sanatçı. Yarısı resimle, yarısı müzikle uğraşıyor." dedi. "Vaay! Sanatçı aile ha!" oldu soruyu soran arkadaşımın tepkisi. "Yaaa, sorma." dedim nihayet. "Hadi hadi sen de!" diye hep bir ağızdan lâfı ağzıma tıktılar.
Sanat = Huzur, tütsüler v.S.
Sanat gibi "ulvî" bir meşgalesi olan insanların, meslek hayatlarının sonlarına doğru, içinde bulundukları kurumlar hakkındaki yorumları geldi aklıma. Keza babam. Operanın renkli sahnesinin arkasında yuttuğu tozlar, şahit olduğu olaylar, kıskançlıklar, kavgalar. Dışarıdan perde arkasını kimse göremez. Seyircilerin tek bir yorumu vardır: "Sanatçı… Ne güzel yaşar! Evde, çalışma yerlerinde huzur verici sohbetler." Sizde de öyle değil mi?" diye soran seyircilere cevabım: "Annemin, yemeğe soğan katıp katmadığımı sorması, gelen telefon faturasını tartışmak sanatsal sohbetlerse, evet."
Operada koro sanatçısı olan babamın, otuz yıllık sanat hayatının ardından bana söylediği şudur: "Kızım, konservatuarda falan okuma. Ben bugünkü aklım olsaydı orduya girerdim!"
"Konservatuar olmasın da." dedi ya babam, ben de dededen yadigâr resmi seçtim. Durum çok mu farklı? Hayır. Daha da berbat; çünkü resimde somutluk var. "En iyisi benimki olmalı" diyenler arasında boğulma tehlikesi de.
Resmi seçmemin nedeni, sanat aşığı olmamdan falan kaynaklanmıyordu (Aslında kimbilir, belki de 'sanat aşığı' olduğunu iddia eden birçok insandan çok daha fazla seviyorumdur sanatı). Yaratmayı seviyordum ve bunu iyi bir şekilde yaptığıma inanıyordum.
Yetenek sınavlarına girerken gördüğüm manzara korkunçtu: Çeşitli yaş gruplarından, Türkiye'nin en çılgın insanları. Kiminin saç sakal birbirine karışmış bir halde kimbilir kaçıncı kez girdiği bu sınavlarda "sanat sabır ister" sözleri, kiminin mor saçı, kırmızı sakalı, yırtık pantolonuyla "ben doğuştan sanatçıyım" halleri. Önce, sınavlarda yarışacağım bu insanların kendilerine fazla güvenen bu halleri beni korkuttu; ama neyseki bu grubun masturbasyon yapmaya çalışan veya ebeveynleri tarafından çok küçük yaşlardan beri çoook yetenekli olduğuna inandırılan kişilerden oluştuğunu anlamam fazla uzun sürmedi.
Bilirsiniz. Çocuğun elinde hiç bir cevheri yoktur. Eli biraz kalem tutabiliyorsa, kurtuluşunu bu yolda görür. Hoşgeldin tütsüler, hoş geldin marjinalite! Bir de, son derece yeteneksiz çocuklarını, 'son derece yetenekli' zanneden ebeveynlerin yetiştirdiği çocuklar vardır ki onların durumları da en az, ilk durumdakiler kadar vahimdir. "Ağlayınca çocuğumun sesi çok kuvvetli çıkıyor" diyen bir annenin, çocuğunun geleceğini konservatuarda görmesi veya "Çocuğum odasının duvarlarını çok güzel karaladı" diyen bir annenin de çocuğunun geleceğini Güzel Sanatlar Fakültesi'nde görmesi muhtemeldir.
Ebeveynlerden bahsetmişken. Çocuğu gerçekten yetenekli olsun, olmasın her anne babayı çok mutlu eden şeylerden biri de, evin çocuğunun yetenekli olduğu konuda veya yetenekli olduğuna inandırılan konuda misafirlere şov yapmasıdır. Hatta, çocukluktan kurtulmuş olsanız bile, odanıza kapanıp sivilcelerinizi saydığınız bir anda, annenizin misafirlerin yanından "Canım, hadi kap gel gitarını bize mini bir konser ver" demesi sıkça karşılaşılan durumlardandır ki bu durum ergenlik çağındaki birçok gencin korkulu rüyası olmaya devam etmektedir.
Şimdi akademili oldum. Dişleri lekeli, saçları yağlı, ağzı kokan, "sanat rahatlıktır" ayaklarında dolaşan öğretim elemanlarına "öğretmen" dedirtemez kimse bana. Veya kimse onların 'sanatçı' olduğunu iddia edemez bana. Sanat temizliktir, sanatta kirliliğe son!
1. Bir gün sanatçı olursam 364 gün normal olacağıma…
2. Dişlerimi her gün fırçalayacağıma,
3. Banyo yapacağıma,
4. Deodorant kullanacağıma,
5. Elbiselerimin temiz olmasına dikkat edeceğime,
6. Ve ağzıma "entel konuşma arıtıcı" taktıracağıma…
AND İÇERİM!
Esi Taviloğlu neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.