Patronsuz Medya

Anneme meyhane işlettiğimi söylemeyin, o beni proletarya ihtilâlcisi sanıyor

Necdet Şen - 14 Nisan 2002  


Yoo, bi dakka, "bu ülkeye solcuların hiç bir faydası dokunmadı" demeyin, alınırım.

Tamam, bazı konularda epey kalın kafalı, hele teorik konularda son derece ezberci, dogmatik ve yaratıcılıktan uzak olabiliriz ama yine de biz Türk solcuları iki konuda memlekette iz bırakan işlere imza attık:

1. Mağlubiyet türküleri.

2. Meyhane işletmeciliği.

Tamam, anlatıyorum…

Dumanlı meyhaneler, yarı karanlık barlar

İçinde bol miktarda "umut, kelepçe, zindan, Nurhak, mapus, cenderme, dabanca, helâ, namlu, kavga, barut, gardaş, yoldaş, Dersim, Mahir, Hüseyin, Ulaş, Deniz, vay beni, vah bana, öldüm, yaralandım, coplandım, güneş topladım, gardaşım duymadı, mazmahordan öte, hey özgürlük" ve benzeri hamasî sözler ve bol kepçe bağlama, cura, org solosu bulunan rock tınılı bir türkü çalınırsa kulağınıza, bilin ki, oralarda bir yerde basık tavanlı, duvarlarında kilim ve tahta kaşık asılı bir "türkü bar" ya da "türkülü meyhane" vardır.

O meyhaneleri mutlaka ama mutlaka vaktiyle bildiri dağıtırken, kantin basarken ya da duvarlara "kahrolsun emperyalizm", "halklara özgürlük" falan yazarken derdest edilip içeri tıkılmış ve herkesle birlikte üç beş sene yatıp öğrenim hayatı sekteye uğramış ve bu yüzden meslek sahibi olamamış (ya da olmuş ama moralman tutunamamış) birileri işletir.

Vaktiyle komünist partisi ya da yeraltı örgütü yöneticiliği yapmış ya da cilt cilt kitaplar yazmış adamlardan tutun da, baro başkanlarına, eski gazetecilere, tiyatroculara, 1402'lik profesörlere kadar türlü çeşitli eski tüfek vardır bu meyhane-bar işleticilerinin arasında. Onlar kanaatkâr ve namuslu insanlar oldukları için, gözlerini yükseklere dikmemiş, holding patronlarına, plaza lordlarına yalakalık yapacak kadar omurgasızlaşmamış, devlet dairelerine ya da üniversitelere de zaten sokulmadıkları için, anca kendi cemaatlerine içki ve türkü satabilecekleri yas tutma, toplu ağlama mekânları açabilmişlerdir.

Bu toplu ağlaşma mekânlarıdır ki, toplumsal kültürümüzde hiç de hafife alınmayacak bir derinlik ve ağırlığa sahiptir. Nasıl Rum rebetikoları hazin bir kopuşun ve dışlanmanın birikimini yürek acıtan türkülere dökebildiyse, Türkiye solu da Eylül darbesi karşısında aldığı mağlubiyetin travmasını en güzel bu varoş türküleriyle dışa vurmuştur. O türküler anca bu meyhanelerde ve barlarda soluk alabilecek bir alan bulabilmiştir kendisine.

Biraz Güney Amerika esintileri, biraz senfoni tınısı, bolca Anadolu ve tabii ki azıcık da marş kokan, ama yine de kendi dilini el yordamıyla bulup kendi mecrasında ilerleyen gürül gürül bir sestir bu mağlubiyet türküleri. Müzik piyasasındaki tekelleşmeye rağmen (bazen de o tekeller vasıtasıyla) var olabilmiştir bu müzik türü.

Oralarda, basık tavanlı, penceresiz barlarda ve duman altı meyhanelerde birileri taa en baştan kaybedilmiş bir "kavga" için şunca yıldır yas tutup duruyorsa ve bundan (belki de) zevk alıyorsa kime ne? Onlar bu toplumun gidişatına ayak uyduramıyorlar, belki gündüzleri sevemedikleri işyerlerinde, içlerine sindiremedikleri işlere talim ederek üç beş kuruş rakı parası denkleştiriyor ve ancak akşamları bu karanlık duman altı izbelerde, hemcinsleriyle hep bir ağızdan "kardeşin duymaz, eloğlu duyar" türküsünü söyleyerekten ve gecenin ilerleyen saatlerinde kalkıp hep birlikte halay çekerekten, tek tek basaraktan, bade süzerekten rahatlayabiliyorlarsa, sana ne zararı var?

Yok, yok amaaaa…

"Birader, hesap… Neee? Bu ne lan?"

Hah, işte, zurnanın zırt dediği yer de tam burası oluyor.

