Derginin kaderi için üzüntü içerisindeyim.
Necdet Şen'in yayından kalkma sebeplerinden biri olarak sunduğu " büyük yayınlarla yarışamama, tezgâh altı edilmesi" bana çok mantıklı gelmedi açıkcası. En azından yaşadığım şehirde böyle olmadı diyebilirim. O büyük yayınevlerinin dağıtım merkezi olan "D & R" mağazasında oldukça öne çıkartılmış olarak duruyordu.
Asıl sorun başka bir yerlerde sanırım.
Nedense aklıma "Dinazor" dergisi geldi. Gazetenin eki olarak verildiğinde oldukça popüler olan dergi, bireysel yayına geçtiğinde o popülaritesini nedense devam ettirememişti.
Neyse. Ken Parker da yayından kaldırıldı. Her şeycikler gidiyo.
Kazandibi'ni derkenar.com'da gördüğümde aldım ve baktım. Derginin batacağı aldığım ilk sayıda belliydi açıkcası. Suat Gönülay belki evini satma fedakarlığında bulunmuş ama zahmet edip bir tane sayfa çizme fedakarlığında bulunmamıştı. Yayınlanan öykü hıbır ve lemandan sonra üçüncü kez yayınlanıyordu. Diğer çizgiromlanların hiç birinde de insanı sürekleyebilecek bir tema yoktu. Çok çekinerek yazıyorum bunları. Ama eğer bir yola baş koyuyorsanız ve hakkaten severek yapıyorsanız yapılmış işlerin en iyisini yapmalısınız! Yoksa hiç bir anlamı yok! Söyleyebileceğim son şey. Geçmiş olsun. Derginin kapanması gerçekten üzücü!
Ken Parker - 26 Temmuz 2001
Dergiyi beğenmemekte haklısınız. Ben de beğenmedim; sayısız hatalarla doluydu, yazmaya kalksam buraya sığmaz. Baştan ölü doğmuştu aslına bakarsanız; ilk sayfadan son sayfaya kadar iblis, şeytan, husumet hikâyeleri, sayfalar arasında editoryal tutarsızlık, son derece kötü bir baskı kalitesi, ucuz bir kâğıt, çamur gibi renkler, kimi sayfalarda görülemeyecek kadar ufak, kimi sayfalarda at nalı büyüklüğünde balon yazıları ve daha neler…
Hele "Atman'a Yolculuk" berbatın da berbatıydı. Öyle mi olur bir çizgi roman? Konusu bile yoktu (ya da belli değildi). Kocaman kocaman resimler, gereksiz taramalar…
Oh olsun! Batsın öyle dergi!
* * *
İsterseniz bir de şu açıdan bakmayı deneyelim:
O "lutfedip bir şey çizmedi" dediğiniz Suat Gönülay, bu ülkenin yetiştirdiği en değerli çizgi romancı ve yedi yıldır çizmiyor yoksul yaşamak pahasına.
Acaba "bu kadar yetenekli bir sanatçı neden bu kadar uzun zaman ayrı kalır "en iyi" olduğu alandan?
Yedi yıllık bir aradan sonra arabanın bile marşı basmaz kolay kolay. Üstelik sanatçı diye bildiğimiz insan, muhtemelen arabadan daha hassastır. Çizgi roman da boyacı küpünden azıcık farklı bir şeydir; ağzınla kuş tutsan, senin meslek hayatından daha kısa ömürlü bir iki genç çıkar ve kolayca burun kıvırıverir, öylece kalıverirsin.
Aptallık bizde ki, öyle nankör bir uğraşa kelle koymuşuz.
