Patronsuz Medya

Güle güle Meleğim!

Öge Demirkan - Sabah, 20 Ağustos 2001  


ÖLDÜRÜLEN KEDİSİNİN ARKASINDAN GÖZYAŞLARINI SATIRLARA ÇİZDİ

"Sırtı hardal turuncusu, karnı krem karamel sarısıydı kızımın; kuyruğunun ucu rakun gibi çizgiliydi; patilerinin içleri pembe pembe. Ne zaman kanepeye uzanacak olsam, yattığı yerden kalkıp gelir, göğsümün üzerine kurulurdu kalp pili gibi. Ağzından mutluluk salyaları akıta akıta göğsüme masaj yapardı." Necdet ŞEN

Karikatürist Necdet Şen'in kedisini zehirlediler. O, hayatına dostu gazeteci Yavuz Gökmen'i kaybetmenin acısını yaşarken girmişti. Öyle ki; Necdet Şen kedisine, Yavuz Gökmen'i büyüten büyük annesi Melek'in adını vermişti.

Karikatürist Necdet Şen, 3.5 yıldır beslediği kedisinin sokakta zehirlenerek öldürülmesi üzerine, internet sitesinde duygu dolu bir yazı yazdı. Derkenar.com sitesindeki "Güle Güle Meleğim" başlıklı yazısında Şen, kedisiyle tanışmasından, ondan öğrendiklerine; adını Melek koyduğu kedisinin karakterinden, onu nasıl gömdüğüne kadar bütün yaşadıklarını anlatıyor. Tıpkı Bekir Coşkun'un, köpeği Pako'nun ölümünden sonra onu konu alan bir kitap yazması gibi…

BU ÖFKEYİ ANLAMIYORUM

17 Ağustos gece yarısından sonra kedisinin ölüsüyle sokakta karşılaştığını söyleyen Şen, yazısında insanların hayvanlara karşı besledikleri öfkeyi anlayamadığını vurguluyor. Şen, "İnsanlar hayvan sevmeyebilirler ancak iş saldırı boyutuna geldiğinde bu insanların, insan olma gelişmelerini tamamlamadıklarını düşünüyorum" diyor.

Yaşadığı evleri genelde alt katlardan seçtiğini söyleyen Şen, "Balkonuma kediler, köpekler gelsin diye süt koyarım. Çünkü oturduğum sokaktaki bütün hayvanlar benim evlâtlarımdır. Hatta bu yüzden bana sokaktakiler 'Hayvanların Marko Paşası' diye isim taktılar" diyerek hayvan sevgisinin boyutlarını çiziyor.

HUYU DA İSMİ DE MELEK

Şen, o çok çok sevdiği kedisine çok özel bir isim de seçmiş. Kedisine, gazeteci Yavuz Gökmen'in büyük annesi Melek Hanım'ın ismini vermiş. İşte ismin hikâyesi:

"Dostum Yavuz'un mutsuz ölümünün sarsıntısını onunla atlattım. Yavuz'un yazılarında sık sık andığı, doğumu sırasında ölen annesinin yerine kendisini büyüten ve uzun yıllar öz anne sandığı büyük annesinin adını verdim tatlı kızıma. Adını bir o nedenle Melek Hanım koydum, bir de melek gibi iyi huyuna ve her sokak kedisinin ve köpeğin aslında ayak altında dolanan kuyruklu melekler olduğuna olan inancıma binaen."

KIZIMIN SARDUNYALARI

Necdet Şen'in kaleme aldığı insanın içini burkan veda yazısının en can alıcı satırları ise kedisini toprağa verdiği anı anlattığı satırlar… Şen, Melek'i açtığı çukura yatırdıktan sonra toprağı, taşlarını ayıkladıktan sonra bir konfeti gibi yağdırdığını söylüyor üzerine. Ve kedisinin kulağına, açık kalmış gözlerine toprak girmesin diye zaten minicik olan yüzünü ufak bir yaprakla örtüyor. Sonra penceresindeki sardunyaların tepelerini kırıp kırıp onun üzerine dikiyor ve diyor ki:

"Artık bileceğim ki, o sardunyaların altında dünyanın gelmiş geçmiş en iyi huylu, en tatlı sesli, en güzel, en akıllı kedisi yatıyor. Her gün sulayacağım kızımın sardunyalarını."

ÖLEN KEDİSİNİ ELLERİYLE BAHÇESİNE GÖMDÜ

İşte ünlü karikatüristin, kedisi Melek için yazdığı duygu yüklü yazıdan bölümler…

Artık gözümün önünde olacak.

Davudî sesli, üzgün bakışlı dostum Yavuz Gökmen'in öldüğü günlerde belirmişti penceremde bu dünya sevimlisi sarman kedi. Balkona koyduğum süt ve yemeklerle yetinmemiş, illâ içeri girmek için kapıları zorlamış, olmadık cilvelerle baştan çıkarmıştı beni. Dünden razıydım zaten kedinin en suratsızına bile, ama bu kedide o güne kadar rastladıklarımın hiç birinde olmayan bir sevimlilik, zekâ ve munislik vardı.

Benimle birlikte yaşadığı son üç buçuk yıl içinde hiç hamile kalmadı Melek; hiç eve çişini kakasını yapmadı.

Dün gece çok sevdiğim iki arkadaşımla buluşup yemek yemiş, sohbet etmiş, "dünyada güzel insanlar da var" diye düşünerek eve dönüyordum. Apartman duvarının önünde, kaldırım kenarında yatan bir kediye ilişti gözüm. "Uyuyor mu, ölmüş mü?" diye eğilip baktığımda, boynundaki mavi renkli pire tasmasını ve ucuna asılı çıngırağı gördüm. Bedeni şişmişti tatlı sesli güzel huylu kızımın, ağzında kan vardı, dili yandan dışarı sarkmıştı.

Tıpkı kanepenin üstünde mutlu mutlu uyuduğu anlardaki gibi patilerinin ucu içeri kıvrıktı yine. Daha katılaşmamıştı. Belli ki az önce vermişti son soluğunu. Belki hâlâ yaşıyordur umuduyla kalbini tuttum, ses geldi. Ama anladım ki o "pıt" sesi aslında bedeninde toplanan suyun çıkardığı bir ses. Belki de o minicik yüreğinin son atışıydı, bilemem ki. Sohbeti biraz daha kısa tutsam, ona belki de sağ salim rastlayacaktım orada ve "mırrııyyyk?" diye sevinç nidaları atarak peşim sıra eve gelecekti.

Belli ki uğursuzlar gece yarısı can almaya çıkmıştı. Kıl payı kaçırmıştım kızımın hayatını kurtarma şansını. Zehirlenen bir hayvanın nasıl acılar içinde debelenerek can çekiştiğini hep duyuyordum. Oysa ben kucağımdan indirirken bile usulca bırakıyordum onu yere.

Üzerini topraklarla örterken gözyaşlarım boşandı (hâlâ ağlıyorum).

Bilgisayarımdan başımı her kaldırdığımda kızımın yattığı yere takılacak gözlerim, onu sevgiyle ve şükranla anıyor olacağım. Sen zaten melektin kızım, diyeceğim ona, artık baş melek oldun. Senden öğrendiğim gibi; sevmekten vazgeçmeyeceğim. Güle güle Melek. Dersimi ezberledim; bana öğrettiklerini aklımda tutacağım.

İlgili yazı → Necdet Şen - Güle güle Meleğim

diYorum

 

40
Derkenar'da     Google'da   ARA