Hilal Taşdemir - 30 Haziran 2009
Başımıza geldiği anda dünyanın en önemli derdi olan, zamanla çözülen ya da üstünü toz bağlayan sorunlarımız oluyor dönem dönem. Dertsiz insan mı olur? Onları görmek ya da görmemek, aslında bütün mesele bu. Hepsi gelip geçiyor, yerini başkalarına bırakıyor da şu uyku problemi bir türlü geçmiyor.
Uyku dediğimiz biyolojik hadiseyi en ezeli sorunum olarak addediyorum artık. O gün de akşamdan daha doğrusu sabah ezanından sonra uykuya dalmadan önce planladığım saatte uyanamıyorum. Gözümü açmamla birlikte, vicdan azabı, telâş, kendine küsme, hayattan yorulma, sorumsuz olduğumu söyleyeceklere verilecek cevaplar ve biraz da yapılması gerekenlerimi yetiştirebileceğime dair umut karışımı duygu ve düşünceler hücum ediyor içime.
Dünyanın en hızlı hazırlanan kadını olduğumu düşünmekten kendimi alamıyorum çünkü beş dakika sonra giyinmiş ve uykusuzluğumu biraz olsun gizleyecek kadar boyanmış bir şekilde sokakta buluyorum kendimi. Hızlı adımlarla okul yolunu arşınlarken acaba taksi ile mi gitseydim düşüncesi dolanıyor adımlarımın arasına. Neyse, diyorum içimden, kapıya kadar varayım, oradan da otostop ile giderim.
Otostop, Türk toplumunun belki de hiç bir zaman alışamayacağı, kabullenemeyeceği bir yöntem. Oysa ki adres sormak kadar saf bir yardım isteği aslında. Yolunun üzerinde uygun bir yerde bırakırsın, fazladan yol gitmen talep edilmez. Hem hiç bir zorlama da yoktur. Yardım isteyicisi başparmağını gösterir, yardıma niyetin varsa durursun, yabancıya katlanacak halin yoksa basar gidersin. O da yenilerini bekler. Ama tehlikelidir, risklidir bu iş zira başına her şey gelebilir. Yardım eden kılıklılar, yardımının karşılığını almak isteyebilir ya da zaten taa başından beri gideceğinden başka bir yön çizmiştir kafasında senin için. Pippa Bacca'lar otostopla dünyayı gezer, güzel yurdumun Gebze'sinde kalır. Ana Haber Bültenleri'nde adamın suçunu biraz olsun meşrulaştırma çabasına hizmet eden cümleler alttan alttan verilir.
Sonuç olarak özellikle bayanların kullanmaması gereken bir yöntemdir. Zira okulumuzun yerleşkesi dışında kullanmayı aklımdan geçirmişliğim dahi yoktur, lâkin bizim yerleşkede adeta ritüel olmuştur artık. Otostop çekilen noktalar dahi bellidir. Herhangi bir tehlike yoktur.
O gün de okulun giriş kapısında kaldırıyorum başparmağımı, çok geçmeden duruyor sabah sabah yardım etmekten keyif alacak bir arkadaş. Dakikalarla yarışıyorum, telâşlı konuştuğumun farkındayım fakat istesem de hızlı nefeslerime engel olamıyorum. "Bankalara kadar gideceğim" diyorum. Banka kelimesi ağzımdan çıktığı anda orada karşılaşacağım uzun kuyruklar geliyor aklıma hemen. Telâşım daha bir artıyor. Banka kelimesi ağzımdan çıktığı anda arkadaş da aynı derdi taşıdığını ifade ediyor. Harç ödeme işini son güne bırakmış ve son gün de zamanında uyanamamış insanlarız. Banka işini bir an evvel halledip ardından internet sırasına girmeliyiz ders kaydımızı yapabilmek için. Nöbetleşe kuyruklarda bekliyoruz, bütün bankalardan alınmış sıra numaramız var. Bu kadar ortak çalışmadan sonra başarı kaçınılmaz.
Aynı yardımlaşmayı fazla yüklenme durumundan sorun çıkaran internet, kontenjanı dolmuş dersler ve yetişmesi gereken bütün o işlerin peşinden koşarken uyguluyoruz ve yarım saat geç uyanmanın ortaya çıkaracağı, bütün okul hayatımızı etkileyecek sonuçların oluşma durumunu ortadan kaldırıyoruz. Tek başıma olsam ulaşmam mümkün olmayan bir başarı bu. Günün ilk üç saatini adeta teması yardım olan bir oyun sahnesinde aslında hiç rol yapmadan birlikte geçirdikten sonra rol arkadaşımla birbirimize teşekkür ederek ayrılıyoruz. Bütün işlerimi halletmiş ve artık terasta dostlarımla birlikte çay yudumlamayı hak etmiş bir insan olarak yolda tek başıma bu sefer ağır adımlarla ilerlerken mutluluğun bambaşka bir rengini tadıyorum.
