Geleneksel toplumda insanlar mahalle baskısı altında büyür. Normaldir. Hatta bir bakıma iyi ki öyle olur. O sayede insan içinde yaşadığı toplumla arasında oluşabilecek çatışma noktalarını törpüler.
Geleneksel toplumda sadece hısım akraba öğretmen değil, konu komşu bakkal çakkal da uyarabilir hatalı davranan yeni yetmeyi.
Hatta bazen uyarmakla yetinmez, gider ailesine şikâyet eder.
Doğası gereği ilkel benliğiyle toplum hayatı arasındaki sınırı tam olarak çizemeyen çocuk, öğüt ala azarlana öğrenir kendini çevreleyen toplumun yazıya dökülmemiş göreneğini.
O görenek binlerce yıldan beri süregelen kesintisiz bir ilişki pratiğiyle edinilmiş, daha da gelişmeye açık olan deneyimlerin özüdür.
İnsanların ıvır zıvır nedenlerle kanlı bıçaklı olması bu sayede önlenir. Kişinin yok yere incitici durumlara düşmesine engel olacak yol yordam böyle böyle kazanılır.
Ayıplanma ve cezalandırılma korkusu, niyeti olmayanı bile ister istemez daha kibar yapar başkalarına karşı.
* * *
İnternet, yukarıda basitçe tarif etmeye çalıştığım toplumsal dokuda beklenmedik bir hava boşluğu gibi belirdi.
Bir yanıyla insanlığın hizmetindeki muazzam bir gelişme. Eyvallah. Ama diğer yanıyla barbarlığın kol gezdiği kanunsuz bir belde. İnternet hem o hem o.
Ayak altında dolanmasınlar diye önlerine bilgisayar konup odalarına tıkıştırılmış çocuklar, bu nesneyi kullanmasını bilmediği gibi merak bile etmeyen yetişkinlerin denetiminden uzak kurtarılmış bir bölgeye sahip oldular.
Öyle bir bölge ki, dilediğin gibi bağırabilir sövebilir çalabilir tahrip edebilir saygısız ve hoyrat davranabilirsin.
Denetim yok. Kınama yok. Ceza yok. Neler yapıp ettiğinden haberdar olan bir büyüğün de yok. Sınırsız bir özgürlük ve kırıp dökme ortamı.
Ama tek bir şartı var: Gerçek kimliğini gizleyecek bir takma ad (nickname) edineceksin. Tercihan İngilizce olacak.
* * *
Bir tık ileriye gittiğimizde, yani bugün, artık sadece yeni yetmeler değil, onların anne ve babaları da interneti şaşılası ve zincirden boşanmış bir görgüsüzlükle kullanıyor.
Takma adlar arkasında gizlenen bir sürü kişi, kendini ya hiç tanıtmayarak ya dakasten yanlış tanıtarak, normal bir toplumda kolay kolay cesaret edemeyecekleri işlere kalkışabiliyorlar.
İnsanları kulaklarından tutup kodese atabilen yargıçların savcıların polis şeflerinin bile bazen internette işlenen olmadık suçların zanlısı olarak yakalanıp kodese tıkıldıklarını okuyabiliyoruz.
Evli erkekler ve kadınlar kendilerini bekâr diye tanıtıp kaçamak ilişkiler arayabiliyorlar internette.
Yetişkinler çocuk, çocuklar yetişkin diye tanıtabiliyorlar kendilerini.
İnsanlar tanımadıkları kişilerin bilgisayarlarını ya daelektronik posta hesaplarını yasa dışı yollardan ihlâl ve suistimal edebiliyor.
Bacak kadar çocuklar çok ciddi devlet kuruluşlarının bilgisayarlarına sızabiliyor, bankaları soyabiliyor, sistemleri çökertebiliyor.
Bir yanıyla uçsuz bucaksız bir kütüphane internet. Kendini geliştirmek isteyen için devasa bir okul.
Diğer yanıyla insanların kötü niyetleri oranında güç kazandıkları çivisi çıkmış bir sahipsiz ülke.
Burada artık mahalle baskısı ve o sayede oluşacak ortaklaşa yaşama kültürü para etmiyor. Bazen kendi adını bile yanlışsız yazamayan birileri koyabiliyor o semtin kurallarını.
