Patronsuz Medya

Lucy Abla sorularımızı cevaplıyor

Elif Vural - 22 Haziran 2009  


Hiç beklemiyordum, bir anda karşıma çıktı. Büyülenmiştim, Lucy karşımda duruyordu. Kemiklerinin %40'ı bulunmuş, 105 cm. boyunda bir insan-kadın. Dört milyon yaşında, ilk ayağa kalkıp yürümeye başlayanlardan biri, çook uzak akrabam, hemcinsim. İnsanı insan yapan genetik kodların yazılmaya başladığı ilk defter.

Gerçekten heyecan vericiydi, uzun insanlık tarihinin en eski parçasıyla karşılaşmak. Önceden planlanmamış, Paris'teki iki toplantı arasına sıkıştırılmış müze ziyaretiydi. Unutamadığım bir anı oldu. Aslında, Etiyopya'da bir müzede olması gereken Lucy'yi dünya turuna çıkarmışlar. O da Paris'te karşıma çıkıvermişti. İşte öyle aniden, hem de müzelerinin çoğunda, İngilizce açıklamalar koymaya zahmet etmeyen Fransızlara içimden saydırarak dolaşırken. Çok heyecan vericiydi, Fransızlara gıcık olmayı filân unutuvermiştim.

Bu ufacık insan-kadınla, ne çok benzerliğimiz var. O da benim gibi, beslenmeye, barınmaya dair endişeleri oldu, zaman zaman çok korktu. Anne oldu, tıpatıp benim gibi davrandı yavrularına. O da bir sosyal grubun içinde yaşadı ve aslında pekâlâ şimdikine benzer bir işbirliği içinde hayatını sürdürdü. Asıl erkeklerle olan meseleleri bizimkine çok benziyor ama bu konuya birazdan daha ayrıntılı bakacağız.

Bütün canlı türlerinde var olan en temel içgüdü, hayatta kalmak ve üremek. Richard Dawkins'in meşhur bencil gen teorisinde bahsettiği, bütün canlıların kendi genlerini mümkün olan en fazla sayıda çoğaltma ve yayma eğilimi, tüm doğal hayatı biçimlendirdiği gibi diğer primatların ve insanoğlunun yaşadığı sosyal hayatın kurallarını da büyük ölçüde belirliyor.

İş hayatından, modern savaşlara, tüketim eğilimlerimizden, beslenme tercihlerimize kadar, farkında olmasak da genetik mirasımızın, kulaklarımıza fısıldadıklarını dinliyoruz ve uyguluyoruz.

Şimdi artık, meselenin en soslu kısmına gelebiliriz. Evet, aşk hayatımız da Lucy'ninkine benziyor. Lucy, aşk kelimesini bilmiyordu ve ona yüklenen anlamlara yabancıydı ama birlikte olacağımız erkeği tamamen Lucy ile aynı kriterlere göre seçiyoruz. Yine aynı şekilde onları aldatıyoruz, aldatılıyoruz. İnanması zor ama kıskançlık konusunda bile görüşlerimiz aynı onunla. O da erkeğinden sadakat, anlayış ve destek bekliyor bizim gibi.

Bütün bunların ardında, tek bir temel içgüdü var: En sağlıklı, dayanıklı genlerimizi gelecek kuşaklara aktarma ihtimali en yüksek olan bebeklere sahip olabilmek.

Lucy, bir yaşam koçu, evlilik danışmanı, ilişkiler uzmanı olduğunu iddia ediyor. Modern hayatın ve tabii romantizmin kaldırdığı toz dumandan etkilenmediği için kadın-erkek meselelerine daha net ve açık bakabildiğini iddia ediyor.

