Derkenar'da sevgili Necdet Şen'e verdiğim yazılı cevaba Şen, bilgi toplumu
nun tanımını yapan, olmaz ise olmazlarını belirleyen bölümlere ve kavramlara kendine çok güvenen ve çok bilen uzman bir tavır ile topyekûn laf salatası
sıfatını uygun bulmasaydı bu yazı yazılmayacaktı.
Şen, yazısında sahven veya iradî olarak yapılmaması gereken bazı yanlışlar yaptığı ve çağ
ı algılayamadığı için bu yazının yazılması da farz oldu. Çünkü sanayi devrimi karşısında iki yy önce yaşananlar, bu gün de Türkiye'ye bilgi çağı karşısında yaşatılmak isteniyordu ve Necdet bu tekerrüre karşı çıkışının bahanesini verdi. Şen cevabında bazı kavramları seçerek diyor ki:
Lâf Salatası: Malzeme:,İnsanı evrensel standartlarda oluşturan, tanımsızlıktan çıkaran güçlü yaptırım,yaşadığımız ışık hızı çağında farklılığını fark etmiş,rasyonel ve dünyayı kavramış bir kapitalist,data'yı knowlodge'a dönüştürüp bir tornavida gibi,unique ve nevi şahsına ait,tırşık çorbası,bıttım sabunu,Divriği Ulu Camii,Endenozya,Fas,Pegasus, kaya tohumutez/antitez,Einstain,her kes,küresel dünyanın ustaları,bilgiyi mobil veya sabit bir lokasyon ile ilişkilendirerek ışığa bindirmek,nettaş,bütünlüğü olan bir yaşam projesi,bir akıncı ordusu gibi 'konwlodge'laşarak,Mannhatten, Paris, Moskova…Yapımı: Malzeme çukur bir kaba tıkıştırılır. Ne kadar müsrifçe kullanılırsa o kadar janjanlı durur.
Besin değeri: Yoktur.
Çok doğru bu kavramların besin değeri yoktur… Ama bilgi
bir iş makinesine dönüşünce karın da doyurur, en güçlü besine de dönüşür. Aynen rakı gibi şişede durduğu gibi durmaz… Eskimekte olan çağ'ın geleneklerine ve alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağılı olmak ya da bir işi yaparken işine aşık olmak bazen insanın çıplak gerçeği görmesine engel olur. Değişimin sorunlarına bu tür bir bakış açısı taşıyan insanlar, yaşadıkları gerçeği (örneğin internet teknolojisi ile yayınlanan Derkenar'ı) sıkı sıkı korurlar. Bilmezler ki, çivi yazısı yazılı kil tabletlerin kullanıldığı tarihten beri, eni boyu ve kalınlığı olan bir medya türü değişiyor… Bu klâsik üç boyut Derkenar'da da adeta alışkanlıkları korur biçimde geçerli ve kullanılıyor. Derkenar kâğıda basılı olsaydı, çok ince bir kâğıda basılmış olacaktı. Şimdi elektronik ortamda kalınlıksız ama sanki kil tablet gibi kullanılıyor. Eni boyu var. Ve neredeyse bedava. Bu haliyle Derkenar insanın bilgiye verdiği yeni misyondan ise çok uzaklarda. Dünya üzerinde iki yy'dır teknolojiyi yaratan uluslar, yaratmayan ulusların gücünün ne kadar olacağını, ne kadar besleneceklerini belirlerler. Az gelişmiş ülkelerin bu tür etkilere açık insan
ları bu durumlarını, imtiyazlı bir kader sanırlar. Hatta içinde bulundukları salata yaptıkları çukur kapla övünürler… Bilmezler ki, sınır tanınmaksızın bilgi çağı birey
i yeni teknolojik ortamda hayal gücünün sınırsızlığı ile baş başa bırakmıştır. Tarihte insan
ın yaratıcılığıyla baş başa kaldığı, böyle bir rol aldığı hiç bir zaman dilimi olmamıştır… Derkenar'da bu nedenle çok önemli değildir ve çok daha geliştirilmeye muhtaçtır…
Dün yani iki yy. önce de böyle bir fırsat olmuştu, bu durum halen de can çekişe çekişe sürüyor: Askeri ve sivil bürokratlar devletin hazinesinden kazanmadıkları ama aldıkları para ile ithal edilen motor ve buhar gücünü arkalarına alarak iktidar olmuşlardı. İnsan
