Cemil Koçak - 17 Mart 2010
Künye - Künye: Geçmişiniz İtinayla Temizlenir, Cemil Koçak, İletişim Yayınları, 558 sayfa
Öncelikle, geçmişin bugün artık bilinmesi/hatırlanması istenmeyen bazı noktaları tarih sayfalarından tamamen düşü(rülü)yor. Toplum hafızasında yer bulmasına izin verilmek istenmiyor. Hiç araştırılmayan, hiç yazılmayan ve hiç konuşulmayan temâların bu sûretle târihsel geçmiş olmaktan çıka(rıla)bilmesine gayret ediliyor. Bir anlamda üzerinde konuşulmayanın, yaşanmamış olacağına yönelik bir ön kabûlden söz etmek mümkün. Eğer kimse sözünü etmiyor ve kimse hatırlamıyorsa, olanın olmamış gibi kabûl edile(bi)leceği sanılıyor. Bu bakımdan geçmişin yeniden düzenlenmesinde ilk çaba, olmuşu hiç olmamış gibi göstermekten geçiyor. (Sunuş yazısından)
"Fazahat"ın anlamı nedir?
Kaynak Yayınları'na göre, "fazahat"ın Türkçesi, "utanç verici işler, alçaklık" tır. Dolayısıyla Atatürk, Ermeni olaylarıyla ilgili olarak "utanç verici işler, " diyor. "Bugün böyle bir olay yok, ama dün vardı. 1915'de utanç verici bir şey olmuştur ve İtilaf devletleri de zâten bugünden değil; geçmişe âid utanç verici, alçakça işlerden bahsediyorlar, " diyor.
Peki Atatürk'ün bazı sözleri toplumdan bilinçli olarak saklanmış olabilir mi?
Şu olabilir: Atatürk'ün bazı sözleri konjonktüre uygun düşmeyebilir. Biz Atatürk'ü "büyük devlet adamı, büyük kumandan, ulu önder" sıfatlarıyla anıyoruz. Oysa en önemli özelliği olan siyasetçi tarafını unutuyoruz. İsmet Paşa, "Atatürk'ün siyasetçiliği kumandanlığından üstündür, " diyor. (…)
Atatürk'ün Sovyetler Birliği ile ilişkisini ele alın emperyalizme ve kapitalizme karşı çıkan çok Bolşevik, Che Guevera tarzı bir Atatürk kurabilirsiniz kafanızda… Ama aynı Atatürk, câmiden çıkıp Meclis'i açıyor. Meclis Osmalı'da böyle hiç açılmadı.
Atatürk bugün Meclis'i böyle açabilir miydi? Açsaydı ne olurdu?
İrtica denirdi buna…
(Sayfa30)
Atatürkçülük, Atatürk'ün ölümünden sonra mı ortaya çıktı?
Aslında Atatürkçülük diye bir şey yok. Atatürk var. Atatürkçülük diye bir ideoloji hiç bir zaman olmadı. Atatürk'ün aklından bir ideolojik paket hazırlamak hiç geçmedi. Atatürk'ün siyâseti, duruma göre hareket etmek oldu.
(Sayfa31)
Biz Kurtuluş Savaşı'nı kime karşı yaptık?
Mücâdelenin ana hattı, batıda Yunanistan'ın doğuda da Ermenistan'ın ittirilmesidir. Kâzım Karabekir'in ordusu doğuda Ermenilerle savaştı. Osmanlı Ermenileri değil bunlar. Rusya'da Bolşeviklerle de savaşan Beyaz Ordu taraftarı Menşevik Ermeniler bunlar.
Kurtuluş Savaşı üç yıl sürdü ve şehit-yaralı toplam otuz bin kişilik zâyiâtımız oldu. Kurtuluş Savaşı'nın pırıltılı hale getirilmesinin sebebi, Cumhuriyet'e ve Cumhuriyetle birlikte yapılanlara bir meşrûiyet kazandırmak içindir.
(Sayfa35)
Basının değişik köşelerinde de yer alan aktarmaya göre, Recep Zühtü, sevgilisini vurmuş ve öldürmüştü. Ardından Atatürk tarafından kara listeye alınmış ve bir daha onun "yanından bile geçmemiş" ti. İşte o dönem böyleydi! Gerçekten mi?
(Sayfa93)
Elimizde başbakanlık Cumhuriyet Arşivi'inde bulunan bir belge var: Adalet Bakanlığı'nın 17 Şubat 1935 tarihli yazısına göre, R. Zühtü "on yıldan beri beraber yaşadığı Fatma Medine adlı kadını, hakikâti kat'iyetle anlaşılamayan bazı sebepler dolayısıyla 10 Şubat 1935 gecesi Çengelköyü'ünde baş ve bacağından kurşunla" vurmuştu.