Sorumluluk duygusuyla yayın yapan siteler üç beş kitap kurdu dışında pek fazla kişinin ilgisini çekmezken, ilkel içgüdüleri gıdıklayan siteler birer toplumsal fenomene dönüşebiliyorlar.
* * *
Bu olgu, adına Nickname Demokrasisi diyebileceğimiz yeni bir ilişki modeli üretiyor.
Kötülüğe vize çıkartan bir serbestlik anlamına geliyor bu.
Kullanıcıların bir e posta adresi vererek üye olabilecekleri web sitelerinde orman kanununa benzer tuhaf bir yasa hüküm sürüyor. Takma adlar ve karnaval maskeleri arkasında gizlenme olanağı bulan birileri, her türlü göreneğe, terbiyeye, ahlâkî ve vicdanî kaygıya boş vererek içlerinde ukte kalmış ne varsa ortaya dökebiliyorlar. Hiç bir sorumluluk almadan hem de.
* * *
İnsanoğlu, yaptıklarının yanına kâr kalacağı inancına kapıldığında korkunç işler yapabilir. Ama olağan koşullarda içindeki kötücül eğilimleri toplum baskısıyla derinlerde gizler. Ancak denetimsiz ve kaotik ortamlarda açığa çıkar bu eğilimler.
Bunu şimdi ben diyorum ama zamanında Erich Fromm da söylemiş.
* * *
Yazılı basında, televizyonda, internette kendi adıyla ve açık kimliğiyle yer alan geleneksel yazar, dolaşıma soktuğu her sözü doğal olarak okurun ve yasanın denetimine de açmış olur. Dolayısıyla yazdıklarından etkilenebilecek herkese karşı hesap verme konumundadır.
Ama Nickname Demokrasisi'nin geçerli olduğu bulanık ortamlarda böyle bir denetimin tam olarak nasıl yapılabileceği bugün için belirsiz.
Bu belirsizlik, ucunun nereye varabileceği pek kestirilemeyen bir güvenlik açığı anlamına da geliyor. Karanlıkta at oynatanlar için aydınlık tarafta duranlar açık birer hedef.
Ortak akıldan yoksun ve onun denetiminden tamamen bağımsız bu karanlık alanı sorun olarak algılıyorsak, çözüm için somut adımlar atmamız gerekiyor.
Yasaklayıcı politikaların bu sorunu çözemeyeceği ayan beyan ortada. Asıl yapılması gereken, internet yayıncılığının tümüyle aydınlık alana taşınıp halihazırdaki kanunsuz belde görünümünden çıkarılması.
Bu süreç ancak internetteki aklı başındaki insanların yaratacakları beyin fırtınasıyla başlayabilir.
Derkenar'ın bazı şirketlerin bilgisayarlarında filtrelendiğini zaman zaman ben de işitiyorum.
İşin komiği, bu şirketlerin kıymetli bilgisayarlarında yukarıda sözü edilen kanalizasyon sitelerin ya da tepeden tırnağa götbaş resimleriyle dolu gazete sitelerinin filtrelenmiyor oluşu.
Derkenar'ı bu pornografik sitelerden bile daha sakıncalı yapan şeyin ne olduğunu ekmek musaf çarpsın ki bilemiyorum.
Beni daha da çok şaşırtan şey, Derkenar'ı aslında okumak isteyip
de şirket filtreliyor diye okumaktan vazgeçen seçkin zevat. İnanmayanlar çıkabilir ama Derkenar'ın Yazarlar bölümünde bile var bunlardan mebzul miktarda.
Madem şirket bu siteyi filtrelemiş, o zaman ben de bakmayayım bari
diyebilen bir zihin dünyasını ne kadar ıkınırsam ıkınayım anlamam mümkün olamıyor.
Büdütör - 24 Aralık 2009 (23:31)
Şirketlerin Derkenar'ı filtrelemesi kendileri bakımından gayet anlaşılabilir bir durum. Ancak işyeri yasağını evine de taşıyan şahıslara ne demeli, bilemedim. Okumadan yazmak kimlere yaraşır, onu da diyemedim. Ama enteresan bir tecrübe olmalı, tecrübe edenlerin mebzul miktarda olması ise hayrete şayan ve de akıllara seza.