Bizim mağlûp proletarya devrimcisinin meyhanesinde de aynı kol gibi kazık. Hooop, nooluyoruz birader? Hani sen karşıydın sömürüye talana? Hani gündüzden telefon edip çağırmıştın hepimizi, "yahu özledim, gelin iki tek atalım, lâflayalım" diye? İşte geldik, cemaat olduk şurada, yedik içtik, "umut, zindan, kol böreği" muhabbeti yaptık. Bu kadar söğüşlemenin alemi var mı şimdi giderayak?

Maalesef eşyanın tabiatı bu yoldaş. Marks efendi hazretleri de buyurmamış mı "nasıl yaşarsan öyle düşünürsün" diye? Şimdi de genel sekreter yoldaş yazar kasanın ardına geçeli beri, dükkân kirası, götürü vergi, haldeki roka fiyatı, garsoniye, haydariye, şakşuka ve dahî bu akşamki hasılatın neredeyse tamamının ertesi günkü iaşe gideriyle başa baş örtüştüğünü gördükte, hiddet eyleyüp "Ulan hasılat şu, mesarif bu ve gün geçmiyor ki her ikisi yekdiğerini sıfırlamasın! Hani benim kendi aydınlık yarınlarım için üreteceğim artı değer?" diye sormayacak mı? Soracak.

Bunu soracak da, hesap pusulasına fazladan bir sıfır daha eklemeyecek mi?

Naapsın adam sen bütün akşam bir tek beyaz peyniri didikleyip erimiş buzları yağ tabakası gibi rakının üzerinde yüzüp duran tek kadehi elinin içinde çevire çevire hafiften karta kaçmış eski bacıları nasıl götürsem hesabı yaptınsa? Sana ucuz hesap yazdı diye, dükkân sahibi de kiradan indirim mi yapacak ay sonunda? Yooo! O zaman, madem girdin o kapıdan, bu hesap da sana köküne kadar girecek arkadaşım! Ne lâgalûga ediyorsun? Maddenin tabiatıdır bu. Diyalektik bir olgu. Kim öğretti diyalektiği sana vaktiyle?

Seni kazıklamayacak da Sakıp Sabancı'yı mı kazıklayacak eski yoldaşın? Her bakkal kendi mahallesine satacak kendi bakliyat ürünlerini. Türkü barlarında ve entel meyhanelerinde de mağlûp solcular kertiklenir, annadın mı?

Sol Pazar

Rahmetli Fikret Kızılok'tan duymuştum bu sözü ilk kez. Sanırım bir de şarkı yazmıştı bu adı taşıyan. Sözlerini hatırlamıyorum, ama ne demek istediğini iyi anladığımı sanıyorum.

Bu ülkede (mağlup ya da yoksul) şu kadar solcu var mıdır arkadaş?

Vardır.

Peki bunlar müzik dinler mi arkadaş?

Evet.

Bunlar, kaset, kitap, gazete, sinema bileti, şu bu alır mı arkadaş?

E, haliyle.

Bu malların da bir fiyatı var mıdır arkadaş?

Vardır tabii ki.

Peki içinde "deniz, mahir, zindan, özgürlük, karlı kayın ormanı, samsun asfaltı, arda boyları, bitez yalısı, kızıldere, metris, yürek, kürek ve börek sözleri ve dahî bol kepçe bağlama, flüt soloları olan türkülerin de alıcısı var mıdır?

Vardır herhal.

Peki, bu ülkede Marksist olmak riskli ama Lâik olmak güvenli ise ve eski mağlûp solcuları "lâik" bir cemaatin içinde eritmeye soyunmuş yazarların kitapları satılır mı?

Eyvallah, imza günlerinde önlerinde pide kuyruğu gibi kuyruklar oluşur.

Tamam, anlaştık birader. Hesaptan yüzde beş indiriyoruz. Müessesenin ikramı.

Hadi şimdi hep beraber

"Şu sılanıııın ufaaaak tefeeek yollaaarıııı!
Ağrıdan sızıııdaannn tutmaaazzz elleeeriiiii!
Tepeden tırnaaaağaaaa otuzbiiirrr günleeriii!
Yiğiidiiim assslaaanııım, buuurda yaaatııyoooorrrr!"

Yarın akşam gene gel yoldaş. Biz hepimiz burdayız.

Yorumlar

İçindeki başarabileceği en küçük belki de en az umudu barındıran bir düşünce için ömrünü tüketmiş, salt çoğunluğa başkaldırmayı göze alarak bildiği yoldan şaşmayan bu insanlara hayran olmamak çok zor. Düşmanın bile olsalar.

Hayran - 18 Temmuz 2010 (10:35)

bende bir meyane işletmecisisi olarak yazınızı okumaktan kıvanç duydum. bizim meslekde her çeşit insana raslanır, sarhoşu vardır ayyaşı vardır kaybedeni vardır hatta delirip sonradan bidaha akıllananmışı vardır. sektörümüzün sorunlarına ışık tutan yeni yazılar yazmanız dileğiyle. saygılar.

Şükran Borucu - 28 Eylül 2013 (22:36)

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

67
Derkenar'da     Google'da   ARA