ı, birey
i, girişimci
yi, yok saymışlar ve tahkakurusu gibi ezmek istemişlerdi. Motor
u icat edenler, üretim yapanlar, ölçülebilir tartılabilir, karşılaştırılabilir her değeri yaratanlar, Türkiye'yi bu kanallarla beslemiş ve insan
ın, birey
in bürokratlar
eliyle ezilmesini ve sindirilmesinin ortamını sağlamışlardı. Bu duruma bu günlerde yaygınlaşan adıyla vesayet
rejimi denilmişti… Şimdi hem Türkiye'de vesayetin etkisi bitiyor, hem de bilgi çağı
nın nimetleri bir bir gündeme geliyor… İnsan özgürce kullanıyor. Yani topyekûn dünyayı etkileyen bir fırsat var insanın önünde…
Türkiye'nin siyaseti de bu yolla belirlenmişti. İnsanların (tabi Necdet'in ve Yücel'in de) nasıl düşüneceğini, ne yiyeceğini, nasıl giyineceğini tüm dünyada olduğu gibi o günlerin Türkiye'sinde teknolojiyi ithal eden bürokratların kararları ile belirlemişti… Birey
in, insan
ın yaratıcılığı yoktu, İşin aslı birey
yoktu. Çünkü hepimiz birimiz için, birimiz de hepimiz içindi
. Gitmesek de gelmesek te o köy bizimdi
Ama çağ
ı anlamamanın bir topluma zaman
dışında ne kaybettirdiğini hep beraber Türkiye'de biz gördük, yaşadık. Necdet de, Sabancı da yaşadı, öğrendi… Necdet'in kapitalizm
diye ürküntü ile söz ettiği her şeye kadir kavram, antitezini de eze eze işte böyle sakat doğurdu… Bu tür sakat doğan kendisi bir merkeze de bağlı değişken olan kapitalistin karşısında, Necdet gibi bu tür tevekkül ve tevazu sahibi olmak ne anlama gelir? Tevazu ile terakki arasındaki ilişkide insanın kendine ait hissettiği özü nasıl korunur, gelişmiş ülkenin insana karşı? Kaçış kurtuluş mudur? Kapitalizmin anti tezi benim de bir zamanlar çalıştığım örneğin DİSK gibi kurumlar mıdır, nedir? Gerçek bir bir anti tez nasıl yaratılır? Acımasız üretim süreçleri ile terbiye olmayan, şekillenmeyen, hatta kapitali
olmadan kapitalist ve onun istihdam ettiği işçi
nin önce beyninin, ardından insanlarla ve kurumlarla olan ilişkilerinin nasıl bozulduğunu, deforme olduğunu birlikte iki yy yaşadık ve gördük… Necdet şimdi bismillahirrahmanirahim
kıyılarında. Ama bununla da sorun çözülebilir mi? Sanayi devriminin mantığını iki yy.dır anlamamış bir insan
tipi olmanın kaybettirdiklerinden ders alamamış isek, bilgi çağı
nın niteliklerini algılayamamış olmadan dolayı ne kaybedeceğimizi bilemeyiz. Yaşanan sürece Necdet gibi bakar isek tarih sürekli tekerrür eder, bizde tekerrürü kabul etmiş dolap beygirliğinden kurtulamayız. Bu hal bizi de zaten edilgen iken sürekli edilgenleştirir ve bizde kapitalizme sözde muhalif gibi tavır takınır sadece seyirci gibi bakarız, izleriz. Ben ve benim kuşağımın tercihi irade
nin zorlayıcı ve değiştirici tavrının taklidi olmuştu: Sözde hem kapitalizme hem emperyalizme karşı idik. Necdet'inkinde de değişen bir şey yok. İçine biraz İslâm
karışmış. Yani benim kuşağım yenikti, Necdet de içine İslâm
ı da karışmış olarak yenik… Bu istenmeyen bir durum, çünkü kendisi de derin salata kabının içinde… Kafa karışıklığı dersek kolay olur ama kısmen açıklanır. Çünkü Dünya'nın nereye gittiğinin AKP programının içinde insan
, birey
, bunları içiren sistem nerede? Bu soru cevapsız. Derya içinde yaşayan ama deryayı algılamayan balıklar gibiyiz toplum olarak.