Candan Dinç - 23 Şubat 2010 (15:34)
Yazıda ve kimi yorumlarda genel olarak ekşi sözlük sitesi ve benzerlerinin kastedildiğini farzederek bir sözlük yazarı olarak cevap vereyim.
Ekşi sözlük Türkiye'den internet ortamına yapılmış en büyük özgün katkıdır. Aranan bilgiyi çöplerin arasından ayıklamak gerekse de tartışmasız en zengin ve önemsenen içerik ekşi sözlüktür. Bilgiler kullanıcılar tarafından girildiği ve hiç kimseyle bir çıkar ilişkisi olmadığı için internette bulabileceğiniz en tarafsız kaynaktır.
Ekşi sözlük ekonomik olarak bağımsızdır. İnternette en pahalı reklam mecralarından biri olduğu halde reklamverenlere çok katı kurallar uygular. Okuyucu reklam temasını kolayca kapatabilir, reklam için açılan başlığa istediği şeyi yazabilir. Örneğin bir çuval para verip reklamını yaptığınız bir parfüm girisinin (entry) altına berbat bir koku, sakın almayın
diye yazılabilir, bu yazıyı sildiremezsiniz.
Politik konularda da bence yasal sınırlarda (denetleme ve tekziplerle uğraşan avukatları var) başka yerde eşi olmayan bir rahatlık mevcut. Atatürk, peygamber veya başka bir konuda sınırları zorlayan tanımlar ve espriler rahatça yapılıyor.
İnternette herkes istediğini yazabilir, hakaret edenin yanına kar kalır
diye bir durum yoktur. Rumuz (nickname) kullanmanın amacı elbette yazarın kimlik bilgilerini üçüncü şahıslardan gizlemektir, ama iş ciddiye binerse ve bir suç işlenmişse polis yazarı rahatça bulabilir. Bu açıdan Necdet Bey'in nickname demokrasisi diye eleştirdiği şey aslında modern dünyada bireyi güçlülere karşı koruyan yararlı bir sistem.
Mehmet Kılınç - 13 Nisan 2010 (01:13)
Ekşi Sözlük, darphane gibi para basan bir şirket, bir reklam panosudur. Sapına kadar ticarîdir ve sapına kadar egemenlerin kontrolü altındadır. Orada sadece avukat tutacak parası olmayan mazlumlara özgürce
sinkaf edilir.
Sitenin şu aralar önceki yıllara göre daha az küfür ve hakaret içeriyor olmasının bir topyekûn olgunlaşma değil, sadece bu darphanenin bir süreliğine de olsa kapatılmasının doğuracağı kâr/zarar hesabı olduğunu, sadece enayiler bilmiyor.
Sayfaya dön bebeğim
diye bir buton koyup tıklatarak reklamları -o session (oturum) için- saklamanın da site açısından küçük bir teknik
ödülü varmış gibi görünüyor: Bu sayede sayfaların tıklanma sayısı gerçeğinin iki katına çıkmış oluyor. Çünkü bu link tıklanınca açılan reklamsız
sayfa, tarayıcı tarafından yeni bir sayfa olarak algılanıyor. (Sitenin sayacı ve reklamverene gösterilen tıklanma raporları nasıl çalışıyor, onu bilemem tabii.)
Ayrıca, açılan sayfada yine reklam oluyor. Onu da no kitty
kulakçığını tıklayarak kapatabiliyorsun ama zaten diğer sitelerde yayınlanan reklamların da kapatma kulakçığı yok mu? Bunun neresi özgürlük?
Biraz banal kaçacak ama bu, bir tecavüzcünün kurbanına iş işten geçtikten sonra istersen geri çekebilirim
demesi gibi abuk bir şey değil mi?
Bir parfüm girişinin altına 'berbat bir koku, sakın almayın' diye yazılabilir
olmasını özgürlükle karıştırmak da ironik değil mi?
Bu reklam panosuna kargacık burgacık bir şeyler karalayan insanların kendilerine yazar
demesi, hakeza, komik değil mi?
