Patronsuz Medya

Sesi Olmayan Şarkılar Şehri

Ekrem Kocaçal - 15 Eylül 2003  


Piyer Loti, görmemiş bu gözleri. Görseydi mutlaka bilirdiniz. Şehrimin entel barlarında gezinirken kulağınıza bir dize olup sokuluverirdi mutlaka.

Ama göremezdiniz, benim gördüğüm kadar yakın 'Deli İbo'nun gözlerini. Çocukluğum, o çocuk gözler arasında geçti. O çocuk gözler ki, bu şehrin sokak öykülerinin ustalarıdır. Arı gibi çalışkan, bir dantel ustasının sakinliğinde var ederlerdi ezgilerini. Ben son 48 yılına tanığım bu mahallenin.

Bir taksiye binip, "Çek Dondurmacı Ali'ye" derseniz taksici yadırgamadan bildik bir anıya taşır gibi götürür sizi. Hiç bilmediğiniz bir tatla karşılar sizi "Dondurmacı Ali Yokuşu". Ali beyin tarih kitaplarında geçmez adı. Çünkü dondurma yapmaktan başka bir meziyeti yoktur Ali beyin. Ama öyle bir dondurmadır ki yaptığı, siz bilmeseniz de o tadı İzmirli bilir. Belki de 30 yıl olmuştur öleli. Ama İzmirli onu ve Dondurmacı Ali Yokuşu'nu unutmamıştır. Öykülerini birbirine anlatır oldu İzmir sokakları.

Ve bilmeliyiz ki içinde öyküsü olmayan insan, insan bile değildir. Tüm sokakları İzmir'in kendi öykülerine dalmış, kaybettiği insanlarını arıyor.

Bu kadar kısa bir ömürde Bakkal Mehmet Ali Bey, 1046 sokağın sıradan öykülerindendir benim için. Bir mahalle de açılan ilk bakkal dükkânının tadını bilenler bilir. Mehmet Ali bey adının altındaki öyküyü.

Polalem Bayittin'i, Karakaş Salih'i, Yahudi Makpule'yi, "Balıktan para mı kazanılır?" dedikleri Balıkçı Yaşar'ı.

Makpule teyze İsrail kökenlidir. Rahmetli mahallemizin temel taşlarındandı. Yaşlanınca İsrail'den kardeşleri gelirler, "Haydi abla" derler, "İçimiz rahat değil, sen de gel bizimle birlikte" .

"Olur" der Makpule teyze, mahalle çeşmesine gider elini çeşmenin altına koyar ve kana kana su içer. "Bre" der. "Bu suyu da isterim ama." Kardeşleri anlarlar sevdasını Makpule teyzenin ve dönüp giderler memleketlerine, içlerindeki özlemle. Makpule teyze bir çınar ağacı gibi kalır yaşayanların gözlerinde.

1064 sokağın Deli İbo'su
(Foto: Birol Üzmez)

Kırk kapılı bir odaydık bir zamanlar
Kırk kapımız da ardına kadar açık
Biri zincir vurdu kapılarımıza
Sesimizi kaybettik.

Çingen Remziye ablanın neşesi, Davulcu Muammer'in, Almanyalı Muammer edası, hep bu mahallede durur.

Giritli Ali Efendi'nin kızı Yaşar'ın, Şoför Hasan'a sevdasına tanıktır bu sokaklar. Kırk yıllık sevdadır onların ki. Pencere önünde bir cigara içimi anı olmuştur şimdi.

Arap Ali'nin öyküleri, 9 çocuğu tek başına büyütüp, adam etmiş Karakaş İsmet ablanın övüncü. Vali Kazım Dirik koca İzmir'de neden buraya açmıştır sokak çeşmesini? Bir şehir sokaklarıyla yaşar, o sokakları göremezseniz porselen bir diş gibi sırıtır Kordon Boyu. İyi bir vitrindir ama içi bomboştur.

Salih Dede'de bir dilek dileyip mum yapıştırarak inersiniz Basmane'ye. Oradan geçerken "Kara Fatma Teyze'ye" uğramazsanız alınır. Evinde belki hâlâ Adalet Gazetesi'nin arşivi duruyordur.

İsterseniz, Kambur Salih'in bakkalına uğrayın.

Gündüz bakkal gece korsan meyhanedir bu dükkan. Binlerce öyküsü vardır. Beni en güldüren öykü ise şudur: İzmir'e yeni yerleşmiş köylü bir vatandaşımız, akşam Tilkilik'ten bir tavuk alıp evine giderken Salih beyin dükkanı önünde soluklanmak ister. Bakar ki insanlar dükkâna giriyor çıkmıyor. Ne oluyor diye merak eder ve tavuğu kapının önüne bırakıp girer dükkâna. Bir bakar şaraplar açılmış, "Usta" der. "Aç bir şişe de bana". Buyur ederler. Hoş bir sohbet başlar. Şişeler şişeleri kovalarken, Laz Şükrü amcanın fırınından, bir tepsi içinde tavuk gelir. Buyur ederler. Adam minnettar, dalarlar tavuğu yemeğe. Tavuk biter, şişelerin dibi görünür. Çıkarlar dışarı.

Vatandaş bir bakar tavuk yok. Oraya bakar, buraya bakar tavuk yok. Başlar ağlamaya. "Yahu" derler. "Değer mi bir tavuk için ağlamaya". Adam dinlemez iki gözü iki çeşme. Bitirimlerden biri, "Az önce yerken iyiydi ama" der. Adam anlar başına geleni susar. Ama ihtiyar Pamuk Hasan dayanamaz. Çağırır adamı yanına oturtur. Az önceki bitirime de, "Git benim hanıma söyle. Versin bir tavuk. Getir buraya. Ama pişirmeden getiresin ha" diye tembihler.