Sorunu ve çağ değişimini algılamadan bu gün olduğu gibi sorunları bebek beyni ile algılamaya götürür bu sonuç bizi. Necdet de salatayı öyle yapmış. Ya da bilgi çağı
nın global standartları olmayan, terakki
yi içselleştirememiş sahte bir terakki
ye veya bir sahte tevekkül
de beni tatmin etmez… Necdet'i bilemem. Türkiye'nin bu tehlikeli sığlığının bedelini İslâmcılar da er geç ödeyeceklerdir. Batıcı lâikler ise üretim biçimi ve ilişkilerinde olup bitenin beyinlerinde içselleştirememenin bedelini iki yy'dır, hiç farkında bile olmamanın bedelini de 60 yıldır iktidar yüzü görmeyerek ödüyorlar. Necdet gibi tavır alanların tavırları ile toplumda sorunlar daha da derinleşir. Necdet'in adından söz ettiği İdris Küçükömer'de bu sanayileşmeyi algılayamama haline düzenin yabancılaşması
demişti ve bir aydın ihaneti olarak görmüştü bu tarihsel süreci… Şimdi bu ihanet, iki yy sonra bilgi çağı
nı anlayamamaktan dolayı, türevini gündeme sokuyor. Necdet de bu gündeme salata
diyor. Bu hal yabancılaşma
nın da yabancılaşması
haline dönüşmek anlamına geliyor. Kapitalistleşme karşısında neleri yapmamak gerektiğini de belirtmişti İdris Bey, ama kimse bunu algılayamadı. Görüyorum ki, Necdet de algılayamamış… Bilgi çağı
uygulamaları ve ekonomik büyüme günümüzde giderek hızlanırken içinde bulunduğumuz ahval ve şerait bu… Bu şerait Kürdü, türkü internet cafelerden fışkıracak milyonlarca insanı toplumun sorunu haline getirecek… Şimdi Necdet ile yaptığımız tartışmanın konusu olan salata
gına getirircesine gündeme gelecek… Necdet o zaman ne yapacak? Bu cümlelerimi kesinlikle umutsuzluk anlamına yorumlamamak gerek, aksine büyük bir umut ışığı gibi kabul görmesini dilerim.
