Patronsuz Medya

Deli

Halil Cibran - 1918

Künye - Halil Cibran, Deli, Anahtar Kitaplar, 1998, Çeviren: Feyza Karagöz  


Bostan Korkuluğu

Bir gün bir bostan korkuluğuna dedim ki, "Bu ıssız tarlada dikilmekten yorulmuş olmalısın."

Ve o dedi ki, "Korkutmanın zevki derin ve devamlı ve beni hiç yormuyor."

Bir an düşündükten sonra dedim ki, "Bu doğru; ben de o zevki bilirim."

Dedi ki, "Bunu sadece içi samanla dolu olanlar bilir."

Sonra, beni yücelttiğini mi yoksa küçümsediğini mi anlamadan yanından ayrıldım.

Bir yıl geçti, o bir yıl boyunca korkuluk bir filozofa dönüşmüştü.

Ve tekrar yanından geçtiğimde iki kargayı şapkasının altına yuva yaparken gördüm.

(Sayfa 14)

Uyurgezerler

Doğduğum kentte uykularında gezen bir ana-kız yaşardı.

Bir gece dünyayı sessizlik kucaklamışken uykuda yürüyen anneyle kızı sisle örtülü bahçelerinde karşılaştılar.

Ve anne dedi ki, "Sonunda karşılaştık düşmanım! Benim gençliğimi parçalayan sen, kendi hayatını benimkinin kalıntıları üstüne kurdun! Seni öldürebilmeyi isterdim!"

Ve kızı dedi ki, "Ah, kin dolu kadın, yaşlı bencil! Özgür benliğinle aramda dikilen sen! Benim hayatımı kendi solmuş hayatının bir yankısı yapmak isteyen sen! Ölmüş olmanı isterdim!"

O anda bir horoz öttü ve iki kadın da uyandı. Anne kibarca dedi ki, "Sen misin hayatım?" Ve kızı kibarca cevapladı, "Evet canım."

(Sayfa 16)

Bilge Köpek

Bir gün bilge bir köpek bir grup kedinin yanından geçiyordu.

Ve yanlarına yaklaşırken meşgul olduklarını ve ona dikkat etmediklerini görünce durdu.

O an grubun ortasından büyük, şişman bir kedi çıktı ve gruba dönüp dedi ki, "Kardeşlerim, dua edin; ve tekrar tekrar dua ettiğinizde kuşkunuz olmasın ki, gökten fare yağacaktır."

Ve köpek bunu duyduğunda içinden güldü ve onlardan uzaklaşırken dedi ki, "Ah kör ve aptal kediler, yazılı olana, benim ve benden önceki atalarımın bildiklerine göre dua, inanç ve yakarışla, yağacak olan fare değil kemiktir."

(Sayfa 17)

Vermek ve Almak Üstüne

Eskiden vadiler dolusu iğneleri olan bir adam yaşardı. Ve bir gün İsa'nın annesi ona gelip dedi ki, "Dostum, oğlumun giysisi yırtıldı, tapınağa gitmeden önce giysiyi onarmak zorundayım. Bana bir iğne verir misin?"

Ve adam ona iğne vermek yerine tapınağa gitmeden önce oğluna iletsin diye Vermek ve Almak üstüne eğitici bir nutuk çekti.

(Sayfa 20)

İki Kafes

Babamın bahçesinde iki kafes var. Birincisinde babamın Ninova çölünde yakaladığı bir aslan ve diğerinde ötmeyen bir serçe durur.

Her gün şafak sökerken serçe aslana seslenir, "Günaydın size, mahpus kardeşim."

(Sayfa 39)

Çarmıha Gerilen

İnsanlara, "Çarmıha gerilmek istiyorum," diye haykırdım.

Ve onlar, "Neden ölümünün sorumluluğunu biz alalım?" diye sordular.

"Delileri çarmıha germek dışında neyle coşacaksınız?" diye cevapladım.

Ve beni dinlediler ve çarmıha gerildim. Ve çarmıha gerilmek bana huzur verdi.

Ve ben toprakla gök arasında asılıyken başlarını yukarı kaldırıp bana baktılar. Ve heyecanlandılar, çünkü başları yukarıya kalkmamıştı hiç.

Fakat bana bakmak için dikilirken içlerinden biri, "Neyin kefaretini ödüyorsun?" diye seslendi.

Ve bir başkası haykırdı, "Niçin kendini kurban ediyorsun?"

Ve bir üçüncüsü, "Bununla dünya şanını satın alacağını mı zannediyorsun?"

