Patronsuz Medya

Ken Parker

Eylem - 2 Temmuz 2001  


* "Çizgi roman ve sinematografi" başlıklı yazıdan sonra bunu bana ilk düşündüren çizgi roman hangisiydi acaba diye düşündüm ve "Ken Parker" ı buldum.

Bir Ken Parker uzmanı olan arkadaşımın tavsiyesi ile tanıştım onunla. Parantez Yayınları'nın düzenli ve çiziliş tarihine uygun baskıları sayesinde 10 aydır onunla beraberim. İki gün önce 11. sayı kutlamalarını yaptım hatta.

Ken Parker, kahramanı da sinema kaynaklı olan biri. Çizerlerinin Robert Redford'u stilize ettikleri, oldukça insancıl bir karakter. Çizimler konusunda ahkâm kesemem ama kurgusunun mükemmel işlediğini söyleyebilirim. Sinema etkisi de burada zaten. 2. boyutta düşünemiyorsunuz. 3 hatta bazen başka boyutlara bile geçiyor. Öykülerin çoğunda yaptığı müthiş göndermeler de cabası. Örneğin 9. öyküden itibaren "Nanuk" adlı bir eskimo girer Ken Parker'ın hayatına. "Nanuk of the north" isimli 1920'li yıllar yapımı müthiş belgeseli hatırlamamak mümkün değil bunun sonucunda.

Ken Parker hakkında söylenecek bir ton şey var. Hadi söyleyelim.

Yorumlar

Çizgi romana özel bir merakım yok, ama yıllar önce ben de Eylem gibi bir arkadaşımın ısrarlı tavsiyelerine kapılıp, ilk kez Chemako adlı öyküsünü okumuştum Ken Parker'ın.

O zamanlar "Alaska" adıyla bir başka yayınevinden çıkardı. İçindeki çizimler harika olduğu halde, onları kullanmak ya da "esas çizer" Milazzo'nun yaptığı enfes kapaklar yerine, bir Türk çizere yaptırılmış berbatın berbatı kapaklarla çıkardı.

Konuşma balonlarındaki elle yazılmış hurufat da berbat olurdu. Sanırım asıl yaratıcılarına telif falan ödemeden korsan olarak basılıyordu. Ama son birkaç yıldır, başta Parantez olmak üzere birçok yayınevi telif ödeyerek ve bu işin meraklısına saygı göstererek pırıl pırıl baskılar yapıyor. Gerçi paraya kıyıp alamıyorum ama gene de aferin yani.

Şu Nanuk'lu hikâye de Türkiye'de yeni serinin ilk kitabı olarak çıkmıştı. Herman Melville'in Moby Dick romanını anımsatıyordu. Müthiş güzeldi. O zaman anladım ki, çizgi romanın iyisi edebiyatla başa baş gider.

Bir de Martin Mystere'in ilk sayıları (şu "kara adamlar" falan olan) müthişti ama sonradan cıvıttı.

Ama Ken Parker hep düzeyini korudu. Helal olsun!

Onu yazanın adı, şeydi, hımmm, hah, Giancarlo Berardi. Adam bence sıkı yazar.

Çizgiden sahiden anlamam ama, beni rahatsız eden tek şey, Ken Parker maceralarının farklı farklı çizerler tarafından çiziliyor oluşu. Kahramanın tipi her kitapta değişiyor öyle olunca, tam olarak havaya giremiyorsun.

Bir de sitedeki "Sencer" yazısını okuyunca düşündüklerimi belirtmeden geçemiyecem.

Ben onu hep bilir ve okurdum da bir çizgi romana o şekilde bakılacağını pek düşünmezdim. O kadar sanatsalmış demek ki bazıları.

Peki, ileride müzelerde iyi çizgi romancılar (ya da çizgi roman) için bölüm açılır mı?

Ben, vaktiyle Paris'te Pompidou Müzesinin en üst katındaki modern Sanat müzesinde bazı karikatüristlerin çizgilerini görmüştüm ve çok şaşırmıştım. Oysa bizde karikatüre boktan bir şey gözüyle bakılır. Babam bana o tür şeyleri okutmazdı. Neymiş? Yoz'muş. "Kültür emperyalizmi" imiş.

Bak şimdi kafam karıştı işte.

Eylûl - 2 Temmuz 2001

Çizgi roman konusunda en cahillerden biriyim.

Bunu derken düşündüm de, kendime haksızlık ettim gibi geldi. Vaktiyle ODTÜ Mimarlık'tan Jale ERZEN in Modern Sanattaki Gelişmeler diye bir seçmeli dersinde en çok soru soran, modern sanattaki düşünce tarzına ve ekollere en fazla meraklı öğrencisi olduğumu düşündüm.