Eğer kütlenin büyük oluşu bir büyüklük
göstergesi ise, kutlarım, en yakın rakibiniz Yakacık Çöplüğü.
Ha, bir de yorumun sonundaki nickname demokrasisi diye eleştirdiği(m) şey(in) aslında modern dünyada bireyi güçlülere karşı koruyan yararlı bir sistem
sözüne de koptum doğrusu. Aklıma her nedense Mustafa Topaloğlu'nun bir elektronik cihaz reklamında kullanma kılavuzuna bakıp hımm, faydalı bir eser
deyişi geldi.
Tabii siz de Ekşi Holding için faydalı
diyorsanız, öyledir. En azından şirketin patronu açısından öyle olduğu kesin; manda kasa Mercedes'le geziyor ve şu an itibariyle Porche'si olmadığı için de -şakacıktan- hayıflanıyor.
Sahi, bu arada, bu çuvalla para sirkülasyonunda siz değerli yazar
lara da pay veriliyor mu, onu merak ettim.
Yoksa siz sadece insanların bulaşmaya cesaret edemediği kalabalık ve kana susamış bir kabilenin sıra neferi olma hazzıyla mı yetiniyorsunuz?
Necdet Şen - 13 Nisan 2010 (11:43)
Kendimi bir internet sitesine bir şeyler saçmaladığım için yazar saymıyorum, Ekşi Sözlük'te giri ekleme yetkisi olanlara yazar
deniyor, kelimeyi o anlamda kullandım. Yazarlara para falan verilmiyor. Sitenin kurucusu da bu işi para kazanma odaklı yapan birisi değil, buna eminim. Sedat Kapanoğlu kimdir, ne yapmıştır diye ufak bir araştırma yaparsanız siz de anlayacaksınız. Sitenin egemenlerin kontrolünde olduğu görüşüne de katılmıyorum, egemen
güç olarak kimi görüyorsanız (ergenekon, asker, yargı, laikler, CHP veya her kimse sizin egemen güç olarak gördüğünüz) onun başlığını açın, olumlu veya olumsuz her fikrin özgürce yazılı olduğunu göreceksiniz.
Sevdiğiniz birinin internette eleştirilmesi ve dalga geçilmesi zor bir durum. Herhalde ben veya sevdiklerim hakkında da kötü şeyler yazılsa ben de kontrolü kaybedip nefret dolu şeyler söyleyebilirim. Sözlükte düzeltilmesini istediğiniz bir yalan, iftira varsa site yönetimine bildirin, düzeltirler. Ama sevdiğiniz bir şarkıcının sesini veya tavrını kötüleyen bir yazıyı sildiremezsiniz.
Ekşi Sözlük yalnız garibanlara saldıran, güçlülerle ilgili yazılamayan bir site değildir. Fethullah Gülen veya Tayyip Erdoğan maddesine yazılanları okuyun. Herhalde bu adamlar aciz veya avukat tutamayacak durumda kişiler değil. Böyle şeyler yazan kişinin açık kimliğini sitede yayınlarsanız başlarına neler geleceğini az çok tahmin edebilirsiniz. Daha geçen ay dincilerle tartışan ve islâmla dalga geçen bir yazarın bir şekilde bazı internet şifreleri ele geçirildi, kendisi ve ailesi internet ve telefon yoluyla taciz ve tehditlere maruz kaldı. İnternette rumuz (nickname) kullanımı ve gizlilik bireyi korumak için esastır. Ayrıca tekrar söyleyeyim, suç işlenmesi durumunda adli kovuşturmada rumuz arkasına gizlenme gibi bir imkân yok. Nickname demokrasisinin bireyi korumak için iyi bir şey olmasından kastım buydu.
Tek cümlede anlaşılır sanıyordum, ama demek ki şair bu dizede ne demek istiyor
analizi yapmak gerekiyormuş.
Mehmet Kılınç - 13 Nisan 2010 (13:48)
Sayın Kılınç, öncelikle tezlerinizi nezaket ve sükûnet dairesinde anlattığınız ve Derkenar'da önensediğimiz bu geleneğe bu kez özen gösterdiğiniz için teşekkürler.