* * *
Bir çizgi roman nasıl yoktan var edilir, bir dergi nasıl çıkar hiç deneyimlememiş olan siz değerli kardeşlerim, o dergiyi çıkaran arkadaşların ne kadar bıktırıcı bürokratik işlemlerle ve imkânsızlıklarla boğuştuğunu, valilikten ad tescil ettirmekten tut da dergi için parasıyla bile kâğıt satmaya yanaşmayan matbaacılarla ve derginin basılacağı günün gecesine kadar ortaya çıkmayan sayfa sekreterine kadar ne gibi "vazgeçirici" sorunların üstesinden gelmek zorunda olduklarını nereden bileceksiniz?
O insanlar dergi çıkarmak için uğraşırken evlerindeki sular kesikti. Son gün ellerindeki tek bilgisayar arızalandı. Telefonları yoktu, internetleri hâlâ yok, daha bir çok şeyleri yok yok yok.
Ama derginin afişlerini bastırıp dağıtmaktan tut, dağıtımcı engelini bertaraf etmeye, derginin tanıtımı için her yere el kol uzatmaya, söz verip son anda kıvırtan insanların moral bozucu etkilerinden sıyrılmaya, sayısız çelmenin üzerinden atlamaya kadar bin tane kahredici işten vakit bulabilselerdi, belki oturur öyküler tasarlar ve tepelerinde dikilip kendilerini yelpazeleyen arap hizmetkârlar eşliğinde siz değerli "genç" kardeşlerimin hoşuna gidecek eğlenceli çizgi romanlar çizebilirlerdi.
Ama derginin akıbeti değişmezdi; gene dönerdi dağıtımcıdan.
Belki siz değil, ama sizden de "genç" birileri başka nedenlerle burun kıvırır, hiç bir neden bulamasa, "amaaaan, bu da neymiş ki?" diye değerli yorumlar yaparlardı.
* * *
O dergiyi ben de beğenmedim başından beri; baskı kötü, içerik zayıf, editoryal tavır pırıltısızdı; ama bunu onlara son güne kadar söylemedim. Çünkü hiç bir katkıda bulunmadan, hiç bir eser üretmeden, binbir meşakkatle mucize kabilinden ortaya çıkarılmış eserlere burun kıvırmak, hayatta hiç burnu sürtülmemiş "genç" liğin en göze çarpan özelliğidir.
Siz yine de beğenmeyin çocuklar; ve bunu en hoyrat üslubunuzla ve bozuk imlâlarınızla yazın. Son çizgi romancıların da ortadan kayboluşuna tanıklık etmek gibi lezzetli bir çorbada sizin de tuzunuz bulunsun.
Neden bilmiyorum, Muppet Show'daki hani o locada oturup hiç bir şeyi beğenmeyen iki ihtiyar vardı ya, işte onları anımsadım.
Sakın ama sakın, elinizi taşın altına sokmayın. Oturduğunuz localardan alt kattaki umutsuz didinmeye, kan, ter ve gözyaşına bakın ve burun kıvırın.
Eee? Ken Parker'ı çok beğeniyordunuz ama o da çıkmıyor artık.
Niye acaba?
Eylûl - 26 Temmuz 2001
Kazandibi' ne üzüldüm. Çok güzel bir dergi olabilirdi.
Suat Gönülay'ın en kralından beş gömlek üstün bir çizer olduğunu düşünüyorum. Sencer'in de bir kitlesi var ve onun aslında Mevlâna olduğunu iddia ediyorlar.
Bu iki vatandaşımızla gurur duymalıyız.
Piyasada bir sürü sersem dergi olduğunu görüyorum, dolayısıyla böyle ağır abilerin çıkardığı bir derginin gümlemesi beni çok bozdu. Leman bile yarı yarıya paspal bir dergi değil mi?
Gökhan Dabak'ı Belediye neden hâlâ zehirlemiyor?
Niye neredeyse 15 senedir Limon - Leman alıyorsunuz? Kazandibi' ni niye almadınız? Çok ayıp. Üzülen siz olursunuz.
