Patronsuz Medya

Tartışma ve Çekişme

Arthur Schopenhauer - 1851

Künye - Schopenhauer, Tartışma Sanatının İncelikleri, Say Yayınları, 2012, ikinci basım  


Ne var ki eğer hasmın zekâ anlayış bakımından eksiği varsa ve o bu eksikliğini bilgi edinme ve hakikate ulaşma yönünde samimi bir çabayla dengelemiyorsa durum daha da kötüdür.

Çünkü eğer böyle bir çaba içinde değilse karşılaşacağı en küçük müşkülde kendisini en nazik yerinden incinmiş ve yaralanmış hissedecektir; ve bundan böyle onunla her kim tartışırsa derhal farkına varacak ve dikkat kesilecektir:

"Benim onun aklıyla, fikriyle bir alıp vereceğim yoktur, benim asıl işim onun temel parçasıyla, yani iradesiyledir ve onun için de önemli olan tek şey nihayetinde per fas veya per nefas (öyle ya da böyle, her ne pahasına olursa olsun) galip gelmektir."

Dolayısıyla onun aklı artık sadece ve münhasıran hilelere, düzenbazlıklara ve her türden çirkinliğe yönelir; ve sonunda bunlardan yararlanma yolları kesildiğinde, bu kez de sırf hissettiği aşağılık duygusunun bir ölçüde bedelini ödemek ve tartışanların durumuna ve koşullarına göre fikirlerin çatışmasını daha büyük bir başarı şansına sahip olduğunu umduğu bedenlerin kavga dövüşüne döndürmek için kabalık ve bayağılığa başvurur.

(Sayfa 52, 53)

* * *

Saptırma umumiyetle dürüst olmayan tartışmacılar tarafından (çoğu zaman içgüdüsel) kullanılan hilelerin en gözde ve en bilindik olanıdır. Onlar neredeyse kaçınılmaz olarak başlarının sıkıştığı her yerde hemen saptırmaya başvururlar.

Fakat şimdi inatçılıkla, kendini beğenmişlikle ve namussuzlukla böylesine yakından akraba olan dar kafalılığın ve yetersizliğin sinip pusuya yattığı yerlerin tümünü açığa çıkarmanın hoş bir şey olmadığını görüyorum. Dolayısıyla bu örneklerle yetiniyor ve ayak takımından kimselerle bir tartışmaya girmekten kaçınmanın yukarıda zikredilen sebeplerine daha bir ciddiyetle dönüyorum.

Her halükârda tartışmalar sayesinde bir başkasının kavrayış/anlayış gücünün yardımına koşmaya çalışabiliriz; fakat verdiği cevaplarda bir inatçılık emaresini sezer sezmez tartışmayı orada kesmeliyiz. Çünkü çok geçmeden dürüstlükten uzaklaşıp çirkinleşecektir ve teoride mugalâta yahut lâf cambazlığı olan şey pratikte hakkın önünü bile bile tıkamak, kasıtlı olarak güçlük çıkarmak demektir.

Fakat burada başvurulan hileler lâf cambazlıklarından bile daha ucuz ve kıymetsizdir. Çünkü irade onun rolünü oynamak için anlayış gücünü bunlarla perdeler.

Sonuç her zaman iğrenç ve tiksindiricidir; çünkü pek az şey bile bile yanlış anlayan insanı gözlemlediğimiz zamanki kadar büyük bir öfke ve hiddet uyandırır. Her kim ki hasmının sağlam delil ve temellendirmelerini kabul etmez ya doğrudan zayıf ya da dolaylı olarak kendi iradesinin üstünlüğü ile bastırılarak zayıflamış bir akla sahip olduğunu ele verir.

(Sayfa 61, 62)

* * *

Bir kimse, nesnel olarak doğru/haklı olabilir, ne var ki etrafındakilerin hatta kimi zaman kendi gözünde bile -haklılığıyla bağdaşmayacak- bir konumda kalabilir. Sözgelimi bir iddianın delilini öne sürebilir ve hasmı bu delili çürütebilir ve böylece iddiası, her ne kadar başka deliller olsa da, çürütülmüş görünebilir. (…)

"Bu nasıl oldu?" diye sorulacak olursa: İnsan doğasının doğal kötülüğü/alçaklığı sayesinde derim. Eğer insan doğası alçak değil, bütünüyle yüce ve şerefli olsaydı o zaman her tartışmada hakikati bulup ortaya çıkarmaktan başka bir gayemiz olmazdı; sonunda hakikatin söze açıklayarak başladığımız görüşün mü yoksa hasmımızın görüşünün mü lehine tezahür edeceğine zerre kadar aldırmazdık. Bunu önemsiz veya olsa olsa tali bir mesele olarak görürdük.

Ama her yerde karşılaştığımız üzere esas mesele hep budur. Akli melekelerimiz söz konusu olduğunda bilhassa duyarlı/alıngan olan doğuştan sahip olduğumuz kendini beğenmişliğimiz bırakmaz ki kabul edelim; başlangıçta savunduğumuz görüş yanlış, haklı olan hasmımızdır.

(Sayfa 72, 73)

Yorumlar

Akşam bir kanalda 5 kişinin olduğu bir tartışma programını ilk kez izledim. (Dört Bir Taraf)

4 değil de 2 taraf vardı sadece. İçeriğe değinmeyeceğim ancak küfrederek tv'yi kapatmamın sebebini yazmak istiyorum.

5 kişiden 4'ü konuşurken nema problema. Duyulabilen bir ses düzeyinde, şarlamadan, insan gibi cümlelerle konuşuyorlardı. Tartışma düzeyleri gökdelen yüksekliğindeydi diyelim.

Bir de grubun 5.si vardı ki onun tartışma düzeyi kulübe seviyesindeydi.

Arthur abinin tespitine az bir değişiklikle katılıyorum:

Eğer BAZI insan(ların) da doğası alçak değil, bütünüyle yüce ve şerefli olsaydı o zaman her tartışmada hakikati bulup ortaya çıkarmaktan başka bir gayemiz olmazdı.

Hain Domdom - 28 Mart 2014 (17:00)

diYorum

 

319
Derkenar'da     Google'da   ARA