Patronsuz Medya

Sponsorlu hayvanseverler

Aynur + Ulaş - 27 Kasım 2004  


Selamlar. Biz Ulaş ve Aynur. Şu "kedi sepeti" sitesinin kurucuları hani.

Bundan 1 sene önce sokakta yavru bir kedi bulduk. Tuhaftı, değişikti; sanki bir şeyler anlatmaya çalışır gibi bir hali vardı. Yemek yediremedik ve baktık ki ağzı açık dolaşıyor ve soluk alamıyor; veterinere götürdük. Fakültede diyafram yırtığı olduğunu öğrendik. Fakültede 3 ayrı görüş aldık bu konuda.

Size kısa bir tıbbi bilgi verip neden bunu anlattığımı da özetleyeceğim ardından. (Aslında özetlememe gerek kalmayacak; ama bu doktor neden bana akciğer fizyolojisi anlatıyor demeyin diye.):

Akciğerler bir negatif (yani göğüs kafesini dışarıdan çeken basınçla) açık durur. Yani diyafram yırtığı bulunan bir kedinin karnını açarsanız ve eğer bu sırada akciğerlere basınç uygulamıyorsanız ciğeri söner ve kedi ölür. Diyafram yırtık olduğu için karnından göğüs kafesine giren hava ve dolayısıyla basınç akciğerleri söndürür.

Bize denenler:

1- Türkiye'de akciğerlere pozitif basınç veren makine yok, ölür kedi ameliyat ettirmeyin.

2- Aynı fakülte, 10 metre yakındaki bir yerde: Ettirebilirsiniz ameliyat, bir şey olmayabilir.

3- Ben ederim. Bende cihaz yok ama bir şey olmaz (bir doçent bu).

Biz o cihazı da bulduk ameliyatı da yaptırdık ve Türkiye'de veterinerlik bu kadar berbat bir durumda mıydı diye kendimize sorduk hep. Şüphelerimiz bizi yanıltmadı; daha sonra 2 kedimizi veteriner hatasıyla kaybettik.

Sonunda ben bir doktor olarak veteriner kitapları okumaya başladım. Önce Türkiye'deki veterinerlikten şüphe etmeye başladık. Okumaya başlayınca elimizdeki kaşeli imzalı reçetelerde ne gibi rezaletler mevcut olduğunu gördük.

Bunları bir Kedi sitesinde yazmaya başladık ve aklımıza şu geldi (annemizden babamızdan gelen bir meraklılık belki, belki kör gözüne parmağım): Bu veterinerler aynı özensizliği farklı konularda da gösteriyorlar mı acaba? Konuları farklı bir gözle izlemeye başladık. Önce gözümüze mamalara katılan ama artık insanlara sunulan ürünlerin azında bulunan ve sürekli dozu düşürülen ucuz sentetik gıda koruyucuları çarptı.

Biz de deştik konuyu Kedi sitesi forumunda. Büyük tepki aldık (özellikle de site sahibinden) ve ardından bir kampanya gördük. Pfizer damla damlatıyor köpeklere. "Bizim Pfizer" dedik. Hayvan deneyleri konusunda rekortmen Pfizer. Kedi sitesinde büyük bir kampanya yayınlandı. Hayvanları katleden bir firmanın ne kadar hayvan dostu olduğunu köpeklere damla damlatarak kanıtladığı (!) bir kampanyaydı bu. Bir yazı yazdım foruma: Hayır dedim, Pfizer'ın katlettiği hayvanların haddi hesabı yoktur; üstelik burada yapılan, ilaç reklamı yasağını ve bunda bir doktor kullanarak etiği delmektir dedim.

Birdenbire bir şey oldu. Tüm mesajlarımız ve üyeliğimiz silindi.

Şaşırdık mı? Hayır.

Çünkü o koruyuculu mamaların reklamını yapan da o site sahibiydi, Pfizer reklamını yayınlayan da. Sitemizde okuduğunuz Iams'ın reklamını yapan da.

