Patronsuz Medya

Sözcüklerin gotik mimarı

Steteskop - Temmuz-Ağustos 1996  


Stetoskop bu sayıdan itibaren sanat ve düşünce dünyasından yazar, çizer, müzisyen, ressam, edebiyatçı, şair, prodüktör, tiyatrocu veya sinemacı bir konuğu sayfalarında ağırlamaktan onur duyacak. Onlar ile icra-i sanatları üzerine nevi şahsına münhasır sohbetler yapacak.

Bu sayıdaki konuğumuz kendi türünde tek olan ünlü çizgili romancı Necdet ŞEN. Onu Cumhuriyet Gazetesindeki çizgi romanı Hızlı Gazeteci ile tanıdık. Daha sonra kendine özgü üslubu ve kalitesinde Değişim Rüzgârı ile Hürriyet'te izlemeye devam ediyoruz. Necdet Şen, "medyatik olmak" istemeyen, sözcüklerden yapılar kuran, yazılarını çizgilerinden önde gören bir çizgili romancı (dikkat, çizgi romancı değil). Çizgileri ona göre anlatımları süsleyen, iletişimi pekiştiren, ironiyi, tecaül-ü arifi, mecazı daha iyi hissettiren görsel efektler…

Önceki deneyimlerinden yola çıkarak biyolojik yaşı, resmi egitimi, genetik ve coğrafi kökeni, çayı kaç şekerli içtigi gibi klasik röportaj sorularını cevaplamayacagını söyledi. Bunun üzerine soru cevaptan çok tam bir sohbet şeklinde gelişen görüşmemizde N.Ş'in inanılmaz derecede samimi, dogal ve dostça davranması üzerine Hürriyet Plaza'nın 3. katındaki odasında iki saatten fazla bir süre konuk edildik. Bu görüşmeyi aktarıyoruz.

STETOSKOP : Mesleki alt yapı oluşumu kişisel mi sadece?

N.Ş : Ben bunu bir meslek olarak görmüyorum. Çizgi romancılık benim var olmak için yaptıgım iş, hayat ile ilişki kurma biçimim çizgi roman. Başlangıçtan beri yaşantımı çizgi roman çizerek kazandım.

STETOSKOP : Pekala, yaptıgınız iş olarak soralım. Çizgi romancılıgın alt yapısını nasıl oluşturdunuz?

N.Ş : Tommiks okuyarak. Yani dedim, yapayım böyle bir şeyler, ama Türkiye'de geçsin, Türkçe olsun diye. Ben de bütün çocuklar gibi çizgi roman okuyordum. Çok seviyordum. Ve karar verdim, yapmalıyım ama dedim, benim hayatım bunların içinde olmalı. Hayat derken, özel hayat degil. Yaşadıgım çevre, sosyal hayat. Tabii bir de resim yapma kabiliyetim varmış. Sanırım dil olayı ile ilgili bir kabiliyetim de varmış. Aslında en önernlisi, sevgi ilişkisi. Sözcüklere aşık bir insanım. Çok seviyorum. Kelimeleri evirip çevirmeyi çok seviyorum. Onlardan yapılar kurmayı çok seviyorum.

STETOSKOP : Biraz, metin resmi eziyor gibi geliyor bazı zamanlarda?

N.Ş : Gerçekten en çok metinleri içimden gelerek yazıyorum. Resim belki de bunu sadece betlmlemek için kullandıgım bir araç. Resim de bir şeyler anlatıyor ama, kendimi yazar olarak görmüyorum. Benimki çizgi roman değil, çizgili roman.

STETOSKOP : Gözlem ve detay görme yeteneginiz var. Bu kadar ayrıntılı ve detaylı olarak yazmanızda, günlük hayattan mı etkileniyorsunuz, yoksa çok renkli bir hayatınız var da bir çok degişik çevreye girip çıkıyorsunuz?

N.Ş : Hiç alakası yok. O kadar yalıtılmış bir yaşam sürüyorum ki, hayatımın çogu kimseyle görüşmeyerek, çogunlukla da geceleri burada geçiyor. Evimde de öyle. Pek kimse gelmez. Kırk yılda bir kapım çalındıgında şaşırırım. Hani deniz fenerinde yaşayan adam diye bir şey kullanıyorum ya, o adam benim aslında. Daha dogrusu, kendini deniz fenerine kapatmış adam. Mesela, benimle tanışmak isteyen insanlardan kaçarım, ürkerim. Topluma mal olmak, popüler olmaktan çok ürken bir insanım. Çünkü onun getirdigi yükler var. Ben onlara uymak istemiyorum.
STETOSKOP : Bir de teknik olarak "mecaz"ı çizgide kullanıyorsunuz. Mesela, gazetecinin yüzüne maske tutması, kıza kızdıgında kızın yüzünün çirkinleşmesi. Bunu teknik olarak mı anlıyorsunuz, öyle mi hoşunuza gidiyor?