Arkadaşlar, bir delikanlı da çıkıp Manara veya Gimenez (Serpieri de olur tabii) tadında bir şeyler çizmeyecek mi? Yemin ediyorum çizebilsem ben çizeceğim. Böyle bir dergi çıksa her sayısından dört tane alırım. 100 bin minimum satar. Bu tip bir dergiyle, gümleyen Kazandibi' nin de intikamı alınmış olur.
Bu aşamayı da tamamladıktan sonra artık gerçek resimli romana (Ergün Gündüz'den bahsetmiyorum tabii ki) geçilemez mi? Biz Vertigo DC Comics' lerin beherine 20 dolar ödemeye mecbur muyuz? İstanbul' da geçen, Preacher kalibresinde (Garth Ennis, Steve Dillon) bir şeyler niye yapılmıyor? Bütün suç Ecevit' te mi?
Ben başka şeylerden kısıp ne çizseler alıyorum. Ayıp olmuyor mu?
Saner Peder - 27 Temmuz 2001
Kazandibi, baskısı ve içeriğiyle adına yakışır bir dergiydi. Her şey olması gerektiği gibiydi. Adı Kazandibi, cheese cake değil, lezzeti kazanın dibinde. Dergiyi ilk elime aldığımda baskının, dergi adıyla örtüşmesi amacıyla o kalitede yapıldığını düşündüm; bir üst kalite baskı adına yakışmazdı.
Derginin kapanması çıkaranlar ve bizler için bir talihsizlik. Hevesle alıp okuyordum. Umarım içinde bulunduğumuz kötü koşullar değişir; Kazandibi tekrar çıkarılır.
İnci İstiridye - 27 Temmuz 2001
Her şekliyle kabul etmek lâzım ki, iyi ya da kötü artık "Kazandibi" bayilerde yok. Bu sayfada çıkacağı haberini okuduğum gibi yok olduğu haberini de gördüm.
Siz ne kadar sevinmiştiniz böyle bir alternatif yayına bilemiyorum, ben çıldırmıştım. Üstelik ne deliler gibi çizgi roman tutkunuyumdur, ne de uzun süreli bağımlılıklarım vardır. Hele ki, Leman'la karşılaştırmalara giriyorsanız, çoklukla belden aşağı ve televole esprileriyle doldurulmuş son hallerini de - ideolojisine, tuttuğu yere, doldurduğu boşluğa, haklı eleştirilerine ve hâlâ bağımsız kalabilmesine lafım yok - göze alınca Kazandibi zaten baştan kaybetmiş diye düşündüm.
Kazandibi' nin en güzel tarafı neydi biliyor musunuz? Bu memlekette hiç bir şey yapılmaz diyenlere en güzel cevaptı. Sevdiği işi yapmak, bildiği/inandığı şekilde yapmak, birilerine kulluk yapmadan bağımsız bir şekilde yapmak adına birileri sadece lâflamanın ötesinde bir şeyler yaptı. Kendilerinden başka kimseye güvenmemeleri gerektiğini bilerek belki… Atılacak kurşun çok değildi ama onlar doğru bildikleri zamanda kurşunlarını harcamayı tercih ettiler.
Onları cesaretlerinden ötürü tebrik etmek istiyorum. Bir telefon açıp, bir mesaj atıp siz doğrusunu yaptınız demek istiyorum ama konuşmaktan başka bir şey yapamadığım için zor geliyor bunu söylemek bana.
Çocuk sahibi olmak kolay mı sanıyorsunuz? Üstelik aşkla, büyük bir istekle çocuk sahibi olmak. Onun için bir gelecek hayal etmek… Üstelik bu çocuk etten buttan değil, kâğıttan, düşünceden, çizgiden, emekten oluşuyorsa ne kadar zordur onu ortaya çıkarmak farkına varabiliyor musunuz? Bilmiyorum ne tarafta kalmak lazım. Bazen detaylara takılmamalı diye düşünüyorum. Ne kadar önemli detaylar olursa olsun, takılmamalı. Düşüncenin güzelliğini görüp şapka çıkarmalı.
