Patronsuz Medya

Zonguldak'ın bir de üstü var

Sina Çıladır - 20 Ekim 1995  


Açılmış Yerin Altına
Sayısız Kara Kaplı Kapak
Bu Kapaklar Üstüne Kurulmuş Zonguldak.

Mehmet Seyda'nın yukarıdaki dörtlüğü, Zonguldak gerçeği'nin en şiirsel anlatımıdır sanıyorum. En yalın. Zonguldak'ın yüreği yeraltından vuruyor çünkü. Üstelik sürekli kanayan, kendisini ölüm gerçeğiyle sürekli duyumsatan bir yürek bu. Vıcık vıcık kömür tozu içinde. Görenin aklını çıvdıran bir yürek!

Ereğli'nin Kestaneci köyünden Uzun Mehmet'in kömürün bağrına kazmayı indirdiğinde tarih kaçtı? 1829. Ya, Galatalı sarrafların sekiz-on kese altını çarçabuk denkleştirip kurdukları"İngiliz Kömür Kumpanyası"nın ilk kömür ocağını açtığı tarih? 1848. Uzunoğlu Mehmet'i Ereğli mütesellimi Hacı İsmail Ağa boğdurduydu. Kömür nümunelerini kendisine göstermeden "asithane" ye (siz İstanbul'da anlayabilirsiniz) götürdüğü için.

Elimizde hiç bilgi yok. Ama kömür ocaklarının ilk kurbanlarını ilk ocakla birlikte aldığını söylemek yanlış olur mu? Sanmıyorum. Kömür ocakları o gün bugündür kanıyor. Dünyanın dört bir yanındaki ocaklar gibi. Şu ayrımla ki, Zonguldak'ın kan kaybı daha büyük. Yüreği daha bir acılı. Daha bir isyankâr bu yüzden. Ben, Zonguldak üzerine geçmişte yazılmış şen şakrak bir tek şiir anımsamıyorum. Bir tek hikâye. Bir tek roman. Şen şakrak tek kare fotograf.

Yıl 1967'ydi. Ahmet Naim'in ölümünden bir ay kadar sonraydı. Mehmet Seyda'yı Kadıköy Altıyol'daki evinde ziyaret etmiştim. Lâf dönüp dolaşıp, Ahmet Naim'in hikâyelerindeki ölüm temasının ağırlığına geldiydi. Seyda: "Doğal bu" dediydi. "Zonguldak'ta ölüm her yerde. Maden dedin mi, kan ve ölüm gelir akla. Yaşamın gerçeği bu orada. Ahmet Naim'in hikâyelerinde ölüm temasının ağır basmasının nedeni budur." Sonra bunları, Kuduz Düğünü'nün önsözünde de yazdıydı.

Zonguldak kömür ocaklarını konu almış romanları düşünüyorum. Nahit Sırrı Örik'in "Kırmızı ve Siyah" ını, İrfan Yalçın'ın "Ölümün Ağzı'nı, Levent Ağralı'nın "Göçük" ünü, Ahmet Naim'in "Toprağa Dönüş" ünü. Bunlar "acının romanları" dır. İtilmişliğin. Hoyratlığın. Ama, onurun, yiğitliğin de. Arkadaş sevgisinin dostluğun, yaşama sevincinin.

Kanın ve ölümün böylesine "mebzul", acının böylesine yoğunlaştığı yerde, yaşama sevinci de büyük olur. Dostluklar, kavi. Başlar dimdik. Zonguldak'ın bir de üstü var. Öteki Yüzü. O yüzü göremezsek, gösteremezsek, acının derinliğini de kimselere duyumsatamayız. Onurun, yiğitliğin, yaşama sevincinin, mücadele azminin derinliğini. Ve gerçeğe ters düşmüş oluruz böylece.

Zonguldak'ın dağları fundalarla, defnelerle kaplıdır. Dimdik iner denize. Kıyılar boyunca nakışlanarak yürür gider. Deniz, açıklarda çivit mavisidir. Koylarda turkuaza çalar. Öfkesi yaman olur. Doğası ve insanıyla çok ezilmiş, çok acı çekmiştir bu yöreler. Hâlâ da çekiyor.

Ele aldığımız sanat'sa; acının öteki yüzünü göstermeden olur mu? Resimle, fotografla, hikâyeyle, romanla, şiirle. Ne dedik? Zonguldak'ın bir de üstü var. Altından beslenen, ona sımsıkı bağlı öteki yüzü. Şen şakrak çizgiler de içeren. Onurlu, başı dik. Azıcık onu da ileri itmenin zamanı gelmedi mi?

diYorum

 

522
Derkenar'da     Google'da   ARA