Necdet'in algılaması gibi tür bir algılama olur ise, bu tür algılama önce birey
in ardından toplum
un çağ
karşısında reşit hale gelmesini engeller. Bunun örneğini iki yy'lık batılaşma uygulamasında gördüğümüzü söylemiştik. Batılaşma
tezlerden biri idi, macerasını sivil asker bürokratlar ve günümüzde Atatürkçüler eliyle sivil
i yok ederek, halen de bilgi
yi bilmeden egemen oldular, son demlerini yaşıyorlar. İki yy.dır hem acı biçimde yaşıyorlar, hem da akıllanmıyorlar. Üstelik bir toplum mühendisi olarak tüm topluma teknolojiyi insan
sız çözümler dayatmaya devam ediyorlar… İkinci ciddi tez, İslâmcı düşüncenin liberalizm ile restore edilmesiyle ortaya çıkan uygulaması… Bunun da ciddi bir alternatif oluşturamayacağı ortada. İnsan
a, birey
e bakışı ortada… Onlar da merkezi, antidemokratik topak gücü daha da güçlendiriyor. Toplumu eşit ve reşit insanlar olmaktan çıkarıp, eski model konkav aynanın merkezine yarı bir tanrı yerleştiriyorlar. e-devlet
kuruyorlar. Pür İslâm
ise sistemin ciddi alternatif tezlerinden biri, onun çağı algılayamama özellikleri, İslâm'ı kendi içinde kemikleştirir, sığlaştırır, militanlaştırır. Halbuki İslâm böyle olamaz, varlığını sürdürmemin rasyonel yollarını ve yorumlarını bu çağı yorumlayarak ve anlayarak bulmak rakiplerinden daha başarılı olmak zorundadır. Tabi iddiası sürecek var olacak ve yaşayacak ise. Şu anda iki kutuplu bir Türkiye, aynen huysuz bir çocuk gibi acıkınca ya ağlayan ya da ingaaa ıngeaaaa
diye ses çıkartarak bir sorunu olduğunu anlatma ihtiyacını duyarak tartışıyor. Buna tartışma denir ise, bizim Necdet ile yaşadıklarımız da bu… Bu yöntem bizlere, örneğin bürokratik üniversitelere, gazetecilere, aydınlara daha kolay geliyor. Alıştıkları ve bildikleri sakızı çiğneniyor hep birlikte… Bunun yerine sorunlarını çağın gereklerine uygun olarak standart tanımlı yollar, yöntemler ve kodlar kullanarak tartışma geleneği yok. Birey
çağın gerektirdiği kavramlardan yoksun olunca, geleneği bu özelliği beslemeyince, İslâm'ın de, sosyalizm'in de, liberalizm'nde, kapitalizim'in de tartışmaları kadük kalıyor. Gelişmiyor. Hatta örseleniyor, sakatlanıyor, hatta doğmadan yok oluyor. Türkiye şu anda iki yy'dır yitirdiği birey
ini arıyor. Birey
kendi kendini yeniden inşa etmeye çalışıyor. Bilgi çağı
birey'in yeniden dirilişinin önünde bir imkân olarak duruyor. Tabi birileri çıkıp bu çağ
ın tanımlarını salata
diye derin bir kaba koymayı bırakmaz ise…
Ya da daha bu gibi temel, derin ve köklü sorunlar varken, yetişmiş beyinler bilerek veya bilmeyerek yıllardır türk-kürt
, başörtülü-başörtüsüz
, ilerici-gerici
vb gibi gerçekte toplumda karşılığı olmayan suni sorunların yanı sıra salata
gibi sorunlarla zaman kaybetmiş oluyorlar. Halbuki Necdet'in salata
dediği ışığa binen adamı
yani birey
i ve ve onun özgürlüğünü benimle tartışmasını çok isterdim…
Eğer yazdığım cevap yazısındaki yukarıda salata
başlığı altında alıntılanan tanımlar ve kavramlar Derkenar okurlarının gözü önünde birçok kişinin okuduğu bir ortamda yayınlanmasıydı, ne yapayım Necdet Şen böyle algılıyor
der geçerdim. Bu alıntının, çağı algılayamamanın çarpıcı bir örneği olarak Derkenar'da yayınlanmasından sonra, iş çok önem kazandı. Vicdanımı acıttı. Konu Necdet-Yücel meselesi olmaktan çıktı… Sorun anonimleşti, tabi aynı anda Türkiye'nin ve hatta okurları ile birlikte Derkenar'ın globalleşen dünyaya entegrasyonun sorunlu
bir parçası olmaya başladı… Zaten bu tür konuları tartışmayan ülkede çok az sayıda olan tartışma ortamının daha da sığlaşmaması için var gücümle yazmak sorumluluğunu duydum. Tesellim tartışılan sorunun Türkçe konuşanların da en temel ve ciddi sorunu olması idi ve Türkiye'nin bilişimcilerinin, okumuşlarının bu konuyu bilmeyerek veya kasten hasıraltı ediyor ve bana sonsuz bir itiraz gücü/pası veriyor durumda oluşları idi… Huyum kurusun, bu tür meselelerde de hiç göz yumamam ve susamam. Benim kapitalistlik maceramın neye ve kaç paraya mal olursa olsun, ister alacağını benden almış ama bilerek suskun bilinçli bir işçi, ister alacağını alamamış ama bir gün alacığını tahsil edeceğinden emin bir işçi sorunu olsun bu durum beni yıldıramazdı. Girişimcilik özelliğimin bir gereği idi bu durum… Hele konu çağ
ı yakalama kavgası ise: Cevabım hazır ve sunuyorum. (Necdet alacağını geç aldığını okurlara açıkça yaz bari.)