Atılmamızın ardından tıp dünyasında çoktan kanserojen ilan edilmiş o katkı maddeleri ve deneyler hakkında sürekli tekrarlanan asparagas haberlerle benzeştirmelerini okudum Kedi sitesi sahibinin ve de firma yetkililerinin açıklamalarını. En altta da "evet, kanserojen bunlar" diyen veterinerin yazılarını.

Hayvan sağlığı konusu Türkiye'de çok başı boş kalmış bir konu. Tıpkı insan sağlığı gibi sömürülüyor. Sitemizde okuduklarınız konusunda tam emin olamamakta haklısınız (Ümran abla söyledi) ama olayın özü maalesef odur. Biz sadece bütün dünyada hayvan severlerin bahsettiklerini çevirdik, yazdık ve Türkiye'de de bu hayvan düşmanlarının var olduğundan bahsettik.

Sizin de ilk yaklaşımınızın olumlu olduğunu öğrendik ama bir iki sorumuz var, çünkü sizi üzmek istemeyiz.

Katkınız ve desteğiniz için şimdiden teşekkür ederiz.

Yorumlar

Merhaba Aynur ve Ulaş.

Sitenizde yazılanları kuşkuyla karşılamaktan çok, hayvanseverler arasında sıklıkla gördüğüm "kendi asabiyetini" hayvanseverlik diye adlandırma ve her taşın altında mafya, dalavere, komplo arama alışkanlığına karşı uyanık olma refleksim olarak açıklamak isterim.

Ama sizin sitenizde yazılanlara içtenlikle inandığımı belirtmek isterim. Hem bu konuda edindiğim deneyim hem de sezgilerim sizin haklı olduğunuzu söylüyor.

Sanırım haberiniz olmamıştır, bundan üç yıl önce buna benzer bir konu yüzünden Derkenar ve veterinerler camiasından bir bölüm arasında oda başkanının da taraf olduğu sert bir tartışma sürmüştü birkaç hafta boyunca. Önceden de biliyordum ama o zaman bir kez daha bu ülkedeki veterinerlerin genel seviyesi hakkında fikir sahibi oldum. Ne yazık ki o yazışmaların bir kısmını daha sonra siteden kaldırmam gerekti. Ama o tartışmadan arta kalmış Ampirik ve Diplomalı Serserilik yazılarımı siteden okuyabilirsiniz.

Türkiye'de mafyalaşmış bir veterinerlik camiası var. Bu benim uçuk iddiam değil, bizzat veterinerlerin dile getirdiği acı bir gerçek. Çoğu veterinerin başka okul kazanamadığı için o okula gittiği, hayvan falan sevmediği biliniyor. Dahası, o okulların hocalarının, "mezun olduğunda bana rakip olmasın" mantığıyla, öğrencileri doğru dürüst bir şey öğretmeden mezun ettiği de bizzat veterinerler tarafından dile getiriliyor. "Bunları yazın, sitede yayınlayayım" dediğim bazı veterinerlerden "yazamam, onlar öyle bir mafya ki meslek hayatım biter, isterlerse en önemsiz formaliteyi bile geçilmez bir engele dönüştürebilirler" yanıtını aldım.

Dahası, "size bir gün ilaç mafyasını anlatayım" deyip "anlat" dediğimde korkup vazgeçen eczacılar, doktorlar tanıdım.

İlaç firmalarının hediyeler ve örtülü rüşvetlerle birer reprazanta dönüştürdüğü doktorlara her adımda rastlıyoruz. Hükümetlerin bile aciz kaldığı bu devasa sömürü çarkının karşısında insan dehşete kapılıyor. Bu sömürüden kendi çapında pay alan yayın organları, web siteleri de vardır, neden olmasın?

Minik hayvanlarımıza (ben onlara Kuyruklu Melekler diyorum) karşı duyduğumuz acıma ve şefkat hissini paraya çevirmek için olmadık cambazlıklar yapan veteriner ve mama-ilaç karteline karşı bayrak açan her hayvan ve insansevere bu konudaki mücadelesine Derkenar'dan nefesim yettiğince destek vereceğimi bilmenizi isterim.