Dört milyon yıllık tecrübe konuşuyor, işte buyurun:

* * *

Lucy ablacığım…

İki aydır bir gençle görüşüyoruz. Çok dürüst, saygılı bir genç, fakat inanılmaz derecede kıskanç. Giydiğim kıyafetten, arkadaşlarıma kadar her şeye karışıyor, gözü her an üzerimde. Çok seviyorum ama bu huyu beni çok bunaltıyor. Ne yapacağımı şaşırdım.

* * *

Sevgili kızım…

Erkeklerin çoğunda bu huy var maalesef. Ama onları da anlamak lâzım, buna mecburlar, çünkü böyle davranmalarının sebebi yine biziz.

Güzel kızım, şimdi bizim gebeliğe hazır olduğumuz periyod dışarıdan bakınca anlaşılmıyor ya, bu yüzden eğer seninle çiftleşmeye niyetlenmişse her an göz hapsinde tutmak ihtiyacı hissediyor. Ne zaman gebe kalacağımız belli değil ki, adamlar her şeyden kıllanıyorlar haklı olarak. Mesela bizim akrabalar var, iki ayak üzerinde yürüme meselesi yüzünden aramız açıldı, pek görüşmüyoruz ya neyse, onlarda çiftleşmeye hazır olan dişi bonobo maymunlarının poposu kıpkırmızı oluyor, erkekler kozlarını o sırada paylaşıyorlar. Kızışma zamanı geçince herkes rahat, kimse kimseye karışmıyor, hangi ağaçta uyudun, muzunu kimle paylaştın diyen yok. Ama ne yapacaksın, kaç milyon yıllık huy, en kıskanç olup, diğerlerine göz açtırmayanların soyundan geliyor senin delikanlı da.

* * *

Ablacığım…

Üç yıldır nişanlıyım. Başlangıçta nişanlımla birbirimizi deliler gibi aşıktık. En az mesaj çektiğimiz zaman bile günde 50 mesajı bulurdu. Fakat son günlerde aramıza bir soğukluk girdi. Başka birisi olduğundan şüpheleniyorum. Bana karşı davranışları değişti. Eskiden sevgi dolu olan adam gitti, bambaşka biri geldi, artık onu tanıyamıyorum. Gerçek yüzünü göstermeye başladı. Ne dersin, bu ilişki düzelir mi? Bir ömür birlikte olmak için yola çıkacağız sonuçta. Çok endişeliyim ablacığım.

* * *

Kızcağızım…

Sizin bu aşk dediğiniz durum, zaten ancak üç yıl sürer, bunu da herkes bilir. Bebek yapmak dokuz ay, ondan sonra, bebeğin arkandan yürüyerek seninle yiyecek aramaya gelecek kadar büyümesi, aşağı yukarı 24 ay, işte sana üç yıl, ondan sonra birbirinize ihtiyacınız yok. Biz milyonlarca yıl böyle yaptık. Beyin kimyasalları, bu süreye ayarlanmış bi kere n'apıcan. Şimdi, siz istiyorsunuz ki, ölene kadar beraber olalım, çocukların mürüvvetini de görelim bilmem ne. Yine sizin tercihiniz tabi, bir şey diyemem ama bu genetik mirasla zor be güzelim. Biliyorum sen diyeceksin ki, üç yıl yetmez, biz bu çocukları 20 küsur yıl bakıp büyütüp okutmazsak, nasıl bizim genleri bir sonraki nesle aktaracak -pardon- evlenip yuva kuracaklar. Sen de haklısın ne diyeyim.

* * *

Lucy abla…

Benim derdim çok büyük, kimselere açamadığım derdime çare olursan minnettar kalacağım. Ablacığım, kocam hemen her gün münasebette bulunmak istiyor. Bıktım artık, onu kırmamak için hep bahaneler bulmaya çalışıyorum, ama olmuyor. Aslında bende bir sorun yok, frijit filân değilim, kocamı da seviyorum, ama o çok üstüme geliyor, beni firijit olmakla suçluyor. Yuvam dağılacak diye korkuyorum.

