İlknur Çağlayan - 7 Eylül 2002
Sevgili Necdet Şen merhaba…
Deniz Akidil ile ilgili yazıyı okudum ve gerçekten çok üzüldüm.
Kendisini hiç tanımama rağmen ismini biliyordum ve bir hayvan sever olduğu için de sempati duymuştum. İsterdim ki böyle insanları hiç kaybetmeyelim.
Ben de geçtiğimiz Çarşamba yani 4 Eylül Çarşamba akşamı maalesef canımdan bile çok sevdiğim Yumoş'umu, oğlumu kaybettim. Son derece ızdırap verici bir şekilde ellerimden uçup gitti ve hiç bir şey yapamadım.
Yaklaşık üç haftadır rahatsızdı ve nefes almakta zorlanıyordu. Zaman zaman da astım krizine benzer krizler geçirmeye başlamıştı. Sağlığında bile araba tuttuğu için güçlükle götürdüğüm veterinere kafesine koyarak yayan olarak gittim, ama o bile onu sarstı. İlk götürdüğüm zaman ise hiç bir şey yapmadılar ve çok heyecanlı olduğunu, çekecekleri kalp elektrosunun hiç bir şey göstermeyeceğini söylediler.
Eve getirdim ve iki hafta boyunca son derece itinayla durumunu takip edip doktora bildirdim. İştahtan kesildi. Hareket edememeye başladı. Yemek yemediği için güçten düştü. Hem ben ailem başında lokma lokma bir şeyler yesin diye ona yalvarmaya başladık. Sırf hatırımızı kırmamak için bir şeyler yemeye çalışıyor ama ağzından yemekleri düşürüyordu.
Doktora eve gelip en azından serum takmasını söyledim, ama bana hastanızı mutlaka kliniğe getirin teşhis koyalım dediler.
Zaten güçsüz kalmış bedenini kliniğe kadar götürerek hırpalamak istemiyordum, çünkü ne zaman onu kliniğe götürsem yolda bile bayılıyor kusuyordu. Hastayken nasıl getireyim diye defalarca söyledim ama Çarşamba akşamı çaresiz kaldığım için yayan olarak koşa koşa kliniğe götürdüm.
Orada oğluma oksijen verin diye yalvardım ama durumunu izleyelim dediler. Doktor nefes açıcı olduğunu söylediği bir iğne yaptı ve oğlum çırpına çırpına annemin ve benim gözümüzün önünde ellerimizden kayıp gitti.
Bu üzücü olayı sizinle paylaştığım için beni bağışlarsınız umarım. Çünkü insanlarla acı şeyleri değil güzel şeyleri paylaşmak isterdim, ama beni anlayacağınızı umarım. Oğlumun cansız bedenini eve geri getirirken yolda rastladığım arkadaşım ağladığımı görünce 'sen zaten deliydin ama kedi için de ağlanır mı? Nasıl olsa evinde bir tane daha var. Niye üzülüyorsun ki?'dedi.
Bu insanlar ne zannediyor? Bu varlıklar evde bir aksesuar mı ki kırılırsa bozulursa öteki ile idare edersin diyorlar?
Size karşı duyguları olan bir şeyi kaybetmek çok acı. Ben şu anda evlât acısı yaşıyorum. Doğduğum günden beri sokak kedileri ve sokak köpekleriyle haşır neşirim. Onların duyguları düşünceleri var. Ve ben bana karşı aileme karşı minneti, hisleri olan bir varlığı çok acı bir şekilde kaybettim. Kaybettiğim şey bir aksesuar değildi.
Yazımı sonuna kadar okuduğunuz ve sabır gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim.
Merhaba İlknur.
Anlattığın duyguları ilk kez ilkokuldayken tatmıştım, bir kamyonun altında kalan köpeğim Bobi nedeniyle. O zaman bana da aynı cümleyi söylemişlerdi: "Köpek için ağlanır mı?"