Sözkonusu sitede yaşadıklarınızdan sonra kendi sitenizi yapmak yerine doğrudan Derkenar'a yazsaydınız, tartışmayı şahsileştirmemek koşuluyla (ki öyle bir durum saptamadım zaten) yazacağınız yazılara sitede seve seve yer verir, hatta sizin için "Kuyruklu Melekler" diye bir bölüm bile açabilirdim.

Bu davet aslında tüm hayvanseverler için halen geçerli. Sadece asapları bozulduğunda bağırıp çağıran, e gruplara zevzek mesajlar atıp her yere binlerce kilobaytlık kedi resimleri forward etmek yerine ciddi-akıllı şeyler yazsalar bu sitede her zaman seve seve yayınlarım. Ama üzülerek söylüyorum ki, bugüne değin karşıma çıkan hayvanseverlerin pek çoğu orta yaş bunalımıyla sağa sola panik içinde seğirten yarı (veya tam) çatlak zengin kadınlar oldu. Her on sözünden dokuzu palavra olan ruh hastaları da çıktı aralarından. Karşılaştıkları sorunları nasıl çözerim diye bakmaktan çok, ekranda gördükleri "imalathane basan, haber konusunu tartaklayan" bitirim televizyoncular gibi racon kesme sevdasına düşenleri de çok gördüm maalesef.

O nedenle, hayvan hakları için üzerime ne düşerse koşa koşa gider yaparım, ama hayvanseverlerin hop oturup hop kalkmaları karşısında ilk anda ufak da olsa bir "acaba" payı bırakıyorum artık.

Her neyse, size kesinlikle inanıyor ve destek olmaktan kaçınmayacağımı belirtiyorum. İlaç ve mama mafyasına karşı ayakları yere basarak başkaldıran herkesin yanında yer alırım. İster kendi sitenizde ister burada yazın, okurla paylaşalım. Karşıt görüşte olanların savunmalarına da açık Derkenar.

Necdet Şen - 28 Kasım 2004

Bir ara siz forumumuzu derinlemesine incelersiniz ve "aman bu da ne imiş?" dersiniz diye korktum ama siz o "bu" ile 3 yıl önce muhatap olmuşsunuz.

Kirlilik sürüyor. Neden sürmesin ki? Bu ülkedeki 80 milyon insanın bir dolu hayvan besleyeni var ama kim 2 Temmuz'a (?) bir şey dedi? Bu ülkenin en büyük can değeri sorgulamalarından biri o değil mi ve bazı kişilerin (kendim adına: Ulaş) bu ülke insanına geçici güven kaybı yaşamasına neden olmadı mı?

Öyleyse kim ses çıkaracak? Klasik savunmamız değil mi? "İnsanlar ölüyor kardeşim" diyen ve o sokak kedisine, köpeğine verilen mamayı kıskanan "insan" ın sözü?

Diğer söyledikleriniz ise asıl derdimiz aslında. Hâlâ siteye gelen ve x sitede y sitede "o bana böyle dedi" diye bağıranlar var. Siz insanları daha iyi tanırsınız: "direkt oraya saldır direkt buraya saldır" şeklinde proglamlanmış dünya ile problemli "kendine aydın:)" kişileri. Bu alanda aydın geçinen de, "şeriat kötüdür" diyene dinsiz diyen de var. Topluluk (toplum değil) psikolojisi karar verdirtiyor bunlara.

Bu muhabbetlerin tepesinde ne mi var? REKLAM! Hayvanların canlarını alanların reklamları.

Ulaş - 28 Kasım 2004

Bir de 2 Temmuz'a soru işareti koymuşsunuz sanırım. Sivas olaylarının 2-3 gün sonrasıydı. Cumhuriyet'te Aziz Nesin'in konuşmasının tam metnini okudum. Aklımı kaçırmak üzereydim, insanların sessizliği nasıl, nasıl olabilir böyle dedim.