Necdet'in yazısı da benim de böylece bu konularda söylemek ve anlatmak istediğim acı gerçeklerden beslenen tezlerimin ne kadar gerçek olduğunu açıklamaya yetti. Necdet bile çağı anlamamış birisi gibi davrandı, çünkü yazıma salata
dedi… Necdet böyle dedikten sonra toplumdan bir başka örneğini göstermeme de bir gerek kalmadı. Tez ortada. Böylece Türkçe konuşanların halen de çağ
ı anlamamış olduğu, Necdet ve bilgi toplumu
na yönelik O'nun gibi düşünenlerin -ki bunlar hem İslâmcılar hem batıcılar arasında da pek çoktur. Tümü neredeyse üstelik etkili bilişimcilerdir, üniversitelerde statüleri vardır, yaptıkları iş de yanışla para kazanmaktır. Doğru ve bölüşüldükçe büyüyen, Türkiye'yi dünya ile dünyaya entegre eden sonuçlar yaratıcı bir iş yaparak para kazanmayı amaçlamak gibi bir hedefe de uymaz ürün olarak satılanlar- çağı hiç anlamadıkları gün gibi ortaya çıktı. Çünkü Türkiye'de kurulan her bilgisayar sistemi kendi içinde satana ve satın alana muhkem bir ada
veya kurtarılmış bir bölge, bir kale yaratır. Türkiye'yi 11. yy ve 12. yy Anadolu'su gibi beyliklere benzer şekilde böler. Parçalar. Bu nedenle bir çocuk korkutur gibi 30 yıldır ülkenin birlik ve bütünlüğünü bölme
korkusunun başımıza Demokles'in kılıcı gibi sallandıranlar, Türk-Kürt
çatışmasının gündemde tutanlar aslında bir gerçek gündemi gizleme operasyonu yapmaktadırlar. Necdet de yaptığı salata
tanımı ile bu değirmene su taşır konumuna girer. Bilgi çağı
na girmek adına yapılan yanlışlar, insanı evrensel standartlarda oluşturma, tanımsızlıktan çıkarma
yaşadığımız ışık hızı çağında farklılığını fark etmiş insan oluşturma
, rasyonel ve dünyayı kavramış bir kapitalist
, data'yı knowlodge'a dönüştürüp bir tornavida gibi her insan için kullanılır kılmak
, unique ve nevi şahsına ait olana Manhatten'de piyasa yaptırmak
, tırşık çorbasını ve bıttım sabunu US97'ye göre tanımlamak
, Kürtlere ve Türklere ait her bilgiyi mobil veya sabit bir lokasyon ile ilişkilendirerek ışığa bindirmek
, nettaş
, gibi kavramlar kurulu sistemleri birbiri ile konuşturduğu bilgiyi çoğalttığı gibi dünya bilgisayar sisteminin de bir parçası yapar. Data
veya veri
yi ki her ikiside aynıdır, konwlodge
leştirmez. Son otuz yılda iki ayrı şeritte yan yana yürüyen ve beraberce koşan birisi ülkenin bölünmez bütünlüğü ve birliği
ni tehdit eden Kürt sorunu
, ikincisi de Ülkenin bilgi çağına doğru yol almasına sağlayan Bilgi Çağı Porjeleri
aynı sonuca ulaşmıştır. Birincisi örtücü ve gizleyici bir rol oynamış ama ülkeyi bölememiş, sürekli yüksek ve baskın bir sesle toplumun ahmaklar ve akıllılar diye iki kampa ayrılmasına sebep olmuştur. Ahmakların yarattığı bu baskı ortamında da toplumun global dünya ile entegrasyonunu sağlayacak bilgi çağı