Ben doğmadan 100 yıl önce ölen Van Gogh'a nasıl aşık olduğum geldi aklıma. Bir şeyler üretenleri, yaratıcı zekâyı ve delileri hep severim ama onun duygusal patlamalarla dolu karmakarışık hayatının paralelindeki o çılgın fırça darbelerini daha sonra nerede görsem sanki bir yıldırımla vurulmuş gibi titredim hep. 4 yıl kadar önce Paris'ten bir günlüğüne Amsterdam'a gidip onun müzesini gezdiğimi söylesem anlarsınız bendeki sönmeyen aşkı…

Çizgi roman da kesinlikle modern bir sanat. Ancak sanat olmanın ötesinde ideolojik mesaj da verebiliyor. Çizer, hayata bakışını, tek bir karede bize anlatılabiliyor.

Bizler, çocukluğumuzda Amerikan kültürünün diğer ülkelere ihracı amacıyla hazırlanmış olan, Tommiks-Teksas'ı hayran hayran okuyan, bu okuduklarımızın daha sonra kardeşin kardeşi vurmasına kadar varan tehlikelere yol açabileceğini göremeyen büyüklerimizin yetiştirdiği bir kuşağız. Üniversite yıllarında bunun bedelini ödedik.

Ceketini hafifçe açarak belindeki tabancanın verdiği öldürücü güçle şişinen arkadaşlarımızı gördüğümüzde, elimizdeki Gırgır dergisinde Oğuz Aral'ın bu tür kişilerdeki psikolojiyi çocukluklarındaki Tommiks-Teksas'a dayandırdığı açıklamalarını okuyup, şaşırmamayı öğrendik.

Asterix, Snoopy, Mad ve daha sonraları Hızlı Gazeteci'yi okuduk. Çizgileri farklıydı. Snoopy yumuşacık ve yalın, Mad çirkin ve sert karakterli, diğer ikisi her karesine saatlerce baktıran ve her baktığında başka bir ayrıntı daha gördüğün çizgi romanlardı. Hızlı Gazeteci'yi nedense hep Asterix le benzeştirdim ben. Tek bir karedeki çizgilere ve harflere dünyaları sığdıran ve gülümseten ama güldürürken düşündürmeyi seven özgün birileri çiziyordu onları.

Necdet Şen, sitesinde bizlere iç dünyasını açtığında çok fazla şaşırmadım. Hızlı Gazeteci'nin çizeri dahilikle deliliğin o ince sınırında ve içi insan sevgisi dolu biri olmalıydı…

Gülce Ergen - 3 Temmuz 2001

Fellini' nin şöyle bir sözü var:

"Engelleri ve paradoksları gülerek karşılarsak, bunlar bizi öldürmez. Ancak sıkıntı bizi öldürebilir. Sıkıntı ise ne mutlu ki çizgi romanların uzak tuttuğu bir şeydir."

Çizgi roman halihazırda müzelerdeki yerini aldı Eylül (çizgi roman hakkında çok fazla şey biliyormuşsun gibi bir hisse kapıldım nedense). Belirli kahramanlar için özel müzeler açıldığı gibi çok çeşitli modern sanatlar müzesinde çizgi romana yer veriliyor. Sanat Dünyamız dergisinin çizgi romana ayırdığı eski bir sayısı var. O sayıda pek çok çizgi roman anlatılıyor ve tarihi hakkında ilginç bilgiler veriliyor. Şiddetle tavsiye ederim.

Ken Parker'ın Nanuk'lu öyküsü cidden Moby Dick'tir. Hatta çizimdeki kaptan o kitabın Gregory Peck'li ünlü versiyonundaki kaptana benzer. Ama bu Parantez yayınlarının 9. sayısıdır. Türkiye'de ilk yayınlanan öyküdür ama. Hani senin bahsettiğin o kötü kopyalı halinde.

Ken Parker öykülerinde kitaplara ya da filmlere gönderme oldukça bol. Ya bir film karakterini görürüz ya da bir filmin konusunun hemen hemen aynısını. 6. sayı "Korkusuz Şerif" de bunlardan biri. Ünlü High Noon filminin çizime dökülmüş halidir neredeyse.

Size bunları döktürürken arkadaşım "12. sayıyı aldın mı?" diye sordu. Tanrım, 11. sayı henüz gelmişken 12…

Bekleriz artık bir ay daha. Off yaa.

Ben çizgi roman hastası yönetmen Kevin Smitt'ten de bahsetcektim bu akşam yav. Nasıl da unuttum. Neyse başka sefere.

Hoşçakalın beşçekalın.

Eylem - 4 Temmuz 2001

Ken Parker çizgi romanını bana erkek kardeşim önermişti. O ana kadar hiç çizgi romanlarla ilgilenmemiştim. "Erkek eğlencesi" der geçerdim. Ama Ken Parker yoğun bir edebiyat tadı taşıyor.

Sitede dizinin yayınının (şimdilik) durdurulduğunu öğrenince üzüldüm. Yazıyı okuyunca bugüne kadar kafa yormadığım birçok konu dikkatimi çekti:

Sanırım biz kitaplarla ve sanatla olan ilişkimizi süper market rafları arasında dolanan bir tüketicinin mantığıyla kuruyoruz. Sanat karşısındaki tavrımız bir gönül ilişkisinden çok tüketici tavrı. O nedenle sevdiğimiz eserler bir gün ortalıktan kaybolunca onu aramak ve geri getirmek yerine hemen başka raflara yöneliyoruz.