Okulda yarım akıllı bir kişi anlatıyordu 2 gün sonra: Bir çocuk bir anlık gelen kendini tutamama ile "nasıl sessiz kalabilirsiniz?" diye bağırmış vapurda. Bunu gülerek anlatıyordu. Benim gibi düşünenler de varmış dedim ama insan yine de umutsuzluğa düşüyor…

İnsan canına duyarsızlar hayvanlar için yaptıklarımızı çok komik buluyorlar. Sivas olaylarının tarihini o yüzden koymuştum oraya.

Aynur - 28 Kasım 2004

Şimdi yazacaklarım görüşten ziyade, anlatması da gerçekten zor geliyor ama bir yerlerden başlamam gerekiyor. Ne kada ilgilenilir bilemiyorum. Ben emekli bir bayanım. Evde 7 kedim varken yolda bulduğum bir deri kemik haline gelmiş hasta kediyi de aldım. Baktım besledim elimden geldiğince tedavisini yaptım. Minnoş toparladı kendini fakat bilemedim hamile imiş. Bilsem almaz mıydım, tabi ki alırdım. 6 yavrusu oldu yukarıda da bahsettiğim gibi emekliyim kirada oturuyorum. Bir anda 13 kedi olunca bakamıyacak hale geldim. Atmam mümkün değil asla yapamam. Sadece mama yardımı rica etmek istiyorum. Alabildiğim ucuz mamalar nedeniyle hepsi ishal oldu ilâç da alamıyorum umarım bana destek verecek birileri olabilir. Bu yazdıklarımdan gerçekten utanıyorum ama çaresizim.

Serzan Özdemir - 12 Kasım 2008 (14:45)

Serzan Hanım, ucuz mamaların tek zararı ishal olsa gene iyi. Daha da beteri, kedilerinizin idrar yollarında kum oluşması tehlikesi var ki bu da özellikle erkek kediler için ciddi ızdırap, hatta ölüm riski demektir.

Bu konuda yardım istemek için en uygun yer burası değil. Hayvan sitelerinde daha fazla hayvansevere ulaşabilirsiniz. Hangi kentte yaşadığınızı bilemiyorum. Eğer İstanbul'da yaşıyorsanız size özellikle yeni açılan www.kadikoyunkopekleri.org web sitesine göz atmanızı öneririm.

Kedisever - 12 Kasım 2008 (16:21)

İlginç bir tesadüf mü, işin doğası mı, bilemiyorum ama bu yazıda sözü edilen her iki hayvansever sitesi de (kedisepeti.com ve kedigen.com) kapanmış gitmiş. İnsan aradan onca zaman geçince "yorgan gitti, kavga bitti galiba" diyor.

Hayvansever - 12 Haziran 2012 (13:44)

Değişen bir şey yok demenin üzüntüsüyle dahil oluyorum yazışmaya.

Hayvansevenlerin elbette eleştirilesi çok yanı olabilir. Ama asıl konuyu unutup hep onları eleştirmenin dayanılmaz bir hazzı olmalı ki, kendi aramızda da buna rastlıyoruz sıkça.

Aradan geçen sürede az da olsa bir bilinç yükselmesi olduğuna inanıyorum ben. Daha çok insan "hayvanların su içtiğini", "acıktığını" fark ediyor her gün.

İnanın hâlâ bu aşamada olan insanlar var. Bunun için sokakta kedileri sevip okşayarak önlerine su koyan herkesi bir anda aynı çizgiye sokmaya çalışmak gereksizdir derim hep. O teyzeler amcalar varsın bilmesin deneyin, avın, ötenazinin ne olduğunu. Sen sokakta iki köpeğe su verdin diye kendini benimle bir tutma diyenlerle de yolları ayırmalı.

Bir tek hayvanın susuzluğuna çare olan, bir hayvanı tok karnına güvenli bir geceye yolculayan herkes değerlidir. Ama hayvan hakları mücadelesi elbette bundan fazlasını ister. Yasal alanda mücadeleyi, sosyal alanda cesaretlendirme odaklı bir çalışmayı gerektirir.