Yıllardır, sabahları tanıdık tanımadık herkesin birbirine "Günaydın" dediği, belge imzalattığın koltuklarda teşekkür edince rica eden insanların oturduğu, danışmalarda soru sorduğun zaman yüzüne bakan görevlilerin bulunduğu, hayattan ve işinden zevk alan, gülümsemekten korkmayan insanların yaşadığı bir dünya hayal ediyorum. İş dünyası dediğiniz düzene gençliğin çılgınlığını her gün biraz daha törpüleyerek ilerlediğim süre boyunca gördüklerimden sonra, bu hayalîmi gerçekleşmesi mümkün olmayanlar listesine eklemiş olmama rağmen, en güzel anılarım arasına giren bu güzel günün ardından, ne olursa olsun hep hayatın bu güzel rengini tadacak günlerim olacağına dair umudum canlanıyor.
Bir toplumun (ya da toplumsal kastın) gelişmişlik derecesi otostop yapan kızlara karşı göstereceği cinsel kayıtsızlıkla mı ölçülür? Bundan pek emin değilim.
Bir zamanlar arabam vardı. Pek otostopçu almazdım. Ama kırk yılda bir şaşıp yanılıp aldığımda da arabaya binen kızların hepsinin asıl niyetinin "ahbaplık kurmak" olduğunu, otostopun bahane olduğunu görürdüm. Bir daha da ne erkek ne kız hiç bir otostopçunun önünde durmadım. Bazılarına da nasihat çektim.
Acaba bu beni de "çağı anlayamayan takoz bir Türk insanı" yapar mı?
Kudbettin Sapkın - 1 Temmuz 2009 (13:54)
Sayın Sapık -mil Pardon, Sayın Sapkın- alimliğe azmettiğim zamanlarda benim de kıytırık model sayılabilecek bir arabam vardı. Ankara'da anayoldan Üniversite Kampüsüne döndügümde, yokuşun başlarında onlarca otostopçu öğrenci görürdüm. Bir yıldan fazla bir zaman her sabah 5 kişilik arabamda 7 kişi olduk.
Araba rahvan giden at edasıyla o yokuşu çıkarken ben arkadaki öğrencileri keserdim bir Ruhiyatçı titizliğiyle. Arkaya ne zaman 3 kişiden fazla binen olsa, ilk binenlerin yüzlerinin genellikle asıldığına ve sonradan binenlere "keyif kaçıran yolsuz adam" muamelesi çekildiğine defalarca tanık oldum. Oysa, bu muameleyi çektikleri adamlar tam da kendileriydi-aynen, sonradan binenler gibi.
"Şuradan Belediye otobüsüne veya özel servislere binmek yerine niye otostop çekiyorsunuz?" sorununun cevabını aradım 1 yıldan fazla. Ne mi buldum? Özetle şu kadarını söyleyeyim: Bunlar sıradan insanların bindiği belediye otobüsü ve özel servislere binmeyi kendilerine yediremeyen "ÖZEL/AYRICALIKLI" zevattı. Entel-Dantel takılmaları ise işin savunma mekanizması oluyordu. Lâkin, arabasına bindikleri adam bu işlerin uzmanıydı -bu da onların talihsizliği.
Vardığım bu sonuçtan sonra otostopçu almaktan ebediyen vazgeçtim (bu arada, mecburiyetten otostop çekenler maalesef güme gitti).
Ben mi? Hayatımda birçok defa otostop çektim; ama her defasında araç sürücüsüne yolda zorla da olsa bir şeyler ısmarladım veya yol ücretine denk gelebilecek bir miktar ödedim.
Kâmuran Kızlak - 1 Temmuz 2009 (00:00)
Bir insana çağı anlamadığını söyleyebilmek, o insan hakkında yazdığınız yorumdan öte bilgiyi ve belirli oranda cüret sahibi olmayı gerektirir gibi geliyor fakat ciddi bir genelleme ve biraz da yanlış anlama noktasında olduğunuzu söyleyebilirim sanırım.
Otostop bu yazının sadece başlığı, ana fikri ya da mesajı değil. Son derece haklı olduğunuz bir nokta var, tabii ki bir toplumun gelişmişlik derecesi otostop karşısındaki davranış biçimleri ile ölçülmez, zira yazının da böyle bir iddiası yok. Toplum olarak bu yönteme alışamadığımız ibaresi var ki verdiğiniz örnekte olduğu gibi esas amacın dışına çıkanların bulunması da bunun bir göstergesi. Yani hem yardım talep eden hem de yardım eden kişilerin amaçtan sapması söz konusu olabiliyor. Böyle çift taraflı olumsuz örneklerin bulunması sanırım mevzuyu oldukça ince bir çizgiye taşıyor. Lâkin bu yönteme alışmış olan bir çevrede, 'yardım' amacının dosdoğru algılandığı bir durumda, bir insana 'mutluluğun bambaşka bir rengini tadıyorum'dedirtecek kadar anlamlı bir anı yaşatabiliyor.