Karnı yamyassı olmuştu. Bir hafta süren can çekişmesine tanık olmuştum. Ölmeden hemen önce fosfor yeşiline dönüşen gözlerini ve o fosfor yeşili ışığın sönüşünü izlemiştim. Daha 10 yaşındaydım.
Epeyce benzer travmadan sonra, artık şöyle düşünmeye başladım:
Biz hayvanseverler (deliler) saf saf bakan bir çift gözün ardındaki koşulsuz sevgiyi, berraklığı görebilme şansını ve mutluluğunu tatmış ayrıcalıklı, talihli kişileriz.
Darısı, bu ışıkla aydınlanamamış, yüreğindeki tüm petekleri ışıkla (sevgiyle) dolduramamış insanların başına.
Yumoş'un şimdi her yerde artık. Geçici bir elbise gibi büründüğü bedenden sıyrılıp onu yaratan mucizenin parçası oldu. Sana verilebilecek en güzel şeyi, çoğalan sevgiyi bırakarak görevini tamamlayıp gitti.
Bizim de görevlerimiz var. Sevgiyi (hayatın soluğunu) sözcüklerimizin ulaşabildiği her yere taşımak.
Günün güzel geçsin.
Necdet - 7 Eylül 2002 (10.30)
Merhaba arkadaşlar, şu anki acım o kadar büyük ki kelimelerle anlatamam… Ben de Paşam'ı canımdan çok sevdiğim biricik oğlumu kaybettim bu anlatılamaz bi duygu.
Paşam daha küçücük bi doğan yavrusuydu çaresiz zayıf ve güçsüzdü evimin penceresine düşmüştü ıslaktı. Onu ilk elime aldığımda aramızda çok güçlü bi bağ oluştuğunu görebiliyordum birkaç gün sonra bana iyice alışmıştı.
Paşam daha uçamıyordu ama o minik ayaklarıyla bana doğru yürüyordu ve o parlak gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu. Her gece onu öpüp kokluyordum tıpkı yeni doğmuş bebek gibi kokuyordu ve benim içinde dünyalar tatlısı bi bebekti o.
Paşam'la sadece 20 gün geçirebildik ama bu günler çok güzeldi. Her zaman onun büyüyüp özgürlüğüne uçacağı günü hayal ediyordum ve heyecanlanıyordum. Artık birbirimize iyice alışmıştık.
Ama işte o gün çok kötüydü. Halsizdi ve zorla yemek yiyordu. O küçük bedeni daha fazla dayanamadı ve ilelebet huzura uçup gitti. Paşam'ı sonsuzluğa uğurlamıştım. Ama beni çok erken terk etmişti. Paşam'la daha çok şey yapıcaktık.
2 gündür yalnızım. Paşam bir vardı bir yok oldu. Odam onsuz bomboş, evim sessiz. Annem babam abim ve ben hepimiz çok mutsuzuz çünkü ailemizden birini kaybettik. O benim biricik oğlumdu, paşamdı. Şu anda çok acı çekiyorum. Bu acı manevî bi boşluğun içine düşüyormuşum hissi veriyor, canımı acıtıyor. Parlak ışıkların altında kendimi karanlık bi odaya hapsedilmiş gibi hissediyorum.
Ben şu anda 17 yaşındayım ve anladım ki evlât acısı hiç bi şeye benzemiyor…
Seçil Ökten - 22 Temmuz 2009 (23:21)
Ben de benzer bir şekilde 2008 yılında kedim minnoşu kaybettim. Onun için bu yazılanları ağlayarak okudum ve onların gerçekten nasıl üzüldüklerini anlayabiliyorum… Sokakta bile ölmüş bir kedi görsem dayanamıyorum ve ağlamaya başlıyorum. İnsanların hayvanlara acımasızca davranmalarına dayanamıyorum elimde olsa bütün sokak hayvanlarını alıp bakmak isterdim…
Nurten Çelik - 5 Şubat 2010 (19:54)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.