Patronsuz Medya

"Bant karikatürle çizgi roman aynı şey değil"

Fikret Demirağ - KKTC Halkın Sesi, 12 Ekim 1988  


Cumhuriyet gazetesi çizerlerinden "Hızlı Gazeteci" çizgi romanının yaratıcısı Necdet Şen geçtiğimiz günlerde KKTC'ye geldi. Kendisiyle bir söyleşi yaptık. (F.D.)

* * *

Sizi Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmakta olan Hızlı Gazeteci dizisinden tanıyoruz. Daha önce başka çalışmalarınız olmuş muydu? Cumhuriyet'ten önce?

Tabii, oldu. Ben aslında pek göstermem, ama genç bir karikatürist demek zor bana, çünkü neredeyse yirmi yıldır çiziyorum. 76'dan beri de Babıali'deki çeşitli yayın organlarında çizgi roman ve karikatürlerim yayınlanıyor. 76'da Fırt'ta okuyucu önüne çıktım, sonra Gırgır'da bir süre çalıştım. Daha sonra Güneş'ten Milliyet'e, Ses dergisinden Hey'in mizah eki Curcuna'ya kadar birçok yayın organında çalıştım. Hızlı Gazeteci de zaten ilk Curcuna'da ortaya çıktı, 1980'de.

Ancak Hızlı Gazeteci ilk çizgi roman çalışmam değil. Curcuna'da on hafta kadar sürdü. Sonra Hey'in bu mizah eki kapandı. Bazı yayınevlerinde, ansiklopedilerde bir süre çalıştıktan sonra, Cumhuriyet'ten Hızlı Gazeteci'yi günlük tefrika olarak çizmek üzere öneri alıp, onunla anlaştım, fakat o sırada yeni yeni çıkma hazırlıkları yapılmakta olan Güneş'ten öyle cazip bir teklif geldi ki, ister istemez oraya gittim. İki buçuk yıl kadar Güneş'te çalıştıktan sonra da Cumhuriyet'e döndüm. Dört yıldır Cumhuriyet'te bu diziyi sürdürüyorum.

Peki, bant karikatürle karikatür arasında öz ve biçim olarak bir farklılık söz konusudur her halde…

Tabii, iki tür arasında önemli farklılıklar var. Bir kere, bant karikatür süreklilik arz eden, her gün yayımlanan, kendine belli sınırlar çizmiş, diyelim belli bir tip yaratmış, o tipin üzerine giden, belli konuları çizen, periyodik bir çalışmadır. Oysa karikatür tek tek üretilen, yani o bir karede serüveni başlayıp biten, çiziliş serüveni de dahil, o karede başlayıp biten bir çalışmadır. Mantıkları da farklıdır. Ayrıca, bant karikatürle çizgi roman arasında da bir farklılık var. Hızlı Gazeteci bir çizgi romandır. Eski adıyla, tefrika. Hepsinin ortak yanı, günlük bir gazetede bant (şerit) halinde yayımlanıyor olması ve bir alışkanlık yaratması, ertesi günü merak ettiriyor olmasıdır.

Bir başka fark şu: Karikatür her şeyden önce mizah ögesiyle ayrılmaz bir bütün oluşturur. Yani çizgi ve mizah iç içe. Bazen yergi dozu ağır basar, bazen gıdıklama duygusu. Ama sonunda mutlaka bir mizahı içerir. Oysa çizgi roman, mizah içermek zorunda değildir. İçeriyorsa, bu çizgi romancının kişisel tercihinden dolayıdır. Benzerlikleri de var tabii, ama onları geçelim, sözümüz çok uzamasın.

Peki, bir başka sorum da şu: Çizgi romanın Türkiye'deki tarihini hangi olayla, kimle başlatabiliriz? Bildiğim kadarıyla, eskiden beri Turhan falan çiziyor galiba. Daha önce…

Daha öncelere dayanır. Turhan Selçuk bilinen en belli başlı örneklerden biridir.

