Çetin Kent
Künye - Çetin Kent, Sarıldım minik teknemin halatına, (2004) Kropi Yayınları, sayfa:55-57
Kasabayı iskelemizde bırakıp, kıyıya paralel olarak kuzeye doğru çıkıyoruz. Pupa seyire dönünce biraz daha rahatlıyoruz, az bir yolumuz kaldı Kaynarpınar'a. Tam günbatımında, arkasını güneşe vermiş bir şehri aramak ne zor. Gideceğiniz yer orada, bilirsiniz, ama ışıklarını aynadan gözünüze muzipçe yansıtan bir çocuk olan güneş, inatla göstermez şehri size.
Gözler kamaşır, kıyıya daha da yaklaşırsınız ve, aniden bir cami kubbesi, birkaç kavak ağacı, üçbeş sandal çıkıverir karşınıza. Gözünüze ayna tutan ufaklık sizi sabırlı olmaya zorlar, son ana kadar göstermez bunları.
Kaynarpınar. Çok uzak değildi ama yakın da değildi. Arabaya atlasan gitsen şuracıkta ama denizden gitmeye kalksan "lodoslazım" bir uzaklıktaydı. Düşlerdeydi. İşi düş olanın mesaisindeydi ve işte onu da gerçeğe yamadık. İdeal düş-gerçek karışımının içine iki tutam Kaynarpınar kattık ve simyacılara nanik yaptık; düşü gerçeğe çevirme formülünü arayan, yolun başındaki bir tür simyacı olarak.
Kasabanın ufacık barınağında yer yok. Hava sertledi iyice, teknelerin arasında sığınacak yer arıyoruz. Önce rahat girilecek yerlere bakıyoruz, yok; sonra B planını uygulamaya karar veriyoruz Tweety'yle. "1,5 metrelik boşluklara bakacaksın." Bu yerlere girebilecek tekne az, yer bulamamışsak bizim için ideal aralar bunlar.
Bol usturmaça takviyesiyle, safları sıklaştıralım aziz cemaat aralıkları. Girmeden önce ilerideki teknede yazlıkçı/balıkçı oldukları belli 4-5 kişilik gruba soruyoruz, şuranın yeri varmı acaba diye. Bir yandan da hava bizi, barınak içinde devamlı tur atmaya zorluyor. Bize 3 tur attırdıktan sonra lütfedip, biz bilmeyiz türünden cevap veriyorlar. Daracık barınak içinde, lodos bizi teknelere sürüklemeden, baş tarafa gidip, demir atıp, bu dar yere girme manevrası; buyrun burdan yakın anları.
Hava kararmak üzere. Birkaç tur daha atıp, bu işi en seri biçimde nasıl yapacağıma dair plan yapıyorum. Önce motoru sabitleyen mandalı açıyorum, yeke böyle ani manevra gerektiren durumlarda çabuk cevap vermiyor, yekeyi ve motoru aynı yöne basmak neredeyse durduğum yerde dönmeyi sağlayabiliyor. (Aman aman tecrübe de edinmişim aman!) İki kişi olsak çocuk oyuncağı ama, oyuncaksız tek "çocuk" başıma biraz zor olacak sanırım.
Ne kadar usturmaçam varsa bağlamış durumda barınağın ortasına kadar gidip, lodos bizi sürüklemeye fırsat bulamadan demiri atıyorum. Dibi bulur bulmaz zincir serilsin diye lodosun kısa süre sürüklemesine izin veriyorum, ardından demir halatı elimde çabucak kıç tarafa geliyorum; motor iskele tornistan, gireceğimiz yerden biraz rüzgaraltına düşmüşüz ama bu iyi bir şey, zincir dipte kavis çizerek serilecek demektir, ağır yolla iki tekne arasına giriyorum. Aralığa girince rüzgarın etkisinden kurtuluyoruz.
Bu arada demir halatına hiç yük bindirmiyorum, zincirlikten gelen halat kamaranın üzerinden, direğin dibinden havuzluğa kadar geliyor, yol aldıkça halatı boşluyorum. Özetle akıllara zarar bir "yalnızlık" hakim demirleme işleminde.
Bizim "bizbilmeyizci" dostlar da işi gücü bıraktı 20 metre öteden izlemedeler, sağolsunlar. Dost dediğim lodos da dalga geçiyor, aşk olsun diyorum ama çok şükür sınav iyi gidiyor. Kıç taraf karaya iyice yaklaşınca motoru durduruyorum. Beton rıhtıma uzanıp kendi koltuğumu kendim alıyorum. (göbeğini kendi kesme hikâyesi) Ve bitirici vuruşu yapmak için başa gidip denizden gelen halatın boşunu alıyorum, oh misler gibi tutmuş canım demirim. Bitti.
Sarılı cenoaya kolumu atıp, bir süre zincirliğin başında çömelmiş vaziyette durum değerlendirmesi yapıyorum. Toplam 2 dakika içinde neler yaptığıma inanamıyorum. Yola çıkmadan söyleseler, saatlerce uğraşırım kesin derdim, ama 2 dakikada ve bu havada ve yardımsız ve bizbilmeyizciler grubunun Orwell'in Big Brother'vari bakışları altında, vaybeee! "Düş" ün güzelliğiyle, gerçeğin zorluğu iyi kaynaştı yahu.
"Yandaki teknenin sahibi generaldir" diyor bizbilmeyizcilerin arasından biri, "Sinirli bir adamdır, teknesi çizilirse filan topuğundan vurur". Bu "akıl dolu" espriye hepsi gülüyor keyifle. Bütün ülkede bir negatif elektrik, üzülüyorum yahu hepimizin haline. "Nedir yani" diyorum, "ben de 'düşişlerinde' müsteşarım, ne olmuş yani generalse?"
Gülmeleri kesiliyor, şimdi biz sessiz kahkahalar atıyoruz içimizden; ben, Tweety ve yalnızlık, üçümüz yani. Bu demirleme işleminin bana verdiği "gazla" gol atamayacağım takım yok bu akşam, gelmeyin üstüme, denizcilik egom şişti de koca usturmaça oldu. Onu koyarım generalle benim tekne arasına hayatta çizilmez. Açıl Kaynarpınar, biz geldik! 1-0 öndeyiz.
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.