Sonra dördüncüsü, "Bakın nasıl gülümsüyor! Böyle bir acı bağışlanabilir mi?"

Ve hepsine birden cevap verip dedim ki:

"Sadece gülümsediğimi hatırlayın. Ne kefaret ödüyorum, ne de kurban oluyorum ne de şan arıyorum; ve bağışlanmasını istediğim hiç bir şeyim de yok. Susadım ve bana kendi kanımı içirmeniz için size yalvardım. Çünkü bir delinin susuzluğunu kendi kanından başka ne giderebilir ki? Dilsizdim- ve sizden ağız yerine yaralar istedim. Sizin günlerinizde ve gecelerinizde tutsaktım- ve daha büyük günlere ve gecelere açılan bir kapı aradım."

"Ve şimdi gidiyorum- çarmıha gerilen diğerlerinin gittiği gibi. Ve bizim çarmıhtan bezdiğimizi düşünmeyin. Çünkü biz daha büyük ve daha büyük insanlar tarafından daha büyük topraklarla daha büyük gökler arasında çarmıha gerilmeyi isteyenlerdeniz."

(Sayfa 61-63)

Ot Dedi Ki

Ot bir güz yaprağına dedi ki, "Düşerken çok ses çıkarıyorsun! Kış düşlerimin hepsi uçup gidiyor."

Yaprak kızgınlıkla, "Soysuz ve barksız yaratık! Şarkısız, huysuz şey! Sen yükseklere ulaşamazsın ve şarkı da söyleyemezsin."

Sonra güz yaprağı toprağa uzandı ve uykuya daldı. Ve bahar geldiği zaman tekrar uyandı- ve artık bir ottu.

Ve sonbahar geldiğinde ve kış uykusu bastırdığında ve üzerine havadan yapraklar düşmeye başladığında kendi kendine mırıldandı, "Ah bu güz yaprakları! Ne kadar çok gürültü yapıyorlar! Bütün kış düşlerim uçup gidiyor."

(Sayfa 67)

Göz

Bir gün Göz dedi ki, "Bu vadilerin ötesinde mavi sisle örtülü bir dağ görüyorum. Ne güzel değil mi?"

Kulak dinledi ve bir süre dinledikten sonra dedi ki, "Fakat dağ nerede? Onu işitmiyorum."

Sonra El konuşup dedi ki, "Ona dokunup hissetmek için boş yere uğraşıyorum ama dağı bulamıyorum."

Ve Burun dedi ki, "Dağ yok, kokusunu almıyorum."

Sonra Göz başka tarafa döndü ve diğerleri aralarında Göz'ün garip hayali hakkında konuşmaya başladılar. Ve dediler ki, "Göz'ün bir sorunu olmalı."

(Sayfa 68)

Kederim Doğduğu Zaman

Kederim doğduğu zaman ona ihtimamla baktım ve sevgi dolu bir şefkatle onu izledim.

Ve Kederim, yaşayan her şey gibi büyüdü, güçlü, güzel oldu ve harikulade keyiflerle doldu.

Ve Kederim ve ben birbirimizi sevdik ve etrafımızdaki dünyayı sevdik; çünkü Keder'in sevecen bir yüreği vardı ve ben de Keder'le sevecen oldum.

Ve Kederim ve ben konuştuğumuz zaman günlerimiz hızla geçerdi ve gecelerimiz düşlerle sarılırdı; çünkü Keder'in dili seçkindi ve benim de dilim Keder'le seçkin oldu.

Ve Kederim ve ben birlikte şarkı söylediğimizde komşularımız pencerelerine oturup dinlerdi; çünkü şarkılarımız deniz kadar derindi ve ezgilerimiz tuhaf anılarla doluydu.

Ve Kederim ve ben birlikte yürüdüğümüz zaman insanlar bize saygılı gözlerle bakar ve tatlı sözlerle fısıldaşırdı. Ve bize düşmanlıkla bakanlar da vardı; çünkü Keder soyluydu ve ben Keder'le övünürdüm.

Fakat Kederim yaşayan her şey gibi öldü ve yalnız kaldım, düşünmeye başladım.

Ve şimdi konuştuğum zaman sözlerim kulaklarıma ağır geliyor.

Ve şarkı söylediğim zaman komşularım dinlemeye gelmiyor.

Ve yürüdüğüm zaman bana bakan kimse olmuyor.

Sadece uykumda acıma yüklü sesler işitiyorum, "İşte bakın, kederi ölen adam burada yatıyor."

(Sayfa 72)

diYorum

 

451
Derkenar'da     Google'da   ARA