uygulamaları başlatılmış, büyük paralar harcanmıştır. Ama ülke üstelik çağdaşlaşma adına gönüllü harcanan para ile bölünmüş, parçalanmıştır. Bebek beyinli toplum bu ortamda daha da güçlenmiştir. Bu yaratılan ortamdan da bilgi çağına girmek isteyen toplum zarar görmüş ülke fiilen her kurulan özel veya kamu sistemleri ile bölünmüş parçalanmıştır. PKK'nın yapamadığını bilgi çağı uygulamaları başarmıştır. Necdet, Derkenar'da yaptıkları ile kendi gemisinin kaptanı olmak isteyebilir, ama gemide bulunan yolcuların daha çok şeyi bilme ve tartışma hakkını yememek gerekir. Derkenar başta türdeşleri ile hem Türkiye'de hem dünyada karşılaştırılabilir… Sinerji yaratabilir… Bunun için Geoogle'nin yaptığı işi aşmak gereklidir. Derkenara böyle bir bilgi alt yapı kurmak gereklidir.
Derkenar uygulaması bilgi çağı
nın internetteki çivi yazısı gibi çok basit ve ilkel bir uygulamasıdır. Aynen bir bebeğin ingaea ingaa
diyerek süt istemesine benzer. Halbuki yetişkin bir insan Gönen'de, montofon ineğinde sağılmış, yarım yağlı, 25 derece ısıda, ince belli bir bardak ta sunulan süt
diye tanımlar istediği sütü… Anlamsız bir sesle süt istediğini belirtmez. İstediği sütün tanımı bir de kodlar. Gönen'de ineğin yaşadığı coğrafyanın kodunu, yarım yağlı inek sütünün US97'sini, ineğin sahibi Ahmet ustanın İsic Rev 88'ini, yayınlanan yazıların kütüphanecilik kodları ile bütünleştirilmesini sağlar. Bu da ingaaaa
demek yerine global bir Derkenar yaratmak demektir. Böylece insanlığa insan
olmanın minimum katısı sağlanmış olur.
Bu konu uzun ve çok derin konu…
Eğer sen ve Derkenar okurları ve karşıt görüşlü tanımadığımız dostlar bir bahar mevsimi çayırlar çimenler üzerinde el ele tutuşan çocuklar gibi lay lay lam diye seke seke bu konuyu, bıttım sabunu
nun serencamını, Divriği Ulu Cami
ni, keşkek
i tartışmak ve ışığa bindirerek konuyu genişletmek isterler ise ben varım… İşçisinin bile hakkını yerken, korkan ve düşünen vahşi kapitalist biri olarak bu konudaki karşıt düşüncelerimi yazar ve bilgi çağının hakkını veririm… Böylece bilgi çağı
na giriyoruz, batılılaşıyoruz, çağdaşlaşıyoruz, modernizeyi uyguluyoruz, e-devlet kuruyoruz diye milyarlarca dolar harcamanın ne menem bir iş olduğunu hiç olmaz ise yakından tanımış oluruz. Konya Ovasına 5 milyar adet her biri 50 yaşında ama her biri bir saksı içinde 10-15 metre yüksekliğinde dev kayın ağaçlarını saksılarıyla birlikte koysak, Konya Ovası karlı kayın ormanı olur mu Necdet?
diye sorarak bu yazıyı bitirelim ve ve okuyucuların tepkilerini bekliyelim?
