Patronsuz Medya

Minik kedi Minnoş

Öncül - 7 Ağustos 2001  


Bir, sabah, uyanıp, evinizin, içinde, yavru, kedi, ile, karşılaştınız mı?

Biz karşılaştık.

O zamanlar ben lise tahsilime devam etmekteyim. Evin nüfusu 7, rakım 1 m… Kardeşlerimin 3'ü benden daha küçük, (yekün 5 kardeşiz) öteki de benden bir yaş büyük ablam. Ve ikisi de benden epey büyük olan annem ile babam…

Evimiz, küçük, bahçeli bir ev. Yaz ayları… Kapı-pencere açık atıyoruz. (demek ki o zaman hırsızlık olayları yokmuş… Hayret?)

Evin en erken kalkanı benim. O nedenle de, gece meydana gelen gelişmelerden en önce benim haberim oluyor.

O sabah çok ince tonda bir "miyaaavvv" sesi ile uyanıyorum… Odanın içinde, orta yerde bir kedi dolanıp duruyor. Ne çok küçük, ne de çok büyük. Tam sevilecek kıvamda!

Hani olur ya… Beyaz, turuncu ve siyah renklerin kendi dağınıklığında serpiştirildiği desende bir kedi.

Çok şirin…

Beni izleyen dakikalarda kardeşlerim uyanıyor… Özellikle küçük kardeşlerim bayılıyorlar bu davetsiz misafire. Bir küçük yumak bulunup getiriliyor, atılıyor minik kedinin önüne… Bu kedilerin iki "yumuşak karnı" var herhalde! Biri fare, ötekisi yumak. Görünce kendilerinden geçiyorlar.

Minik kedi, deliler gibi oynuyor yumakla! Ve her hareketi ile daha da şirinleşiyor, daha da güzelleşiyor… Kalbimize tırnaklarını daha bir geçiriyor. Geçiriyor ki, söküp atamayalım oradan onu! (bence bu kediler çok sinsi, kurnaz ve de içten pazarlıklı!…)

Derken ev ahalisinin tamamı, yeni güne ve yeni kediye merhaba diyor.

Annem görür görmez kızmaya başlıyor! "Atın onu dışarı! Pis midir, arı mıdır!"

Tipik çocuk mızırdanmaları, "n'oooooooluuuur!…" yalvarmaları…

Sanki az önce bağırıp-çağıran kendisi değilmiş gibi… Annem bir kaba süt koyup getiriyor… "acıkmıştır yavrucak yazık. Içsin."

Kediciğin evde kalması garantiye binince, isim arayışları başlıyor.

En küçük kardeşim, "minnoş" diyor… Anında kabul görüyor bu isim.

Ve… Minnoş, ailemizin 8. Ferdi olarak nüfus kütüğüne kaydını yaptırıyor minik patileri ve doyumsuz şirinliği ile.

Gündüz, gece… Artık her anımız minnoş'un şirinlikleri ile dolu.

"minnoş aşağı, minnoş yukarı"

"minnoş şunu yaptı, minnoş bunu yaptı"

Ve en çok da, geceleri evimizin bahçesindeki lambaya gelen gece kelebeklerini avlamasına bayılıyoruz. Bir oraya zıplıyor, bir buraya… Ve yakalıyor da hınzır!

Kendisini sevdiriyor, çok sevdiriyor… Ama kesinlikle kucağa alınmaktan hoşlanmıyor! Kendi halinde, özgür, bağımsız, müstakil bir kedi!

Söylemeyi unuttum. Minnoş dişi bir kedi.

Gün geliyor… Minnoş bir mart ayından, karnında bebelerle çıkıyor. Çok seviniyoruz!

"minnoş'un yavruları olacak!"

Bir sabah, annemin sinirli bağırıp-çağırmaları ile uyanıyoruz. Annemin kirli çamaşırları koyduğu selenin içi minnoş'a doğum kliniği olmuş. Kirli çamaşırlar daha da kirli artık! Hem de nasıl! Iyyyyk!

Minnoş doğuruyor. Biri siyah beyaz, ikisi kendi renginde 3 yavru. Ama minnoş, özgür ya! Özgürlüğünden yavruları için bile taviz vermiyor. Bakmıyor yavrularına. Çok geçmiyor, yavrular ölüyor.

Minnoş, karlı dağdan serin! Sanki o çocuklar onun değil!

Ben ve kardeşlerim ziyadesi ile üzülüyoruz. Ama en çok da annem! "ana yüreği" işte. Biliyor yavrunun ne demek olduğunu. Minnoş'a çok kızıyor. Ama… Her şeye karşın, sevmeye devam ediyor. "ana yüreği" dedim ya!

Minnoş çok temiz, minnoş çok uslu! Hiç bir yeri kirletmiyor, açıkta yemek görse gidip dokunmuyor…

Onu çok seviyoruz.

Ve…

Bir gün minnoş'u göremiyoruz evde.

Ertesi gün de…

Ertesi gün de…

Ve diğer günler de.

Minnoş, geldiği gibi gidiyor. Bize bir "miyav" bile demeden.

Bu da bir minnoş öyküsü.

Güzel günler herkese.

diYorum

 

61
Derkenar'da     Google'da   ARA