(Sayfa94)
R. Zühtü, deli raporu sâyesinde cinayetle yargılanmaktan ve ceza almaktan kurtulmuştu…1935 yılında yapılan seçimde yeniden, ama bu kez Zonguldak'tan milletvekili oldu!
(Sayfa94)
1930'lu yılların ilk yıllarında Dersim bölgesinde (yeni adı ile Tunceli ili) meydana gelen sürekli ve geniş kapsamlı isyanların bastırılmasına yönelik askeri hârekâttan (Dersim Hârekâtı) sonra, 25 Aralık 1935 tarihinde Tunceli Vilâyeti'nin idaresi hakkında Kânun TBMM tarafından kabul edildi.
Yasaya göre; Tunceli Vilayeti'ne ordu ile ilgisi devam etmek üzere ve rütbesi ile ilgili yetkilere sahip olan bir Korgeneral, Vali ve Kumandan olarak atanmaktaydı.
(Sayfa211)
Vali ve Kumandan sıfatını taşıyan kişilerin yetkileri bir hayli genişti: Güvenlik açısından gerekli görürse, vilâyet halkından olan kişileri ve aileleri vilâyet içinde bir yerden bir diğer yere nakletmeye ve bu kişi ve ailelerin vilâyet içinde ikamet etmelerini engellemeye yetkiliydi.
(Sayfa212)
Almanya'da 1935 yılında kabul edilen ırk yasaları sonucunda, bu tarihten itibaren çok sayıda Yahudi, Almanya'dan Türkiye'ye göç edecektir.
Bu yoğun göç karşısında, 1938 yılının hemen başında, Manisa Mebusu Mehmet Sabri Toprak, göçün durdurulmasına ilişkin bir yasa tasarısı hazırlar ve Meclis'e sunar.
Tasarıya göre, Türk vatandaşları, evlerinin dışında, umuma açık yerlerde her zaman Türkçe konuşacaklardı. Tasarı, söz konusu yükümlülüğe uyulmaması halinde ilgilinin bir ilâ yedi gün arasında hapis cezasına çarptırılmasını ve 10 ilâ 100 TL arasında da para cezası ödemesini öngörüyordu.
Tasarıya ilişkin haber, 1 Şubat 1938 tarihinde, Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği'nce Alman Dışişleri Bakanlığı'na da bildirilir… Alman Büyükelçiliği'ne göre, Toprak'ın hazırladığı yasa tasarısı, Türkiye'deki güçlü anti-semitizm eğilimleri için bir ölçüydü. Anti-semitizm, sokaktaki adamın içinde olduğu kadar, eğitim görmüş kişilerin içinde de yaşıyordu.
(Sayfa329)
Ancak Alman Büyükelçiliği Toprak'ın yasa tasarısının geri çekileceğini tahmin ediyordu. Alman Büyükelçiliği'ne göre, tasarı beceriksizce hazırlanmıştı ve bu nedenle de yasalaşması mümkün değildi. Nitekim, gerçekten de tasarı Dışişleri Bakanlığı'ınca geri çekilecektir.
(Sayfa330)
Ancak Alman Büyükelçiliği dahi, Alman Dışişleri Bakanlığı'na yazdığı bir raporda, Türkiye'de bu sırada görülen anti-semitizm eğilimlerinin sadece münferit bazı seslerden ibaret kaldığını ve bir yankı da bulmadığını belirtecektir.
Bununla birlikte, 1942 yılının ilk yarısında Karikatür ve Akbaba gibi bazı mizah dergilerinden seçilmiş bir grup Yahudi düşmanı karikatür Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği'nce derlenerek Berlin'e gönderilir. Türkiye'de savaş koşullarının sonucu olan sıkıntıların suçunun Yahudilere yüklenmekte olduğu gösteren bu karikatürler, Berlin'de olumlu yankı uyandıracaktır.
(Sayfa332)
Siyasi tarihimizde liberal/özgürlükçü bir politik söyleme sahip, ama iktidara erişme şansına sahip olamamış tüm muhalif kişiler, muhalefet grupları/örgütleri, akımları ve hareketleri, belki de iktidara erişme şansına sahip ol(a)madıkları ve kendilerine benzeyen diğerlerinin başına gelen bu felâketten, mutlu bir tesadüf eseri, kurtuldukları için, tarihsel plandaki değerlendirmelerimizde olumlu bir yere oturabiliyorlar.
(Sayfa543)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.