* * *

Bak kızım…

Bir kere şunu bilmen lâzım: Erkekler, bu konularda bizden çok farklıdır. Sayısal olarak üreme yetenekleri bizden çok fazladır ve bunu da sonuna kadar kullanmak isterler. Bir grup şapşalın bizim buralardan göçüp şimdi sizin Avrupa dediğiniz yere kadar gittiklerinde sayılarının birkaç düzineye kadar azaldığını biliyor muydun? O kadar uzağa gitmeyin demiştik halbuki. O gruptaki erkekler bu işlere bu kadar meraklı olmasaydı, şimdi hiç biriniz yoktunuz.

Önce kendine karşı dürüst ol yavrucuğum. Yuvam dağılırsa diye korkuyorsun. Seni korkutan kocanın dışarıda seks araması değil, başka dişinin peşinden gidip seni ve yavrunu ihmal etme ihtimalidir. Biz kadınların en büyük derdi, her zaman bu olmuştur zaten. Seni anlıyorum yavrucuğum.

* * *

Lucy abla…

Bana pek kadınların derdine çare oluyorsunuz gibi gelmedi. Hatta açıkça, erkeklerin tarafını tuttuğunuzu düşünüyorum. Biz maymun değiliz sonuçta. Erkeklerin vahşiliklerini, ihanetlerini, seks düşkünlüklerini, "doğaldır içgüdüdür" deyip sineye çekmek zorunda mıyız?

* * *

Sevgili kızım…

Bana gelen mektuplar ve dertler çoğunlukla kadın okuyucularımdan geldiği için, sende böyle bir izlenim uyanmış olabilir. Ben sadece, erkeklerin davranışlarının ardındaki en temel dürtüleri anlamanızı sağlamaya çalışıyorum. Çünkü birbirini anlamak, doğru iletişimin en önemli ve birinci adımıdır.

Çok nadir de olsa erkek okuyucularımdan da mektup geliyor. Eskiden bunun bu köşeye yazmayı bir kadın davranışı olarak gördükleri için yazmadıklarını sanırdım. Fakat şimdi anlıyorum ki, onların kafalarında daha az soru var. Galiba, en temel içgüdülerini, romantizm, aşk gibi soslara çok fazla bulamadan muhafaza ettikleri için bu konuda daha az dertleri var. Aşık olmuyorlar mı, oluyorlar. En güzel aşk şiirlerini, şarkılarını da onlar yazıyorlar. Ama beyinlerinin bir köşesinde, nakaratı "seks seks seks" olan orijinal beste sürekli ve ölünceye kadar çalıyor; meselenin özünden uzağa hiç bir zaman savrulmadıkları için çelişkili durumlara düşmüyorlar fazlaca.

* * *

Lucy'nin bakış açısından (*) halimiz aşağı yukarı böyle. Bunları bildikten sonra, bir daha romantik bir akşam yemeğinde çalan müzikle kendimizden geçebilir miyiz artık? Ya da delice bir yıldırım aşkına tutulduğumuzu sanırken, bağışıklık sistemi bizimkiyle birleşince, en sağlıklı ve hastalıklara karşı dayanıklı bebekleri doğuracağımızı, kokusundan tanıdığımız erkeği seçtiğimizi bilmek -şaka değil, bunu destekleyen deneyler var- hayatımızdaki en tatlı heyecanı elimizden almayacak mı? Zengin koca peşindeki kadınlara küçümseyerek bakamayacak mıyız peki? "İçgüdülerine uygun davranıyorlar, Lucy de kendi ve yavruları için en güvenli ortamı sağlayacak erkeği bulmaya çalışıyordu" deyip geçecek miyiz?

