Patronsuz Medya

Hayat Dersi

Efsun Düriye Namal - 3 Aralık 2003  


"Sen gizlendin yerinde ben saklandım
O sokaklarda hep onlar oynadı
Sen susmuştun ben ürkmüştüm konuşmadım
Yeni bir ses için heves kalmadı
Bana biraz umut ver…"

Bülent Ortaçgil (Light)

- Evet, evet, burası. Psikiyatr Salim Canevi'nin muayenehanesi buyrun hanımefendi. Tabii, tabii gazete çalışanlarına yönelik bir paketimiz var. Yalnız fiyat vermeden önce hangi gruba dahil olduğunuzu öğrenmem gerek. Manşet atanlardan olamazsınız, onlar zaten bize gelmez, köşe yazarı hiç olamazsınız, spor sayfası, üçüncü sayfa, ekler, magazin, kültür-sanat, nasıl efenim? Üçüncü sayfa mı? Şanslısııınııız! Gazete çalışanları içinde en yüksek indirimi alan gruptasınız. Tebrikler. Yüzde altmış tenzilatla doktor beyle Salı ya da Perşembe günü onsekiz ile onsekiz kırkbeş arası görüşebilirsiniz. Hangisi uygun olur efenim? Perşembeleri gelmek istiyorsunuz. Adınız? Bir de telefon numarası alabilir miyim? Bekliyoruz efenim, iyi günler, iyi günler. Ne dediniz? Ha bizim adresimiz mi, yazın efenim yazın, Paris Cad. 42/2. Amerikan Büyükelçiliğinin karşısı, tam karşısı efenim.

5 Aralık 2001, Perşembe

- Editörüm yolladı beni. Parayı da gazete ödeyecek zaten. Hani şu umut vaad edenlerdendim ben. Adliye muhabiri olarak başlattılar işe. Öğrenciydim o zamanlar. Sonra eklere geçtim. Daha ilk günden Chomsky çevirisi yaptırdı bana. İngilizcen mükemmel diyordu. Gazetedeki tüm bilgisayarlar F klavyeydi. Bu bahsettiğim yazıyı yazmam tam dört saat sürdü. Okulda bize hep Q klavye öğrettiler. Aslında okulda bize daha çok şey öğrettiler ama hayat hep F klavye çıktı. Ondan tutukluğum. Oysa arka sıra kızlarından olmadım hiç. Hep en önde oturdum. Hep birincilikle mezun oldum.

- Evet, anlıyorum.

- Ayrıca gazeteciliğin temel ilkeleri, haber yazımı teknikleri, haber analizi, kitle kültürü derslerim hep A geldi. Hayat hep yek çıktı. İşe girdiğim gün son altı ayda işten çıkarılanların toplam sayısı cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamıydı. Ama dediğim gibi iyi bir öğrenciydim. Gelecek vaad ediyordum. Taze kandım. Emdiler.

- Emerler, emerler, hayat bu.

- O da öyle dedi. Ondan, işte, beni üçüncü sayfaya gönderdi. Timsahların arasında yaşayamazmış bir kuğu. Git öğren dedi, nasıl hayatta kalınır? Ama dedim benim bataklıkta işim ne? Hem kuğular şarkı söyler ölürken.

- Severim kuğuları, deve kuşu çiftliklerinden sonra bir de kuğu çiftlikleri açmak lâzım, açık var pazarda.

- Timsahlar da göz yaşı dökerler canım dedi, ama ölürken değil öldürürken. Cin gibi olacaksın, gözlerini uyurken bile kapamayacaksın, üçüncü sayfa demek hayat demektir, hayatta kalacaksın dedi.

- Tabiî tabiî, hayatta kalmak lâzım.

- Gittim. Üçüncü sayfa editörü hazırlamakta olduğu tecavüz haberine başlık arıyordu. Düşündü düşündü, buldum dedi, tecavüzcünün burnu dedi, büyükmüş, onu yazalım.Uzunca bir süre farkıma varmadı. Neden sonra sen ne arıyorsun burada? dedi. Şey dedim ben kuğuyum da timsah olmaya geldim. Afferiin, afferin dedi, al şu haberle başla. İyi giriş yaptın, senden adam olur.

- Aferin aferin.

- İlk ay toplam onbeş cinayet, iki kız kaçırma, sekiz adam yaralama, bir kaç tane de dolandırıcılık haberi yaptım. Her yaptığım haberle editörümün gözleri biraz daha ışıldadı. Hayattan da A almaya başlamıştım işte. Dedim ya gelecek vaad ediyordum. İşte o aydan sonra başladı bu kâbuslar. Yatar yatmaz uykuya dalıyordum dalmasına ama çıkamıyordum. " Ev basıp iki kızını vurdu", " Aile meclisi kararıyla zehirlediler", " Defalarca tecavüz ettiler", tüm bu başlıklar ve fotograflar teker teker gelip ağzımın içine geri giriyordu, karnım şiştikçe şişiyor…

- Şişer şişer, kusmak lâzım.

- Nereden bildiniz doktor bey? Sonra tam patlamak üzereyken kusmaya başlıyordum ve kustuğum her harf gidiyor gazetenin üçüncü sayfasındaki yerini alıyordu. Fotoğrafları kusmak daha zordu. Bir den onca jpg uzantılı sayfayı kusmak için de mide lâzımdı hani. Sonra oturup ağlamaya başlıyordum. Ağlaya ağlaya uyandığım çok oldu.

- Ağla ağla, açılırsın.

- Böyle gecelerin sabahında gazeteye gittiğimde yaptığım haberlere başka bir gözle bakar oldum. Kusması kolay olsun diye daha küçük ve fotografı olmayan haberler yapmaya başladım. Takdir edersiniz ki bu durum editörümün hiç hoşuna gitmedi. Notlarım giderek düşmeye başladı.

- Düşer düşer, yükseltmek lâzım.

- Gittikçe haber yapamaz oldum. Tâ ki o güne dek. İstanbul'da aynı anda iki patlama olduğunda, editörüm, gözlerinde o güne dek hiç görmediğim bir pırıltıyla, "gün bugündür" dedi. Ertesi gün gazetenin tamamı üçüncü sayfa gibi çıkacaktı. Bu benim için son şanstı.

- Yapamadım. Ben hayattan kaldım doktor Bey.

- Geçersin geçersin.

diYorum

 

247
Derkenar'da     Google'da   ARA