Ayrıca unutmayın, onlara birileri gökten zembille imkânlar sunmadılar - keşke olabilseydi - onlar kendi şanslarını kendileri yarattılar. Biz ne yaptık peki?
Sahi biz ne yaptık?
Janus - 28 Temmuz 2001
Bir dergi çıktı ve satın aldık. Olmadı. Şimdi Suat Gönülay'a bir milyon dolar verseniz her hafta düzenli bir şey çizer mi? Bilmiyorum. Çizse bile Kazandibi ile aynı olmaz. Pozitif etkileşimi hedefleyenleri genellikle kıyıya varamadan indiriyorlar. Pazaryeri sahillerinde hakim olan durum bu. Verdiğimiz/veremediğimiz desteğin niteliği veya niceliği teknik bir konu. Ekonomik faaliyetlerden ayrı düşünemeyiz.
Ne yaptık biz? Oturup ağlamalı mıyız? Olabilir. Dual durumlar. Ne yaptığımız tartışılabilir fakat daha iyisini yapmaya çalıştığımız sürece pazaryeri koşullarını hafife almamalıyız. En azından arada da gülebilmek için.
Bence çok doğru. Ne kadar önemli olursa olsun detaylara takılmamalıyız. Bizim ne yaptığımız konusu da aynen o şekilde çok önemli bir detay değil mi? Takılmamalıyız. Mühim olan iştir. Kazandibi' nin artık çıkmayacak olması konusunda tek tek insanların bir detay olduğunu düşünüyorum. Buna takılmamak gerekir.
İşin içinde üretim yoksa nereye takılacağınız tabii ki farketmez.
Üreticiyseniz öncelikle kendi üretiminize takılınız. Sizinle aynı frekansta üretim yapanları da destekliyorsunuz o zaman. "In stereo where available" gibi bir durum.
Çok mu saçma? Olabilir. Bana siz de böyle diyorsunuz gibi geliyor.
Geçip gidiyoruz.
San - 28 Temmuz 2001
Dergiyi çıkarabilmek için uğraşan tüm çizerler adına üzüldüm Kazandibi için…
Bahsettiğin 'sattırmama' durumunun gerçeklik payı nedir bilmiyorum ama, biz bir şeyler yapamaz mıyız? Bir dönem Star gazetesi bayiiler tarafından değil elden dağıtılıyordu.
Ah vah edip ağlayıp sızlanmak ve suçlu aramak yerine - eğer bu derginin çıkmasını istiyorsak - okuyucu olarak sorumluluğumuzu yerine getirmeli ve bıkmadan her Cuma bayiilere gidip Kazandibi' ni sormalıyız. Tabii iş işten geçmiş de olabilir. Derginin kapandığını düşünecek olursak. Fakat bu arz-talep meselesi biraz da. Ve Kazandibi'ni çıkarmaya çalışan çizerlere mesajlar çekerek onları yüreklendirebiliriz. Nasıl bir yardım isterler sorabiliriz.
Gökçe - 6 Ağustos 2001
Çok üzücü… İyi ya da kötü emek kokuyordu arkadaşlar. Saygı duymak gerekiyor. Belki destek verilseydi hâlâ bayilerde buluyor olacaktık. Şimdi hayata dair her şeyimizi yitirmişken zavallı halimizden utanıp saygı duyalım. Hiç olmazsa bunu yapalım.
Ada - 6 Ağustos 2001
* * *
Kazandibi'ni heyecanla almıştım. Çünkü suat gönülay'ın bu ülkede ki en iyi çizerlerden olduğunu biliyordum. Sonuç beni pek tatmin etmedi ama umudumu yitirmemiştim. Mutlaka daha iyisi olacaktı. Şimdi sadece hüzünleniyorum.
Cip Hasan - 6 Ağustos 2001
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.