Vakit akşamsa, gruptan koparabilirsen gözlerini, Ferah ve Kale sinemalarını arkanda bırakarak, vur kendini yokuş aşağıya. Hovardalıkta gözün varsa. Efe Dayı sinemasını teğet geç. Ulaş bir an önce Kuşlu Cami'ye. Çengili Özkan, daha açılmamıştır. Sidiklinin Mehyane'ye uğra önce. Efendi gibi rakını iç yemeğini ye. 11.00'e doğru düşersin Özkan'a.

Bu kadar anıyla bu rakı kesmez beni dersen, sen bilirsin. Pavyon oturak meyhanelerinde demlenirsin. En güzeli, Çağlayan önündeki oturaktır. Uvertürde de, Kibariye diye bir kız söylüyor. Onu dinlersin. İleride çok meşhur olacak diyorlar. İzmir'e dair bir şarkısı olacak mı bilemem. Ama hiç sanmıyorum.

Ben de susacağım birazdan. Bu şehrin şarkıları bitmez. Her gün binlerce şarkı besteleniyor bu sokaklarda, binlerce öykü yaşanıyor. Ama hiç birinin sesi yok.

Yorumlar

Harika bir yazı. Okurken çok duygulandım. 30-40 sene önceki ballıkuyu'ya gittim. Mükemmel anlatılmış. Benim yaşadığım o yerler ferah sineması benim o dar sokağımdaydı. Polenem bahattin uzaktan eniştemiz olur. Diğer yazılanlar hepsini tanıyorum. Kambur salih bakkal evet orası akşamları çok güzel şıpçı meyhane olurdu. 100 gr evden çalınan pastırmasıyla 1 şişe şarap içildiğini hatırlıyorum oralada. Ama affınıza sığınarak unutulanlar var. Kahveci hasan abi ve karısı rita hanım. Balıkçı salih abimiz sırtında tablalarda arabada balık satardı. Bir de kel hayri abimiz vardı. Dokuzparmak mustafa. Bunlar hepsi tatlı insanlardı. Salih bakkalın az gerisinde de kasabımız besim abi vardı. Dedem ordan az mı pirzola alırdı bana. Yazınıza teşekkürler tekrar eskilere götürdünüz bizleri. Çok saolun.

Rasim Ergül - 1 Kasım 2008 (00:15)

Biz de ballıkuyunun eski sakinlerinden kasap hüseyin efendinin torunlarıyız. Şu anda oturduğumuz evin karşısında alahattin bakkal ve oğlu ibrahim beyler vardı.

Hüseyin Papuşcuoğlu - 10 Aralık 2008 (12:15)

Bu ballıkuyu şimdiki ballıkuyu değil anlattığınız olaylar 30 40 sene önceki şu an 25 yaşındayım ve çocuklarımı iki ev göndermeye korkuyorum keşke şu an eski insanlarıyla birlikte BALLIKUYU geri gelse.

Yasemin Terazi Kula - 5 Ağustos 2011 (01:06)

Çok eski zamanlarda yazlık zevk sinemasında makinistlik yaparken yaşadığı anıları anlatmak en büyük zevkiydi Atakay ağabeyin.

- "Ediz baba ve Hülya annemin "senede bir gün" filmini ayarladım Levent'im makaralar tamam zili çalıp filme yol verecem bu arada benim çilingiri makina dairesinin yanındaki minik balkona hazırladım. Hem seyredip içiyor hem ağlıyorum allah seni inandırsın. Bir ara aşağıdan sesler geldi. Bir kaç kofti baron şamata yapıyor. Ulan Allahsızlar diye bağırdım. Şerefsiz herifler saygı duyun bu sahnede adamlar sanat yapıyor. Balkondan aşağı atladım elimde kasap sağa sola sallıyorum. Bir kaç tanesini yaralamışım iki tanesi ölmüş. Ben sanat adamıyım baba, sanatçımı bir kaç roman çocuğuna ezdirmem."

Bu olaydan sonra ondört yıl hapis yatar Atakay, çıktığında zevk sineması kapanmıştır. Yapacak hiç bir iş bulamayan kara kuru zayıf adam gittikçe kötü duruma düşmüştü.

Soğuk bir kış sabahı onu bir gömlekle gördüğümde kulağıma eğildi ve…

- "Levocum ben neden bu kadar kara suratlı bir adamım bilir misin, ana hint baba pakistan daha ne olacaktım ki?"

Sonra ne mi oldu, ne olacak bir kış sabahı sokaklarda yatan donmuş Atakay'ın ölüsünü bulduk. Cebi sakızlardan çıkan sinema sanatçılarının fotografları doluydu. Benden son isteği onu Zorba filminin çekildiği Girit adasına götürmemdi. Olmadı…

Rahat uyu Ballıkuyu'da doğan Tepecikte ölen Atakay ağabey…

Levent Bozkurt - 7 Ağustos 2011 (16:29)

Benim annemde ballıkuyulu nalbant hasanın büyük kızı annesi dokuz aylık hamileyken ölmüş bütün ballıkuyu bilir. Eşimin aileside hâlâ ballıkuyuda oturuyor babamın ismi tamer toptop acem tekesinin hemen üstündeler. Burada anlatılan kişilerin hepsini annemden dinledim alattin bakkalı son zamanlarında gördüm. İzmirli ve ballıkuyulu olmak bence bir ayrıcalık göçenlerin hepsine Allah rahmet eylesin.

Feride Toptop - 27 Haziran 2012 (16:52)

diYorum

 

Ekrem Kocaçal neler yazdı?

525
Derkenar'da     Google'da   ARA