Ben Ken Parker'ımı geri istiyorum. Eğer yayınevi bu işten zarar ediyorsa fiyatını artırsın ama yine de sevdiğim kitaplar raflardan yok olmasın.

Canan Manisalı - 18 Temmuz 2001

Selâmlar…

Öncelikle yorum bölümünün tekrar yürürlüğe girmesine sevindiğimi söylemeliyim. Eğlenceli yazıları dört gözle bekliyorum. Özellikle Misty ve Kazandibi konularındakileri.

Ken Parker'la tanışmana sevindim Canan. Yayıncılarının açıklamasını okuduysan keyfî bir kararla değil Parantez Yayınları'nın yayın politikası ile ilgili bir değişim nedeniyle yayına ara verilmiş olduğunu görürsün. Yeni bir yayınevinden yayınlamaya devam edecekler. Tek sorun zamanının net olmaması. Ama eninde sonunda kavuşacağımızı açıkladılar sevgili Ken Parker yayıncıları.

Bize düşen, beklemek ve bu sürede şu ana kadar yayınlanmış olan 12 sayı hakkında döktürmek olacaktır sanırım.

Long live Ken.

Eylem - 18 Temmuz 2001

Fakat söz konusu yazıda biz okurların "ucuzcu" anlayışı da eleştiriliyordu. Sanırım haklı bir eleştiri. Sonuçta yayınevleri de yaşamak zorunda olan kurumlar diye düşünüyorum. Zarar eden bir yayını ne diye çıkarsınlar?

Bence biz okurlar sevdiğimiz yayınları desteklemek için bazen dört beş tane alıp dostlarımıza hediye etme inceliğini de gösterebilmeliyiz.

Ekonomik kriz baş gösterince ilk aklımıza gelen şey kitaptan vazgeçmek oluyor çünkü.

Canan Manisalı - 19 Temmuz 2001

Ekonomik krize girmeden önceleri -ki o günleri hatırlamakta da oldukça zorluk çekiyorum aslında- her fırsatta "okuyamıyorum" sebebinin altında iki neden vardı:

- "Vaktim olmuyor."

- "Kitaplar çok pahalı."

Böyle ciddi krizde de başka bir şeyi beklemek olmazdı zaten. İnsanların öncelikleri var. Eğer bu önceliklere edebiyat girmiyorsa, hele ki çizgi roman gibi ne idüğü belirsiz, insanları kötü yola iten bir tür hiç giremez sanırım.

Zamanında "Gırgır" gibi dünyada en çok okunan dergilerinden birine sahip olmuş bir ülkede Ken Parker'ın ekonomik nedenlerden dolayı yayından kaldırılmış olması cidden üzüntü verici.

Hediye niyetine üçer beşer almak oldukça iyi niyetli bir davranış olcaktır. Ama nereye kadar?

Eylem - 19 Temmuz 2001

Ken Parker! Berardi ve Milazzo'nun yarattığı anti kahraman. Onunla tanışıklığım Alaska serisi zamanında başladı. O zamanlar şimdiki kadar dikkatle takip edemesem de, en azından neyi anlatmak istediğini anlıyor olmalıymışım ki Parantez yayınevinden 12 sayı çıkan seride eski günleri anımsadım.

Eski bir dosta yeniden kavuşmaktan farkı yoktu bu buluşmanın. Bu sefer daha bir detaylı gelmişti. Orijinalinin tıpkı basımı, seri hakkında editörden notlar, o döneme ait yazılar, çizerleri hakkında bilgiler… Yeni detaylarla başka bağlantılara götüren bir diziydi.

Bu dizi sayesinde en az Milazzo kadar iyi olan diğer çizerlerden Trevisan'ın da farkına vardım. Hatta yayınevi, Trevisan ve Berardi ortaklığı olan Sherlock Holmes'i çıkartacağını bile açıklamıştı…

Ama seri bitti. Türkiye'deki diğer iyi şeyler gibi, kabul edilebilir bir nedenle (ki bazen nedensiz de olur) bitti.

Ama bizim işimiz bitti mi? Hayır. Artık peşinden koşup, arayacağımız yeni bir fenomene kavuştuk farkında mısınız? Bir yandan yeni yayınları beklerken, bir yandan da araştırma yapacağız. Önce sahaflardan Alaska'lara bakacağız, sonra atladığımız Ken Parker yayını var mı diye bir kolaçan edeceğiz o da olmazsa İtalya'ya giden eş dosttan Ken Parker serio ore, magazine gibi edisyonlarından taleplerde bulunacağız…

Arayış biter mi?

Sevgiler.

Fatigue - 19 Temmuz 2001

Arkadaşlar, dikkatinizi çekerim, yazarımız necdet şen, tatile giderken, "dönüşte Ken Parker yazısının devamını yazıcam" diye söz vermişti, ama dönünce bu sözünü unuttu.

Sizce ona bu sözünü hatırlatmamız gerekmez mi?

Canan - 3 Ağustos 2001

diYorum

 

260
Derkenar'da     Google'da   ARA