Kömürler silonun altındaki karanlık dehlize kayarken ben kendi içime dökülürdüm.
Her şehrin bir simgesi vardır. İzmir'in Saat Kulesi, Ankara'nın Kızılay Meydanı, Konya'nın Mevlâna Türbesi, Urfa'nın Balıklı Göl'ü.
Kız Kule'siz bir İstanbul silüeti düşünülebilir mi?
Sembollerini yitiren kentler, zamanla kendilerini de yitirirler elbet.
Zonguldak'ı ortadan ikiye bölen "Kömür Yolu" nda vagonlar maden ocaklarından doldurdukları kömürleri, gün boyu "Louvar" adı verilen "Kömür Yıkama Fabrikası" na taşırlardı. Evimiz de bu fabrikanın hemen yanıbaşındaydı. Ben, her sabah kömür silolarına vagonları yanaştıran makinistin haber düdüğü ile uyanırdım kömür kokulu sabahlara.
Kömür yüklü vagonlar silonun içine yanaştığında makinist treni durdurur, vagonlar birer birer "dan, dan, dan." diye birbirlerine çarparlardı. İçimden sayardım bu çarpma seslerini, tıpkı gözleri görmeyen ocak katırları gibi. "Bum, bum, bang, bang." Her çarpış sesinde siloya kaç vagonun yanaştığını kömürle ısıtılmış evimizin sıcak yatağının içinde anlardım. Sonra büyük bir gürültüyle açılırdı vagonların kapakları, kömürler silonun altındaki karanlık dehlize kayarken ben kendi içime dökülürdüm.
Hiç bir zaman göremedim o dehlizi.
Zonguldak'ta yaşamın başladığının habercisiydi Çaydamar Borusu.
Çaydamar kömür ocaklarında çalışan maden işçilerinin "Vardiya Düdüğü" nün sesiyle saatin sekiz olduğunu anlardım. Ve o kentte yaşamın sürdüğünü, ocakların tüttüğünü de.
Mayıs ayı geldiğinde bir çok sabah uykumdan uyandığımda şehrin kaybolduğunu görürdüm. Sis içinde uyanırdım güne, kocaman bir kenti yutardı sis. Tam o anlarda çok uzaklardan "Balkayası" denen yerden sis düdüğünün sesini duyardım. Bu sis düdüğü kaybettiğimi sandığım şehrimin, aslında yerli yerinde durduğunu, geçici bir süreyle saklandığını haber verirdi.
Bu düdük aynı zamanda kendilerine güvenli bir liman arayan gemicilere kıyıda bir yerlerde sığınabilecekleri güvenli bir limanın varlığını da duyururdu.
Artık ne Çaydamar borusunun günün başlangıç sesi, ne de sis düdüğünün "Burada Bir Kent Var" haberi duyulmuyor.
Bu gün,o kenti,orayı var eden değerlerin yok olduğunu anladığımda, orada tutunacak bir dalımın kalmadığının hüznünü yaşıyorum.
Simgeleriyle birlikte yok olmuştur koca bir şehir. Çaydamar Ocakları kapatılmış, Sis düdükleri çalmaz olmuştur. Ve pılıyı pırtıyı toplayıp arkaya bile bakmadan, bir hoşçakal bile demeden kente, göçüp gitmekten başka yapacak bir çare kalmamıştır.
Artık benim için, o kenten hatırlananlar kırık bir vazonun içindeki sarı krizantem çiçekleridir. Geriye dönüp o kentin "papatya falına" baktığımda gördüğüm;
"Seviyor. Sevmiyor. Seviyor. Sevmiyor."
Seviyor.
Birol Üzmez neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.