Abdülcanbaz ile…

Evet, Abdülcanbaz ile. Ve Abdülcanbaz gerçekten bir çizgi roman klâsiğidir. Türkiye'de yapılmış en iyi çizgi roman dizilerinden biridir bence. Ama çizgi roman Turhan Selçuk 'tan da öncelere gider. Örneğin, bir Ratip Tahir Burak vardır. O da gelmiş geçmiş en büyük Türk çizgi romancılarından biridir, bazılarına göre birincisidir. Bir Suat Yalaz vardır.

Karaoğlan dizilerini yapan…

Karaoğlan dizilerini yapan, evet. O da çok has bir çizgi romancıdır. Bizim kuşakta çizgi roman yapmaya ilgi ve heves giderek artıyor, bu alandaki gençlerin sayısı giderek artıyor. Ben de dahilim bu kuşağa. Ama bizim kuşakla ilgili bir şey söylemek için henüz erken. Ama çizgi roman Türkiye'de ne zaman başladı derseniz, o işte kişinin yorumuna göre değişiyor. Bazıları işi pehlivan tefrikalarına kadar dayandırıyor. Ama şurasının da üzülerek altını çizeyim ki, Türkiye'de henüz ağırlıklı olarak sözü edilecek bir çizgi roman birikimi yok. Tek tük çalışmalar var, ama bir geleneği yok. Örneğin; bir ABD'de, bir Fransa'da bir Belçika'da olduğu gibi…

Ben de size onu soracaktım. Dünyadaki gelişimini, geçirdiği aşamaları.

Çok iyi o zaman. Daha net, sağlıklı şeyler söyleyebilirim böylece. Orada da değişik yorumcular değişik zamanlara dayandırıyorlar çizgi romanın tarihini. "Bayeux Halısı" diye bir halı var. İnce, uzun. yolluk gibi bir halı bu. 15. yüzyılda kral bilmem kimin (adı şu anda aklıma gelmiyor) bir seferini anlatan bir dizi resim dokunmuş üzerine. Çizgi roman gibi uzun uzun anlatılıyor orada. Upuzun bir halı. Bazıları, çizgi romanı oraya kadar götürüyor. Ben katılmıyorum buna. Çizgi roman, bence, bu yüzyılın başına dayanıyor. Ama başlangıçta çizgi roman olarak çıkmıyor ortaya. Beş altı karelik çizgili karikatürler olarak çıkıyor. Birinci Dünya Savaşı sırasında özellikle, askerlere moral vermek için Amerikalılar bir şeyler yapıyorlar, cephelere gönderiyorlar bol bol. Sanayi haline gelmesi sanırım o zaman başlıyor. Dediğim gibi, değişik örneklere bakılarak, çizgi romanın tarihi değişik tarihlere dayandırılabiliyor.

Şuna gelmek istiyorum: Sinema şeridi olayıyla çizgi romanın bir ilgisi var mı? Yani, sinema, çizgi roman üretme konusunda çizerlere esin kaynağı olmuş olabilir mi?

Sanmıyorum. Çünkü sinema daha yeni bir sanat dalı. Sinemadan önce çizgi romanın atası sayılabilecek örnekler vardı. Çizgili anlatımlar. Örneğin, sinema 1908'lerde filân giderek ortaya çıkmaya başlıyor, oysa daha önceleri yapılmış çizgi romanlar var…

0 zaman belki tersini söyleyebiliriz; çizgi roman, teknik olarak değil de, düşünce olarak, ya da her ikisi açısından sinemaya kaynaklık etmiş olabilir. Böyle diyebilir miyiz?

Belki esin kaynaklığı etmiş değil de, yardımcı olmuş olabilir; Bazen, ünlü yönetmenlerden birinin filmlerinden söz edilirken "çizgi roman gibi film yapıyor" deniyor; o hareket, heyecan, sürükleyicilik vs Fakat çizgi roman da sinema da ayrı sanat dalları, birbirlerini besleseler de. Her sanat dalı zaten bir diğeri için esin kaynağı olabiliyor, birbirleriyle ilişki içinde olabiliyor. Örneğin, ben titiz bir sinema izleyicisiyim, sinema yazıları yazabilecek kadar. Çizgi romanımı çizerken, sinemanın birtakım teknik olanaklarından (plan, sekans vs) yararlanıyorum. Yani sinemayla çizgi roman arasında ciddi bir alışveriş var.

