Levent Bozkurt - 7 Ağustos 2018
Yüzlerce yıl önce bugünkü İzmir'e gelen kavimler yerleşim yerlerinin çok uzaklarında çok da önemli olmayan bir devlet adamı için küçük bir mezar yapmışlar. Küçük bir tepeciğin altında yatan bu adamın etrafına yüzyıllar sonra atlı arabaları ve az eşyalarıyla göçer bir kavim yerleşmiş. Yetmişikibuçuk millet denilen Romanlar.
Zaman içinde geçici evler yaparak yerleşmişler, değişik zanaatlarla uğraşan bu insanlar kurdukları bu mahalleye TENEKELİ demişler. Burada yaşayan insanlarla kaynaşıp günümüze kadar gelmişler.
Zaman içerisinde bölgede yaşayan romanların dışındaki insanlar gerek işlerin azalması gerekse eğitim sisteminin kötülüğü ve asıl olarak yaşanan karmaşadan bıkarak yerlerini terk ettiler.
Boşalan nüfusun yerini çoğalan romanlar aldı.
Geçmiş dönemlerde iki kültürün harmanlanması ile oluşan yapı yerini nereden geldiği tam belli olmayan farklı bir açılıma bıraktı.
Uzun yıllardır yaşanmayanlar yaşanmaya, olamayanlar olmaya başladı.
Daha kolay para kazanmanın yolları "dışarıdan giz bir el tarafından" bölgeye adapte edildi.
Önceleri müzisyenlik, ev temizliği, boyacılık, çiçek satıcılığı vb işlerle ilgilenen bu halk artı işin kolayını bulmuştu: Uyuşturucu satıcılığı.
Sattıkları uyuşturucunun ilk kurbanı kendileri oldular.
İzmir'in diğer yörelerinde yaşayanlar diğer büyük şehirlerde olduğu gibi bu insanlara tepeden baktılar. Onlar sadece ispiyon yapmak, uyuşturucu satmak için yaratılmışlardı. Beraber yaşam için tüm olumsuzluklar bu küçük tepeciğin altında yaşayanlarla imkânsızdı.
Yapılacak tek şey onları biraz daha yoksullaştırmaktı.
Önce yolları genişletmekle başladılar. Kendi hanelerinde, kendi hallerinde yaşayıp giden yüzlerce esnafı ekmek paralarından ettiler. Yetmedi, doyuramadılar bu aç bedenlerini, devam ettiler. Yerleşik bankalar, ardından marketler ve halk evi, biçki dikiş kursları birer birer göçtüler.
Hani bir şarkının sözleri gibi" Gönülleri ezik ayrılırken âlem duydu feryatlarını, Cana dosta sarılırken döneceğiz diyorlardı". Ancak hiç biri geri dönemedi.
Dört taraftan kuşatmaya başladılar burayı, koca koca binalar yapıp "kuşatma ordusu" gibi sardılar. Gelecekleri olmayan bu insanlar kale içine hapsolmuş gibiydiler.
Hikâyemiz bu küçük insanlar ve onlarla beraber yaşayan" çok az kalmış" diğerleri ile ilgili.
Burada küçücük şeyler bile büyütülür. Uzun zamandır burada yaşayan sünnetçi Zülfikar diğer adıyla Zülfü baba, roman geleneklerine göre sünnet yapılacak torununun ve diğer insanların on günlük yaşantısından bir kesit bu.
Bu satırlar elli yıldır buralarda yaşayan bir adamın binlerce sayfalık anılarının arasından cımbızla çeker gibi seçilmiş birkaç sayfalık bölümüdür.
Bir sünnet düğünü için neler yapıldığını, uzaktan, çok da ilgisiz görünen insanların heyecanlarını paylaşmak için yazıldı bu anılar.
Öykümüzün omurga insanları birazcık tanımakta fayda olsa gerek.
Fotoğrafçı Sedat, uzun yıllar önce Bursa'dan göçüp buralara küçük bir fotografhane açmıştır. Alkolle haşır neşir olmayı seven bir yapısı vardır. Tepecik'te kimin yok ki?
Sünnetçi Zülfü, kumardan ziyadesiyle hoşlanan, berberlik, sünnetçilik, dişçilik, sarılık kesme, hacamat gibi işerle uğraşan semtin diplomasız doktoru. Son dönemde bu işlerin hastanelerde yapılmasını zorunlu kılan yasalar yüzünden yeraltına çekilip mesleğini zorlukla icra eden, kendi deyimiyle "köstebek gibi çalışıyoruz abi" diyen kişi.
Kambur Ahmet, mesleği meyhanecilik olan bu zat, sattığından çok kendisi içerdi. Çok içince köşede duran akvaryumdaki balıklarla muhabbet ederdi.
Terzi Orhan, eskiden takım elbise dikerken konfeksiyoncuların hışmına uğramıştır ve pavyonda çalışan semt kadınlarına "gece kıyafetleri" dikerek yolunu bulmaya çalışmaktadır.
Kuaför Ziya, semtin en paralı adamıdır. Üç kızını kuaför yaparak eleman parasından yırtmıştır.
Tarzan, adını kimsenin bilmediği, genelevin önünde değnekçilik yaparak geçinen koyu renk tenlilerin en koyusu olan kişi. "Ana Çinli, baba Pakistanlı" lâfını günde beş yüz kere kullanmadan edemez.
Götür Necdet, asıl mesleği ne olduğu meçhul olan "Götür" abi. Bu ünvanı meyhane işletirken borazan gibi sesiyle "Götür dosta bir Kavaklıdere" lâfıyla elde etmiştir.
Koko, Ender Çadıroğlu semtin en palavracı adamı. Her renge giren bu kişi annesi Bencikli Suzan teyzenin emekli maaşınla yaşamaktadır.
Korsan Yaşar, adından anlaşıldığı gibi semtin onlarca korsan taksicisinden biri.
Atakay kardeş, ufak yollu esrar satan adam. Her türlü yemeğin tarifine şöyle başlar: "İki diş sarımsak koymadan olamaz…" Annesinden öğrendiği yemekleri yapan lokantasını geceleri tek tekçi yapmış ancak ruhsatsız meyhane çalıştırmaktan emniyet tarafından kapatılmıştır.
Aslında yazacak yüzlerce tip var Tepecik'te, ama şimdilik bu kadarla yetinelim. Belki başka bir yazıda devamı gelir.
Levent Bozkurt neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.