Hilal Taşdemir - 2 Temmuz 2009 (05:53)
Ben otostopçuları genellikle alıyorum valla. Benim kullandığım yolun üstünde okul öğrenci yok. Piyangodan ne çıkarsa artık. Her türlü insan biniyor. Asker, köylü, polis, amele, Kürt, faşist, gâvur, işçi, dolandırıcı, ne çıkarsa bahtına artık. Evet bir defasında dolandırıcının biri çıktı otostopçu. Nasıl senaryo yazıyor, nasıl rol kesiyor namussuz; Genco Erkal halt etmiş.
Sohbet etmek hoşuma gidiyor, hepsinin ilginç hikâyeleri var. Alt alta yazsan Derkenar'a yazı olur. Kime söylesem "amman sakın ha alma" diyor. Fî tarihinde gazetede okuduğu hikâyeyi anlatıyor.
Doğrusunu isterseniz otostopçuların niyetleri ve kişilikleri beni pek ilgilendirmiyor. 15-20 dakika sonra bir daha görüşmemek üzere hayatımdan çıkıyorlar neticede. Su veznesinde sıradakilerle sohbet etmek gibi bir şey işte.
Yazının ana fikri otostop değil ama yorumlar bu yollu olunca kendimi tutamadım. Yazı güzel olmuş. Tam bir otostopçuyla yol boyunca yapılacak muhabbet neviinden.
Seyit Balkuv - 3 Temmuz 2009 (13:41)
Bu da bir otostop hikâyesi… Hasan Kaçan'ın kaleminden… Yazılalı 11 yıl olmuş.
Necdet Şen'i nihayet buldum - Hasan Kaçan (Aksiyon)
Fatih Başbarnak - 4 Temmuz 2009 (12:36)
Olur da bu kadar olur yani, otostop hikâyelerinin en güzellerinden biri idi bu okuduğum. Çok güldüm. Otostop a gelince; aslında merhaba ile hoşçakal'ın birbirini bu denli süratli izlediği başka bir karşılaşma biçimi olmadığını, o nedenle de önemsiz bir olay gibi gözükse bile bu kısa karşılaşmaların çok da etkili bir, birbirinin yaşam alanına dalma anları olduğuna karar vermişimdir.
Bu nedenle filmlerde de sık sık kullanılmasına şaşmamak gerek. Ve filmlere taş çıkaracak güzellikte ve komiklikte işleme hallerinin, tüm insanlığın en doğal hakkı olduğuna da tabii…
Nursun Korkmaz - 4 Temmuz 2009 (13:21)
Eski Sovyet cumhuriyetlerinin birinde görmüştüm organize Otostop kültürünü. Kültür diyorum, çünkü başka şekilde otostop yapmak bazı sakıncaları da beraberinde getirir.
Orada her araba potansiyel bir ulaşım aracı, araçsız insanlar her arabaya el kaldırıyorlar ve büyük çoğunluğu duruyor otostopçuya. İsteyen cüzi bir dolmuş parasına isabet eden bir miktarı istiyor. İstemeyenler de var. Yalnız birçok kadının fazla kalabalık olmayan yerlerde bile bu şekilde korkusuzca otostop yaptığına şahit oldum.
Evet, bence de bir kültür.
Selman Özkan - 14 Temmuz 2009 (20:10)
Otostop deyince aklıma hep Küba gelir. Orada otostopçuyu almamak suçtur. Hatta mesai bitimlerinde duraklarda görevliler kalabalığın yanındadır ve durağın önünden geçen özel aracı durdurur ve birkaç kişi yerleştirir. Saygı duymuştum.
Knulp - 15 Ağustos 2009 (20:56)
Bence bu yazının ana fikri otostop, Hilal hanım bunu reddetse de. Ama otostop bu olayda farklı bir anlam kazanmış. Aslen Hilal bi nevi o kişinin hayatına otostop çekmiş ve sorunları birlikte aşmışlar. Bu durum hayatın her yerinde de aynı değil midir? Hayat otostoplarla geçer, biri gelir hayata girer isteyerek veya istemeyerek, kendi rızasıyla veya başkalarının kararıyla. Örnek olarak (eğer kim olduğunu doğru tahmin ediyorsam) hazırlıkta ev arkadaşınla aynı sınıfa düşmem ve seninle düşmemem hayatın bana yaptırdığı bir otostop değil midir?
Samet Aydın - 27 Ocak 2010 (01:52)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.