Yücel Bey okuyucuların tepkilerini bekleyerek bitirmiş yazısını: Ben bir şey demek istemiyorum:)
Vahap Demir - 14 Temmuz 2011 (10:48)
Salatayı tenzih ediyorum.
Necdet - 14 Temmuz 2011 (21:53)
Modacılara acırım bazen. O inanılmaz hayal güçlerine, insanı hayretlere düşüren yaratıcılıklarına rağmen, ellerinde insan adına tek bir malzeme vardır: İki elli, iki ayaklı, ağız yapısı, burun şekli, kulak çapı üç milyon yıldır neredeyse aynı kalmış kaskatı bir cisim. Mümkün olsaydı da bu şekli birazcık değiştirebilselerdi o zaman seyreylerdik eğlenceyi.
İlahi Necdet Bey. Millet bu dotcom işinden ne paralar götürdü siz hâlâ, şu köşeye şöyle şık bir artı işareti koyayım, arkasına da bir java scripti kondurayım, basınca font büyüyüversin, vatandaşın gözü bozulmasın
diye kendinizi paralıyorsunuz.
Bence Sayın Yaman haklı. Biraz çağa ayak uydurmalısınız. Meselâ kenara bir My Derkenar
butonu koymalısınız öncelikle. Öyle önüne gelen siteye girip yazı yorum yazmamalı. Sonra her yazının bir ISBN numarası olmalı. Amazon'la falan anlaşabilirsiniz. İnsanlar istedikleri yazıyı belli bir ücret karşılığı ipad'lerine indirebilmeli. Onca el emeği göz nuru yazıyı çiziyi bedavadan herkese açmak da neyin nesi.
Bu arada sitenin İngilizce, Fransızca ve Almanca versiyonları da olmalı. Malûm arkasından ittirmeyince bu globalleşme şeysi bir türlü yürümüyor.
Ha bir de sayfalarda çok boşluk var. İnsan yazıları okurken kenarlarda yanıp sönen bir şeyler olmayınca okuduğunu tam anlayamıyor. Aklınızda olsun.
Yanlış anlamayın Sayın Yaman. Çağı geriden takip ettiğimiz için biz de tweeter yerine üç boyutlu internet programı Derkenar'la gideriyoruz hacetimizi.
Yalçın Şahin - 15 Temmuz 2011 (12:00)
İnatla sonuna kadar okudum Yücel Bey'in yazısını, bir şey anlamadım, eminim benim eksikliğimdir. Anlayanlar açıklayıversin bir zahmet.
Sadi Akgül - 18 Temmuz 2011 (00:27)
Yücel Bey, yazdıklarınızın anlaşılmaması için çok uğraştığınıza eminim. İnternet sitelerinden apartılan bilgi de ancak bu kadar olur. Bence siz yazmayı bir tarafa bırakıp, şiddetli biçimde kendinizi okumaya verin. Karlı kayın ormanına gelince, güzelim şiiri kötü emellerinize alet etmeseydiniz keşke
. Ne demişti Lenin? Kötü örnek, örnek olmaz.
Levent Bozkurt - 5 Ağustos 2011 (20:09)
Allah kimseyi kendini böyle savunmak durumunda bırakmasın. Amin.
Saim Yardımcı - 23 Temmuz 2012 (13:22)
Yazının anlamsızlığından dolayı yarıda kestim. Az daha başıma ağrılar giriyordu. Bir insan kendisini neden bu kadar yormaya çalışır ki? Yazık olmuş harcanan zamana. Levent beyin dediği gibi önce okumak, okumak ve çok okumak.
Saim Yardımcı - 23 Temmuz 2012 (13:57)
Güzel paylaşım teşekkürler.
Seo - 24 Temmuz 2012 (22:07)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.