Patronsuz Medya

Soluğumu tutmuş, beklerken

Emin Çelik - 19 Kasım 2003  


Öyle şeyler olur ki, bazen küçücük benzeşmeler, yer yer silinmiş bazı görüntüleri, belleğimin kuytularından geri getirir. Çoktan unutulmuş görünen kimi şeyler, sararmış ışıklar içinde gözümün önüne serilir, bir çoğumuza olduğu gibi.

Bayrama hazırlanan huzursuz ruhum, sabah apartmanın dışına kadar taşan dııt-dııt-dııt sesiyle, iki yıl önce Gümüşsuyu merdivenlerine yayılan saat sesini aklıma getirdi.

Koltuklara gömülmüş oturuyorduk karşılıklı. Telefon çaldı. Kısa cevaplarla savuşturdu abisini. "Yok, daha evdeyim", "Tamam, şimdi", "Beşiktaş'tan binerim", "Site kavşağından alın beni" .

El çantası akşamdan hazırlanmış, haliyle kapıya yakın; bıraksak kendi kendine yola çıkacak gibi sanki. Bayrama, ana-babasına gidiyor. İki koca gün. Bayramlıklarımla başbaşa evdeyim ben de. Kutu kutu çikolata. Şişelerce likör, şarap, ıhlara, cin. Şekerler var. Biraz da bozuk para. Belki gelirler, dediğim çocuklara.

Elim, sehpaya, gözünü benden ayırmayan pakete gidiyor. İstemesem de titriyor sesim. "Uzuuun bir sigara yak," diyorum. Gülüyor. Gözlerinde sesimin az önceki çatalı. Duman içinde kalıyoruz, alışık değil. Hiç değil. Öksürüyor filan. "Biraz otur, biraz uyu, gözlerini açtığında burdayım," diyor. Parmakları yelpaze, ben diyeyim duman, siz anlayın hüzün; dağılıyor havamızın bulutları.

Aralık ayına inat parlıyor sabah güneşi. Açık balkon kapısından giderek yükselen bir çalar saat sesi içeriye doluyor. Dıııt-dıııt-dıııt. Yüzlerce merdiven basamağını ısrarla aşıp, Gümüşsuyu'nda kurumlanan çınarlara varıyor.

Sokaktan bağıra çağıra bir simitçi geçiyor. Tüpçü, sucu. Evimizin içinden geçiyor sokak. Sokakla uzuyor satıcıların çıngıraklı sesleri. Uzayıp saçaklanıyor üstümüzde. Bahara, tatlı esintilere geç kalıp umulmadık bir anda ipi boşalan uçurtmalar gibi. Beşiktaş'tan kalkan motoru takıyor püsküllü kuyruğuna. Esmer bir kız içinde. Rüzgârlı saçları, iri gövdeli martılarla kanatlanıp geçiyor karşıya.

Anadolu yakası büsbütün onu karşılıyor sanki. İşgüzar boyacılar bir çift siyah bot için yarışıyorlar.

"Boyayalım mı abla?"

Boyayın bakalım, madem ki bayram yarın. En yaşlı boyacı kazanıyor yarışmayı. Kullanmaya kıyamadığı kıl fırçasını çıkarıyor sandığından. Erzurum'lu. Çok olmuş geleli. Eh, nasıl olsun. İdare ediyorlar çoluk çocuk. Torun. Var tabii. Ya ne için çalışıyordu o yaşta. Onlar için, hep onlar için.

Çiçekçiler. İlle nergis. İlle de sümbül. Çok olsun. Bir ev dolusu kadın var bekleyen, hepsine yetmeli. Kocaman bir demeti yüzüne bastırıyor. Derin derin içine çekiyor. Sıraya giriyor dolmuş şoförleri, trafik bile açılıyor. Aramızdan uzun bir yol geçiyor sonra.

Abisi, yengesi arabayla kayıp gidiyorlar otobanda. Ertesi gün oluyor yolda. Tepelerin eteğinden dar bir yola kıvrılıyorlar. Köyler geçiyor aramızdan sıra sıra. Uzun avlulu evler. Meydanlara açılan okullar ve camiler. Yenilerini giyinip erkenden şeker torbalarıyla tozlu sokaklara dökülen çocuklar.

Çıplak meşeleri tırmanan güneşin, iyice pembe, kimi eflâtun ışıklarla döküldüğü göletler geçiyor aramızdan. Öpüşe öpüşe bayramlaşan ördekler yüzüyor içinde. Sürülmüş tarlalar kalıyor geride. Dönümlerce. Ama nasıl yumuşak, kahverengi.

İnsanlar geçiyor. Evden bayram namazına gider gibi çıkıp, cami avlusuna yakın kıyılara sıvışan ergenlik çağı gençleri. Sigara içerek, şakalaşarak vakit öldürüyorlar. Hocanın vaazı biter bitmez namaz kılmış gibi kaynayacaklar kalabalıkta. Peşinden bayramlaşmalar. Anne, baba, akrabalar. Tatlı. Börek. Zeytinyağlı dolma.

Naneyi seçtim önce. Ah nanelim. Yeşil fistanının parlaklığı sabah göllerinde öpüşen ördeklerle nasıl da aynı. Ve ıhlara. Bayramlığın çırılçıplak meşelerin kederiyle bezeli. Şişelerimin hepsiyle bayramlaştım. Öpüşe öpüşe. Likörler, şarap, ıhlara ve cin. Kutlu olsun bayramınız. Ne zamandır zihnimin gölgesinde saklıydı renkleriniz.

Yeniden yollara düştü giden araba. Aramızdan geçenleri geri sarmadım. Biraz oturdum. Biraz uyudum. Gözlerimi uzun bir sigaraya açmıştım; çalındı kapı.

diYorum

 

Emin Çelik neler yazdı?

538
Derkenar'da     Google'da   ARA