Bu konuda söyleyecekleriniz bitmişse bir başka konuya geçmek istiyorum…

Bitti var sayalım, çünkü bu konuda söylenecek o kadar çok şey var ki kitaplar dolduracak kadar çok şey söyleyebilirim.

Peki çizgi romanın toplumsal işlevinden de söz edelim biraz. Okura belli bir çizgi tadı taşıması, olayların gidişatına kaptırması yanı sıra, nedir toplumsal işlevi? Bir "mesaj" iletmek gibi bir amacı var mı, olmalı mı sizce, çizgi romanların?

Çizgi romanın geneline bakarak pek fazla toplumcu niyetler taşımadıklarını söyleyebiliriz. Daha çok eğlendirmek, hoşça vakit geçirmek, merak gıcıklamak gibi şeyler amaçlanmış…

Nitekim, büyük ölçüde ticaridir değil mi?

Ticaridir. Yani büyük ölçüde, toplumcu niyetler taşımamış bugüne kadar…

Özellikle Batı'da, diyebilir miyiz?

Tabii… Türkiye'de zaten çizgi roman yeni yeni…

Hayır, Batı derken, bir de sosyalist ülkeleri de hesaba katmak gerektiğini düşünerek o tanımı kullandım. Oralardaki, sosyalist ülkelerdeki bu konulardaki gelişmeleri bilmiyoruz yani pek…

Onları hesaba kattık mı şöyle bir şey çıkıyor: Örneğin, Mao, Kültür Devrimi sırasında çizgi romandan çok yararlanmış, araç olarak onu da kullanmış…

Kültür Devrimi'nin yerleştirilmesi için mi?

Tabii. Çizgi roman konunun eğitimsiz kitlelere ulaşması için etkili bir yol olarak kullanılmış. Başka sosyalist ülkelerde de bu yolun denendiğini duyuyoruz. Fakat çizgi roman her şeyden önce kapitalist toplumun bir icadı. Ve dolayısıyla, kapitalist sistemde her şeye "nasıl kâr edilebilir?" diye bakılıyor. Hatta bu bağlamda, sosyalist sistem bile kâr aracı olabiliyor. Onun bile bir pazarı var. Türkiye'de de var; "sol pazar" diye bir şey var. Birtakım kişiler bu pazar için müzik üretiyor, roman üretiyor. Örneğin, bir Ahmet Kaya, Orhan Gencebay'dan daha çok kazanıyor.

Ahmet Kaya, bu söylediklerimizin ışığında tipik bir örnek belki, ama diyelim bir de Livaneli var. Daha kaliteli müzik yapıyor.

Tabii, ama sonuçta hitap ettiği sol pazar. Amacı onu sömürmek değil belki, ama sol pazardır hitap ettiği. Kapitalist sistem, yapısı gereği, her şeyi kâr aracı olarak kullanacaktır. Çizgi romanda da öyle. Belki çizgi roman bu amaçla yaratılmadı, ama edilebilecek azami kârlar da edilmeye çalışılacaktır. Türkiye'de de kâr getirdiği fark edildiği gün talep o kadar artabilecektir ki, bunu karşılayacak çizgi romancı bulunmayacaktır doğal olarak.

Biz, sizin bakışınıza gelelim. Hızlı Gazeteci ve başka çalışmalarınıza…

Ben, Hızlı Gazeteci'de de, daha önce de, çizgi romanlarımın toplumcu bir mesaj taşımasını amaçlamışımdır. Küçükken çok çizgi roman okurdum.

Tom Miks'ler falan…

Evet, Tommiks'ler ve başka çizgi romanlar. Ve düşünürdüm. Bu kadar etkin şeyler neden çocukça, ipe sapa gelmeyen hiç bir yere vardırmayan şeylerden söz ediyorlar diye.

Yani niye toplumcu mesajlar taşımıyorlar mı? Gerçi onlar da bir takım mesajlar taşıyorlardı. Tom Miks'ler filân…

Gerici mesajlar taşıyorlardı.

Siz de, madem bu kadar etkin güçleri var, bari olumlu mesajlar taşısınlar, dediniz.

