Patronsuz Medya

Sonlar değil, süreçler ve yollar…

Cemil - 20 Mart 2001  


Selâm Eski Dost…

Günün birinde eski bir dosta rastlarsın. Önce heyecanlanır, sevinirsin. Sonra garip bir hüzün kaplar içini. Rastladığın eski dostla "yeni" hiç bir şeyin yoktur artık. Tüm yaşadıkların, dostluğun gibi eskimiştir. Bu eskilik şarapta olduğu gibi olmaz nedense, tam tersi, daha bir buruklaşır eskidikçe. Bu burukluğu kaldırıp, eski lezzeti ararsın, ne yapmalı derken; yeni bir mana katmayı düşünürsün eskiyen dostluğuna. Eğer bu olursa burukluk biraz daha azalır sanki.

Ama bu mana eskiden bağımsız olamaz. Yeni bişey de pat diye olmaz hani. Bu panikle beraber, anı kurtamak için sadece eskiden bahsedeyim dersin, ama eskiyi algılamanız da değişmiştir. Yeni de yoktur şimdi, eski de. Bu kadar yıl kocaman bir hiçlikle mi anlatılacaktır. İşte yine bildik oyununu oynuyordur zaman. Sevineyim mi? Üzüleyim mi? Bilemezsin. Hatta rastlamasa mıydım geçer aklından? Hatta rastlamamayı umarsın bir an. Şaşkınlık daha da büyür. Burada mı rastlayacaktım sana, ne işimiz var burada demek geçer aklından.

Kızdığın nedir ki? Kendinin mi burada oluşu? Yoksa dostunun mu burada oluşudur? Daha da acısı her ikinizin de burada oluşu mudur? Hani bazılarına belli yerlerde rastlayamazsın. Mesela; bir rahibeye randevu evinde, bir ateiste camide rastlanmaz (eğer ayakkabı çalmaya gelmemişse). Bir vejeteryanın kasapta olması anlaşılır değildir. Anlaşılan olan nedir ki bu "post modern" dünyada. Herkesin teslim olma zamanı gelmiştir sanırım. Bu teslimiyeti de manalaştırmak gerekmemektedir. Teslim olmak sürecin sonudur sadece.

Bizi sonlar değil, daha çok süreçler ve yollar ilgilendirmiştir. Bu kadar peşrev yeter sanırım, sadete gelelim. Bir arkadaş oturağında tanıdık bir ismin bu bilişim aleminde yerini aldığını anlatıyorlardı. Zamanında ezbere bildiğim isim, hafızamnın azizliğine uğramış ve sadece tanıdık pozisyonuna itmişti. Önce önemsemediğim bu durumu, çok bildik bir "in" durumu olarak değerlendirip, ilgisizliğimi devam ettiriyordum.

Ama bahsedilen bu tanıdık ismin Hızlı Gazeteci olduğunu anlayınca, şaşkınlıkla panik arası bişey yaşadım. İlk aklıma gelen Déja vu idi. Biraz önce ilgisiz olduğum muhabbete atlayarak detaylar hakkında DGM hakimi gibi bir kaç soruyu ard arda sıraladım. Ve gerekli olan bilgileri aldıktan sonra bu sanal buluşmanın gereği olan bilgisayarın başına geçtim ve ver elini "derkenar.com" …

Bu alemin en sıkı lâfı, hızıdır bilirsin. Sabıra yer yoktur burada, süreçle ilgilenmez kimse. Bir an evvel bitirmek ister. Daha sonra bir hoş seda bile kalmaz. Anlamak yoktur bu alemde. Sevmek yoktur, sevmenin ızdırabı, cefası yoktur. Bunları düşünürken ve sayfa açılırken aklıma; gitmenin inatçı çocuğu, hayatın "melami dervişi", bozkırın "boyalı kuş" u, Nirvanın yol göstericisi, yatma erdeminin yılmaz savunucusu, kedilerin kadim dostu, uslanmaz aşık, çağdaş deli, Babıali'nin aksi çocuğu, hızlı gazeteci, orta gençliğim ve heyecanlarım geldi.

Gitme cesaretini bulmuştuk beraber. Arkamıza bakmamayı sevmiştik, ya da, sen dedikçe seviyorduk. Şimdi bu unuttuklarımızı hatırlayacak mıydım?

Hani biz ki; "alışkanlıların pörsüttüğü asi çocuk" lardık; "hep yokuşlara meylettik, fırtınalarda sınamıştık yelkenlerimizi"; hani biz ki; "kitaplar tarafından yamultulmuş ve yalıtılmış ve estetik zehirlenmesine uğramış" tık.

Hani sen; bir gün "öyle kitaplar" yazacaktın; "birileri de zehirlensin, hayatı didişmekten yorulsun diye" .

Hani bütün beklediklerimiz "bir tekir kedininkinden fazla değil" di.

Hani " çağdaşlığın, bilimden, teknolojiden geçtiği mavalını reddetecektik. Hatta daha da ileri gidip çağdaşlığı da reddetecektik."

Hani "çimenlerin üzerinde malak gibi yatıp, saatin kaç olduğunu merek etmeyecektik."

Ne oldu da olmadı bunlar Hızlı Gazeteci?

Neyse, sayfan açıldı ve yanıtlar olmadığı gibi, sorular daha da çoğalmakta. Eski bir dostun sihirli sözcükleri geldi karşıma. Eski bir sevgiliyi görmenin burukluğu doldu içime. Aslında her şey aynı gibi duruyordu. Ama gazeteyi aldığımda, bulmacanın yanında iki karede olanlardan biraz daha farklıydı sanki. Denenler ve diyen aynıydı belki ama, ruhunda problem vardı. Bir kere kesip saklayamayacaktım. "Print al" denilebilir. Ama aynı şey değil ki, O zaman ben de yazıp çizerim. Dosttan olan yoktu. Yani mailler mektuplarımızın yerini almadığı gibi, maillerin ucu yakılamadığı gibi, printten alınan da olmuyor be Hızlı Gazeteci.

Ama, hayat olanla da yetinmeyi öğretti bize. Diğerlerini hep özleyerek tabi. Burada oluşun hiç olmayışından daha iyidir Hızlı Gazeteci. Şimdi, eski dostluğa yeni mana katıp, eski lezzeti bulmanın yollarını arayacağım. Ama eskiden de bağımsız olmayacağı gibi, eskisi gibi de olmayacağı muhakkak. Neyse, başlangıç ve ilk karşılaşma için bu kadar yeterli sanırım. Seninle nerede olursa olsun karşılaştığıma sevindim. Şimdi eskinin üzerine "yeni" ekleriz de, bir lezzet buluruz belki.

Kal sağlıcakla.

diYorum

 

441
Derkenar'da     Google'da   ARA