Buradan sonra konu gittikçe çetrefil bir hal alıyor. Davranışlarımızı belirleyen içgüdüleri tanımakta bilmekte fayda var, buna itirazımız yok. Ama aşkı, romantizmi bütün o tatlı heyecanları, yürek çarpıntılarını, hasretleri, kavuşmaları, hatta ayrılık gözyaşlarını ve bütün bu duyguları anlatmaya adanmış, onca edebiyat, sinema, müzik eserini hayatımızdan çıkaracak mıyız? Şarkılardan fal tutmak da mı yok artık, daha neler? Kusura bakma ama, bizim beynimiz seninkinden yaklaşık iki misli büyük, daha karmaşık, ve daha gelişmiş. Senin kuru içgüdülerin bizi kesmez. Kültür, sanat ve ahlâk bir arada, ancak aklımızı başımızda tutabiliyor.

Kusura bakma Lucy, biz senin gibi yaşayamayız. Eririz, biteriz, ruhumuz kararır, hayattan zevk alamayız. Hem nereden biliyorsun bakalım, biz de dört milyon yıl sonraki torunlarımızın gen harita metot defterine yazmaya başladık belki de. Ne sevmeyi ne de sevilmeyi beceremeyenlerin esamisi bile okunmayacak gelecekte. Kadınlar giderek daha bağımsız ve özgür olacakları için de sadakat ve kıskançlığın sayfasında kesin bazı değişiklikler düşünüyoruz. Erkek rekabetini de törpülemeye çalışıyoruz bir yandan.

Gülme, bugün için bütün dünya birbirinin boğazına sarılmış gibi görünebilir ama milyon yıllardan bahsediyoruz, vaktimiz var. Rekabet duygusuyla gözü kararmış saldırgan ve zengin erkeklere değil, zeki ve barış yanlısı erkeklere âşık olacağız ve gelecek nesillere onların döllerini aktaracağız. Fettan, servet avcısı ve kurnaz kadınları değil, çocuklarını sevgi ve bilgelikle büyütecek kadınları, tutku ile sevecek erkekler.

Olur mu olur, neden olmasın? Nasıl ki, ayağa kalkıp ellerimizi kullanmaya başladığımız anda, bütün bir gezegenin kaderini değiştirdik, şimdi vardığımız yerde durup bekleyecek halimiz yok. Bu arada bir yol kazası olup da dünyayı başımıza yıkmazsak, yola devam.

* * *

Meraklısına not: Lucy aracılığıyla ifade edilen fikirlerin kaynağı, Robert Winston'un "Human Instinct" (2003, Transworld Publishers) kitabı ve aynı isimli BBC belgeselidir.

Yorumlar

Çiftleşmeye hazır olan dişi bonobo maymunlarının poposu kıpkırmızı oluyor, erkek mesajı alıp gereğini yapıyor…

İlginçtir, insanlarda da çiftleşmeye hazır dişilerin dudakları kıpkırmızı oluyor. Fallik görünüşlü rujların çantadan çıkarılıp kedi pipisi gibi kınından dışarı uğratılaraktan dudaklara sıvandığı anlara dikkat: Bu anlar, çoğunlukla yabancı erkeklerin görüş zaviyesine girildiği anlar. O rujlar kocalar için değil, "diğer herifler" için kullanılıyor.

Demek ki, bir başka içgüdü daha var ve kadınlara "gördüğün tüm yabancı erkeklere çiftleşme çağrısı yap; ama aynı zamanda öyle yapmamış gibi yap" diyor.

Bunu genlerle açıklamaya çalışmıyorum. Antropolojiyle morfolojiyle seksolojiyle de. Sanırım bu çağrı genlerden değil, kültürümüzün (ecnebî olanının) hiç susmayan fısıltısından geliyor.

O halde sormak lâzım: Bu kültür kadınlara neden ısrarla "kesintisiz çiftleşme çağrısı yap, eli artır, erkekleri kızıştır, sonra suyu yokuşa sür" diye telkinde bulunuyor?

Çükmunt Froyt - 25 Haziran 2009 (11:42)

diYorum

 

Elif Vural neler yazdı?

66
Derkenar'da     Google'da   ARA