N.Ş : Tamamen o anda içimden öyle geliyor. Benim çizgi romanı üretme şeklim tamamen caz müziği gibidir. Yani belli bir tema üzerine doğaçlama yapıyorum. Maske tutma olayı mesela, hemen aklıma geldi ve hoşuma gitti, o anda çizdim. Konu bazen kafamda oluyor. Çogu zaman hayatın içinde yaşar gibi, oradan çıkıyor. Bir şey tasarlamam gerekmiyor. Tasarlarsam, Cumhuriyet'teki hikâyelerim gibi çok uzun şeyler tasarlıyorum. Yani 200 gün içinde ele alınan temayı bilebilirim. Bu da uzun bir süre. Ama şimdi artık, 200 günlük konuyu yazmayı, bunu sürdürmeyi sıkıcı buluyorum. Nedense son 10 yılda, her an gidecekmişim gibi bir ruh hali içindeyim.

Benim için çizgi roman yapmak bir anlamda kendimi gerçekleştirdigim, yani, iyi ki bunu yapıyorum, hayatla baglantımı sağlamlaştırıyorum diye düşündügüm bir şey. Tabii ki her günkü yazdıgım bir gün öncekinden iyi olsun diyorum. Performans eşit olmuyor her zaman. Fakat benim kaygım her gün yazdıklarımı milim milim yükseltmek. Ustalaştıkça iş kolaylaşmıyor, zorlaşıyor.

STETOSKOP : Hızlı'nın kendine yönelik eleştirileri var. Paylaşmayı bilmemek gibi, sevmemek gibi. Sadece sevgili anlamında degil.

N.Ş : Hayır, bilmemek degil sevmemek diyelim.

STETOSKOP : Sevmemek mi? Ama bilmemek gibi algılanmasının sebebi şu. Yani çok olumsuzluk yaşamış gibi, sanki sütten agzı yanar gibi davranıyor.

N.Ş : Sonuçta onu çizen benim, o lâflar benim lâflarım. Aslına bakarsanız geçmişime baktıgımda pek olumsuzluk yaşamadım, aksine şımartılarak büyüdüm. Özetle, Hızlı çok olumsuzluklar yaşamış da o yüzden böyle korku içinde değil. Aslında bu korku, yaşadıgı şeylerde degil, bunu çizen adamın kendi paranoyası. Kötümser bir insanım galiba. Tabii bu da yazdıklanma ve çizdiklerime yansıyor. Bakın inandıgım bir şey var. Ben insanların beyin ve vücut kimyaları oldugunu düşünüyorum. Bu kimyaların aynı ortam ve aynı aileden çıktıgı halde degişik karakterler oluşturabilecegini düşünüyorum.

STETOSKOP : Bizim gördügümüze göre Hızlı'nın kedisi, kasetleri ve sırt çantası var. Bunlarla yaşıyor. Biraz dünyanın dışında yaşıyor gibi. Bize göre paylaşmak istemiyor bazı şeyleri. İnsani yaklaşımda insanlara bizce onunla aynı olmamak hakkını da vermeli diye düşünüyoruz.

N.Ş : Şimdi ben belki yaşım ilerledigi için tutucu bir insan olmaya başladım. Ama insanlar tabii ki başka başka insanlardır. Fakat bazı degerler vardır onlan degiştiremezsiniz.

STETOSKOP : Bir de "Hızlı"nın kadınlara bakış açısı sorunu var?

N.Ş : Nasıl? (O sırada N.Ş'in kız arkadaşları odaya giriyor ve tekrar görüşme sevincini belirten rutin ifa ediliyor). Ha ne demiştik.O konuyu sonra ayrıca konuşsak (gülüşmeler).

Bu konuda ve daha birçok konularda görüşüp konuşuyoruz. Arada "bey" deme resmiyetini bırakmamızı istiyor. Yazımızın iyi olacagını umdugunu söyleyerek olumlu yaklaşımı ve peşin kredisiyle bizi avlıyor. Onun bu iyiniyet dilegıne, yani emanete ters düşmemek için yazıya dikkat etmek zorunda kalacagız…

Teşekkür edip onu çay içmeye dergimize davet ediyor ve oradan ayrılıyoruz.

diYorum

 

72
Derkenar'da     Google'da   ARA