Patronsuz Medya

Soba nasıl yakılır?

Ali Türkan - 14 Şubat 2004  


İnsan gece üçte uyanır mı be! Sabah desen sabah değil, gece desen gece değil; bi garip zaman.

Yatakta bi süre sırt üstü yattım. Yok, iyice kaçtı uykum. Kalkıp sobaya baktım. Külle örtülmüş, birkaç parça bi şeyler vardı. Eşeledim, odun falan koydum, güçlendirdim alevi. Kömürü de basınca, mis gibi yanmaya başladı gene.

Sonunda, sobaların çalışma prensibini çözdüm. Şöyle oluyor: Şimdi, kocaman bi metal yığını var evin bir yerinde. Malum, iletken oluyor bunlar. Önce, içine yanıcı bi madde koyulup bi güzel o metal ısıtılıyor. Sonra da yanıcı maddenin eriyip yok olmaması için de önlem alınıyor. Bu önlem de, o yanıcı madde duman salmayı bıraktığı (yani kömürler kor olduğu) andan itibaren, sobanın bütün deliklerini kapatmaktan ibaret. Maksat, kömürler "geçmesin" ve o metal sıcak kalsın.

Aslında, şunu anladım: Evi ısıtan kömür değil, soba (pantalonu gösteren de ütü değil). Özen de kömüre değil, sobaya gösterilmeli. Soba ısınacak ve sıcak kalacak ki, ev de ısınsın.

Şimdi iki dakikada yazıyorum ama bunu anlayabilmek için, bir haftayı o sobanın karşısında geçirdim ben. Otuz dokuz yıl da önüne koy, yap hesabını işte.

Einstein da fermuarın nasıl çalıştığını anlayamamış bir türlü (lâf aramızda, okuldaki lâkabım Zweistein'dı bi zamanlar).

Kaç kişi biliyor gaz lâmbasının çalışma prensibini? Çayın lezzetli olması için, suyun neden kaynar kaynamaz ocaktan alınması gerektiğini? Fahriye ablanın neden Erzincan'a gelin gittiğini?

Böyle "basit" düzenekleri bile anlamaya mecalimiz ve isteğimiz yokken çoğu zaman, nasıl oluyor da yaşamımızda hiç sınamadığımız duyguların sonuçlarıyla bir şeyler yapan insanları yargılıyoruz?

Hiç işkence görmemiş biri, işkencede "çözüleni" nasıl yargılayabilir? Anneliği, babalığı bilmeyenler, nasıl olur da bu konuda ahkâm kesebilir? Yüzde yüz ampirik şeyler de var hayatta. Ancak, deneme-yanılma yoluyla öğrenilmesi mümkün olan şeyler. Aşk böyle. Vatan hasreti de böyle bir şey. Yedi sekiz yıl doğup büyüdüğün yerleri görmemenin ne demek olduğunu, ancak bunu çekenler bilir.

İnsan, soba kadar basit bir "düzeneğe" sahip olsaydı keşke. Beş dakikada -ya da benim gibi bir haftada- çözerdik ve hiç sorun olmazdı belki.

Birini tanırız. Çoğu zaman ilk, hadi biraz iyi niyetliysek, üçüncü görüşümüzde hakkında bir yargıya varırız.

Bu kadar kolay mı gerçekten?

Ya o insan, biz tanıdığımızda, hayatının en zor günlerini geçiriyorsa ve beğenmediğimiz o davranış biçimi, bir yardım feryadıysa. Ya o sıralar o da kırılmışsa ve aksiliğinin böyle bir nedeni varsa. İnancını yitirmek üzereyse meselâ ve tutunacak bir şeyler aranıyorsa. Gördüğümüz o insanın toplamı değil de, önemsiz ve belki onun da -aslında- onaylamadığı bir kısmıysa.

Yıllar önce, adamın birine tekme tokat girişmiştim sokak ortasında. Sekiz dokuz yaşlarında bir oğlan çocuğunu dövüyordu kıyasıya. Ordan tesadüfen geçen bir ekip arabasındaki polisler aldı adamı elimden. Adam hem davacı olmadı, hem de teşekkür etti bana. "Siz yetişmeseydiniz, az daha öldürüyordum oğlumu" dedi bir de.

"Yavşak" deyip geçtim birkaç gün. Sonra meraklandım işte ve kavga ettiğimiz o sokakta, adama rastlayana kadar arandım.

İşsizmiş. Cebinde beş mark parası varmış o gün. Yiyecek bir şey almak için bir markete girmişler, çocuk tutturmuş "şunu isterim" diye.

"İstediğini alsam, evdekiler aç kalacaktı o gün, mecburen yiyecek aldım ve ağlamasına aldırmadan çıktık marketten. Yolda da susmadı ve sokağa uzanıp 'eve gitmiycem işte' diye tutturdu. Ne söylediysem kâr etmedi. O güne kadar fiske vurmamıştım. Yerden kalksın diye bi tane vurdum. Sonra bi tane daha. Bi tane daha… Sonra ne olduğunu ben de anlayamadım. O ağlayıp feryat ettikçe, basıyordum tekmeyi, tokadı. Cinnet geçirmişim sokak ortasında" mealinde bir şeyler söyleyerek anlatmıştı ne olup bittiğini.

O adama o gün neler olduğunu, ancak yıllar sonra bir gün, benim büyük kızı pataklamamak için evden koşarak kaçtığımda ve öfkemi çıkarmak için, yoldan geçen üç kişinin üstüne "ne bakıyonuz lan!" diye hönkürerek yürüyüp temiz bi sopa yediğimde anlayabildim (yaaa, bööle şeyler de yapar insan).

Demem o ki: İlle yargılamak gerekiyorsa, önce anlamak ve anlamanın da öyle kolay bir şey olmadığını bilmek gerek.

Anlayamadığım için sobayı kalaylarmışım. Alt tarafı soba ve şuncağız şeyin nasıl çalıştığını anlayabilmek için bile, bir hafta gitti. Anlamaya çabalayan, küfrü bırakıyor önce.

En "basit" insan bile, tek cümleye, hele "dönek" türünden tek kelimeye sığan bir varlık değil.

"Yassı" bir adam değildi Cem Karaca. Geldiği yerlere, hayatına bakınca, anlayabilmek de her babayiğidin harcı değilmiş gibi geliyor bana.

Allah rahmet eylesin.

diYorum

 

Ali Türkan neler yazdı?

54
Derkenar'da     Google'da   ARA