Evet, tam can damarına dokundunuz! Yani, bir şey fark ettim: Bu çizgi romanlar madem beni bu kadar etkiliyorlar, demek ki başkalarını da etkiliyorlardır. Toplumda beni rahatsız eden, vicdanımı rahatsız eden şeyleri, gerçekleri neden bu yolla ortaya koymayayım, diye düşündüm. Çünkü belli bir bilinçlenme sürecine girmiştik 1970'li yıllarla birlikte. Tam yaşımızdaydık. Bu politik bilinçlenmeyi neden insanlara çizgi roman aracılığıyla aktarmayayım, diye düşünme sürecine girdim. Belli arayışlara girdik, bir şeyler karaladık, bir şeyler denedik vs Karikatüre adım atışım bundandır. Yoksa başka belli yetenekleri de olan bir insanım. Müziğe yeteneğim var, bir süre çalıştım da. Yazı yazmaya yeteneğim var, vs vs

Örneğin, sizi bir şair olarak da görebilirdik.

Şiir de yazdım kısa bir dönem, ama şair olarak değil de, belki yazar olarak görebilirdiniz, görebilirsiniz de. Bir şarkıcı, besteci ya da sinema yönetmeni olarak görebilirsiniz. İlk göz ağrım müziktir örneğin. şöyle söyleyeyim: İnsanların her şeye bir maymun iştahıyla saldırması yanlısı değilim, ama bir şeyde başarılı olan başka bir alana el atamaz diye bir şey de yok. Ama karar verme noktasına geldiğimde, çizgi romanın ve karikatürün gücünün o kadar fazla olduğunu gördüm ki, kararımı verdim. Ve biraz öngörüsü olan herkes, ileride bu gücün ne kadar çok artacağını görebilir. 0 kadarki, çizgi romancı olarak çok yararlı biri olabilir insan.

Örneğin, Hızlı Gazeteci'nin halen yayınlanmakta olan bölümünde, 1980'li yıllarda yaşanan süreç içinde devrimci bir kimliğin transformasyonununu (değişimini) irdelemeyi amaçlıyorsunuz, diyebilir miyiz?

Çok güzel bir noktaya değindiniz ve çok iyi yakaladınız olayı. Evet, bunu vermek istiyorum ve dünyada belki ilk kez (ya da çok iddialı konuşmayayım ama) çok seyrek rastlanabilecek böyle bir şeye kalkıştı biri. Çok çocukça ve harekete yönelik şeyler yerine, düşünceye dayalı, soyut, gözle görülmeyen şeyleri anlatmayı denedim. Bir bakıyorsunuz, insanlar bir kafeteryada oturmuş uzun uzun bir şeyleri tartışıyorlar. Teorik olarak çok sıkıcı bir şey olurdu bu. Oysa bunu hareket içinde göstermek de var. Övünmek için söylemiyorum, bir saptama bu: bir sürü insan sabah Cumhuriyet'i ellerine aldıklarında, ilk sayfaya bakmadan önce, iç sayfadaki Hızlı Gazeteci" yi okuduklarını, sonra öbür şeylere geçtiklerini söylüyorlar. Şimdi, bunun benim başarı haneme mi, Türk aydınlarının başarısızlık hanesine mi yazılması gerektiğini bilemiyorum, ama bir çizgi romancının düşü her halde bu olmalıdır. Bir çizgi romanın bu kadar ilgi görmesi.

Son bir soru: Bundan sonra ne yapmayı amaçlıyorsunuz? Hedefiniz ne, gerek çizer gerekse sanatın her dalıyla ilgili biri olarak?

Dünya sanattan ibaret değil tabii. Ben birçok şeye ilgi duyuyorum. New York'tan Mozambik'e, her yerde okunmak, izlenmek istiyorum. Siz de belki şiirlerinizin bütün dillere çevirilmesini, okunmasını istiyorsunuz. Necdet Şen'in sınırları neyse oraya kadar gitmek istiyorum. Uçak kullanmak istiyorum. Küçük bir uçağım olmasını onunla tek başıma uçmayı istiyorum ve bunda kararlıyım da. Paraşütle atlamak istiyorum. Dağlara tırmanmak, deniz diplerine inmek istiyorum (bunu yaptım da). Akla gelebilecek her güzel çılgınlığı yapmak istiyorum.

diYorum

 

558
Derkenar'da     Google'da   ARA