Bir süredir söylediğim, bilinç seviyesini zorlayan pek çok STÖ ve dernek yanında bağımsız gruplar ve kişiler de yolu fark etti. Deneylerin tartışmasız hayvan yaşam hakkını ihlâl olduğunu fikren bile kabul edemeyen; "e onları kesmesinler de bizi mi kessinler" aşamasında kalmış, hem de kendisine "hayvanseverim" diyen kişilerle tartışarak vakit geçirmekten vazgeçtik artık.

Hayvanları korumak, adeta "ÇOCUĞUNUZU KORUR GİBİ" koruma bilinciyle olur. Bu düşünceyi de yükseltebilmek bizim görevimizdir bence. Güçlü ilâç firmalarının ve inanılmaz rantların karşısında naif sevgi dolu yürekler gibi bir resim çıkıyor karşımıza. İnsanları ikna edebilmek, bir bilinç oluşturabilmek kolay değil. Ama yaşayarak, örnekleyerek, gerektiğinde sert ya da yumuşak bilgi aktarımı ile bunu yapmak zorundayız. Sizleri de kendim gibi düşündüğüm için "zorundayız" kelimesini kullanıyorum; çünkü hayvanların inanılmaz acılar çektiğini bildikten sonra geri dönüş olamıyor.

Şu aşamada bizim yapabileceklerimizden kısaca bahsetmek isterim.

Onları mutlaka güvende, tok ve sağlıklı olarak yaşatmak istiyor muyuz? Önce bunda netleşmemiz gerekiyor. Her gerekçeyle pazarlığa açık olursak sadece kendi iki kedimiz, üç köpeğimiz, bir tavşanımız için vereceğimiz bir savaştan söz edebiliriz. Bu duygusal bir durumdur. Ama, benim olmayan (sözün gelişi bu, dünyadaki bütün hayvanların benim olduğunu hissediyorum aslında) tanımadığım tüm hayvanlar için de mücadele etmek gerçek bir savaştır.

Her zaman bir yerlerde aç, hasta, korkmuş, ehil olmayan ama diplomalı olanların eline düşmüş zavallı canlılar olduğunu bilerek mücadele etmekten bahsediyorum. Bunun için insanlar birbiriyle konuşuyor, tanışıyor, yolu birlikte aşıp aşamayacağını anlamak istiyor. Kimisi eleniyor, kimisiyle omuz omuza yürünüyor.

Bizim gibi ülkelerde zor bu tür bir mücadele. Hayvan dediğinizde akıllarına "sofradaki etli yemek, kuzu kapama, mangal" geliyor çoğunluğun en iyi ihtimalle. Ya da "kuduz, koku, tüy yutarsam öbekleşirse içimde" mavalları. İşte bunun için onları sevmenize, evinize almanıza değil, yaşam haklarını tanımanıza ihtiyaç var demekten bıkmayacağız.

Şaşırtıcı bir şekilde, 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'na ilk defa onlarca STÖ ve grupların başkaldırışı bu nedenledir. Hayvanlar için mücadele etmek, onların hayatlarının ve varlıklarının bir hak olduğunu kesenkes kabulle başlar.

Bir kısmını yesem de olur, yediğimin kalan derisini de üstüme ceket, ayağıma çizme yapsam bir şey olmaz; deney masalarında ÖLEMEYEN, kırmızı poşetlere gidene kadar saatlerce asılı işkenceye, kesiye maruz kalanları da bilmezden gelirim olur biter denilerek bu mücadele yapılamaz. Kesinlikle ne istediğimizi, neler yapabileceğimizi bilmek zorundayız.

Böyle bir bilinçle yapılan mücadelede ne pfizer kalır ne benzerleri. Sen yanlışsın demek için ben ve biz buradayız, talebimiz bu diyecek olgunluğa ulaşmamız gerekli. Şu aşamada bütün tartışmalar belki de bunun için.

Hülya - 14 Haziran 2012 (14:19)

diYorum

 

523
Derkenar'da     Google'da   ARA