Hasan Sutay - Aksiyon, 19-25 Ekim 1996
Her şey Necdet Şen'in Hürriyet'teki yazı-katür köşesi "Değişim Rüzgârı"nda keman çalan bir adam çizip, altına da "biz ne sofular gördük yanı başımızda, ki onların demokrasiden kastettiği şey, 73 sene evvel kendilerine bahşedilmiş imtiyazları ilelebet müdafaa ve muhafaza edecekleri bir azınlık diktatörlüğünün bekasından başka şey değildi" diye yazmasıyla başladı. Resimdeki kişinin Nadir Nadi olduğunu iddia eden Hikmet Çetinkaya ve Deniz Som, Cumhuriyet'teki köşelerinde, Şen'e hitaben ağıza alınmayacak hakaretlerle dolu, "takkesiz liboş" lu yazılar yazdılar. Necdet Şen'e vaziyeti sorduk:
Size neden saldırdılar?
Kendileriyle hiç bir kişisel ahbaplığım yok, düşmanlığım da yok. Sanırım benim çizgi romanımı yakından takip ediyorlar. Yarası olan gocunur.
Aydınlığın bayrağını taşıdığı söylenen bir gazetenin yazarları, patronlarınızdan sizin susturulmanızı istediler.
Bir kere bu gazetenin patronuna ve genel yayın yönetmenine "Yahu bu adamı niye kovmuyorsunuz?" diye baskı yapılması çirkin bir davranış. Sadece kendi fikrinden olanı konuşturmak, ancak bir ceberrutun başvuracağı bir yol. Cumhuriyet gazetesinde 5 yıl önce geçen bir olay vardı. Beni şimdi Hürriyet'ten attırmaya çalışan insanların, Cumhuriyet'teki bir yazar farklı bir mesaj verdi diye onun yazı yazma özgürlüğünü kısıtlamalarıyla başlamıştı. Bu insanların demokrat lâfı ağızlarına hiç yakışmıyor. Demokrasinin tanımlarından hiç birine girmiyorlar.
Size çirkin sözlerle tepki göstermeleri, fikire fikirle karşılık verememelerinden mi kaynaklanıyor?
Sanırım öyle.
Keman çalan Nadir nadi miydi?
Medya eleştiri için var. Ben yemek tarifi vermiyorum köşemde. Varsayalım ki Nadir Nadi'yi çizdim ve eleştirdim. Nadir Nadi dokunulmaz mı, eleştirilemez mi? Bu kadar patron meraklısı olmak, patronu savunmak için etrafa küfür etmek bir fikir adamına yakışır mı?
Sizi bağnaz ve softanın, demokrasiyi koruyoruz diye kendilerine verilmiş imtiyazları korumaya çalışanlar olduğunu düşünmeye sevk eden neydi?
Bu kavramlar belli bir dünya görüşünü benimseyenlerin farklı görüştekilere yakıştırdığı bir hakaret biçimi bence. Bağnazlık, bir fikire körü körüne saplanmak, başka fikirlere tahammülsüzlük demektir. Kimlerin tahammülsüz olduğunu da bugünlerde çok net olarak görüyoruz. Dikkate almıyorum onları.
Size saldırılması, imtiyazlarına dokunmanızdan da olabilir mi?
Bana da öyle geldi. Bir azınlık düşünün ki, entellektüel iktidarın ellerinde olduğunu düşünüyorlar. Kim vatan haini, kim yobaz, kim aydın, kim cahil, onlar karar veriyor, tüm toplumu sınıflandırıyorlar. Biz bugüne kadar onların yazdığına bakarak, işte, yobaz denince aklımıza dinî kılıklar içinde, karanlığın temsilcisi insanları anladık. Bugünü görünce, Aldous Huxley'nin "Cesur Yeni Dünya" adlı romanını hatırlıyorum. Laboratuarda üretilen çocuklara uykularında sürekli, kapalı devre yayınla mevcut düzenin ilkeleri aktarılır. Çocuklar, büyüdüklerinde farkında olmadan kafalarına yerleştirilmiş önyargıları papağan gibi tekrarlıyorlar.
"Tek ses" e yönelttiğiniz eleştiriye özellikle Cumhuriyet çevresinden sert tepki gelmesi sizce ne anlama geliyor?
Cumhuriyet'teki birçok arkadaşım o iki köşe yazısından sonra beni arayıp, o yazılardan dolayı duydukları üzüntüyü ve çizdiklerime karşı duydukları sempatiyi söylediler.
Fakat karar mekanizmasındaki bir kişinin yazısı söz konusu.
İnsanların karar mekanizmalarında olması, Cumhuriyet olayında da görüldüğü gibi bazen hasbelkader olabilir. Toplum içinde küçük, baskıcı, totaliter bir kitle var. Kendilerini toplumun üstünde ve çobanı gibi görürler. Kravatlı bağnazlardır onlar. Giysileri sivil bile olsa kafaları tam anlamıyla kara gömlekli SS subayı gibidir. Farklı bir ses duymak istemezler. Zaten tartışmaya katılabilecek kapasiteleri de yok. Sadece, işgal ettikleri köşede mahalle kabadayısı ağzıyla küfür ederler.
Size yukarıdan bir uyarı geldi mi?
Çok şükür ki bu gazeteyi yönetenler, Cumhuriyet gazetesini yönetenlerden daha entellektüel insanlar. Ertuğrul Özkök, benim orada yazdıklarımı çok iyi anlayabilecek kültür seviyesine sahip. Hiç bir baskı gelmedi. İşten kovulmam küfürbazların sorunlarını çözmez ki.
Hikmet Çetinkaya, sizin için "takkesiz liboş" diyor. Bu sizin İslam'a bakışınızdaki değişiklikten mi?
Bu şahsın bir şeyleri sezinleyebilecek zekâ ve kapasitede olduğu şüpheli. Liboş kelimesiyle liberali kastediyorsa, liboş, tıpkı nonoş gibi. O zaman bütün liberaller öyle mi? Boş vakitlerinde biraz kitap falan okusa ne kadar iyi olur.
Sizin köşenizdeki söylem, mensup olduğunuz kesimde alışılmış bir durum değil. Bu tarzınız nereden kaynaklandı?
Bir yerden kaynaklanmadı. Ben de hayatı anlamaya çalışıyorum. Toplumsal katmanlara yönelik toptancı yakıştırmalarım yok. Ben de birkaç sene öncesine kadar, bugün yanlış bulduğum şeylere inanıyordum. Bugüne kadar tekrarladığım düşünceler gerçekten doğru muydu, yoksa bana defalarca söylendiği için ezberlediğim ve peşinen doğru zannettiğim dogmalar mıydı? Ben de dahil, insanın gerçeğin peşinde koşmasından yanayım. En azından şu an bulunduğum aşamada İslami kesime karşı hiç bir küçümseyici önyargıya sahip değilim.
Okyanusu neden merak ediyorsunuz? Ve okyanus neresi?
İranlı yazar Samed Behrengi'nin Küçük Kara Balık adlı masal kitabı var. Küçük balık, nehirde kendisine sürekli anlatılan masallardan sıkılıyor ve okyanusu merak ediyor. Nehri izleyerek okyanusa gitmeye çalışıyor. Ben de merak ediyorum gerçekten. Sürekli anlamaya çalışan, küçük, iddiasız kara bir balığım ben de.
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.