Yalnız, Egemenler
denince aklınıza gele gele Fethullah Gülen veya Tayyip Erdoğan adlarının gelmesi, konuyu düğümlüyor. O kişilere adınızı vererek de eleştiri yapabilirsiniz. Tahkir etmemek kaydı ile tabii. Ölüm timi gönderecek halleri yok. En fazla hakaret davası açarlar. Büyük olasılıkla beraat edersiniz, namınız yürür.
İsteseniz şöyle açıklamaya çalışayım: Herkesin egemeni kendi yaşam pratiğine göre değişir. Benimki vicdan, belki bir başkasınınki cüzdan, ya da reklamveren, ya da rahat yaşama arzusu, ya da…
Hepsinden önemlisi: Maaşları ödeyen kişi. En çok ondan korkulur.
Ama pardon! Sizin şirketin misyon ve vizyon kısmında reklamın altına kötü bir parfüm, sakın almayın
yazma özgürlüğü vardı, unuttum. Şimdi işin yoksa bir de özgürlüğün bu kadar dar bir kavram olmadığını anlatmaya çalış. Yok, vazgeçtim, anlatmak istemiyorum.
Yalnız şunu eklemeliyim: Yukarıdaki yorumlarımın firma sahibi Sedat Bey'in kişisel özellikleriyle hiç bir ilgisi yok. Eminim, efendi biridir. Üst düzey yazılımcı olduğunu ve Microsoft'taki işini bırakıp memlekete döndüğünü okumuştum bir yerlerde. Ben esasında sizin özgür
platformunuzun bana size göründüğü kadar özgür görünmediğinin altını çizmek istemiştim. Bir de densizlikle eleştiri arasında ciddi bir fark bulunduğunun.
Tabii ki bu konu (yani değerli fikirlerinizi ne çeşit bir medium
un üzerine yazacağınız konusu) sizin bileceğiniz bir şey. Daha fazla uzatıp keyfinizi kaçırmak istemem.
Necdet Şen - 13 Nisan 2010 (14:32)
Google'da bilmediğim bir kelimeyi yazdığımda bazen karşıma Ekşi Sözlük çıktığı oluyor. Arada tıklayıp okuyorum, faydalandığım da oluyor. Öğrenmek istediğiniz şeyleri arkadaş muhabbeti veya sokak ağzı tadında açıklayan çok katılımcılı bir sözlük platformu oluşturmak güzel bir ana fikir bence.
Zaten ana fikirler genellikle güzel olur. Ardından bu ana fikrin üzerinden yol, yöntem, üslup, yaklaşım, sansür sınırları falan gibi bir sürü kavram üzerinde kafa yorularak esas yapı oluşturulur. Bunların hepsi bir araya gelince, (örneğin) Ekşi Sözlük deyince anladığımız şey olur.
Ekşi Sözlük'ün seçtiği yolda ana avrat dümdüz giderek küfür etmek yok, fakat isim gizleyerek, örneğin ay, iğrenç biridir, yazılarını okuyunca kusasım gelir
şeklinde küfür serbest. Neden? Çünkü Ekşi Sözlük özgür
bir platform.
Bu gibi yorumları yazanlara hep sormak isterim, bu şekilde aymazca hakaret ettikleri kişilerle tesadüfen tanışacak olsalar aynı yiğitliği
yüzlerine karşı da yapabilecekler midir? Cevapları hayır
sa bunun adına da kaypaklık özgürlüğü
demezler her halde. Artık ne derler, kendileri Ekşi Sözlük'te arasın bulsun.
Kardeşim size ne? Ekşi Sözlük böyle bir şey, alan memnun, satan memnun, isteyen açar okur, hatta yazar olur, istemeyen suratına bakmaz
diyebilirsiniz. Doğru da dersiniz, ama Lise çağları geride kaldıysa, bir şeyi değerlendirirken sizi gıdıklayan şeyleri yüceltip, pis kokanları halının altına süpürmek veya halının altındakilerin farkında bile olmamak yakışık almaz her halde.
Seyit Balkuv - 13 Nisan 2010 (18:14)
Necdet Şen neler yazdı?
Necdet Şenin Bacısı gibi(14 Ağustos 2015)
Çatlakhayvan severin bir günü (27 Eylül 2012)
malmı
canmı? (9 Şubat 2010)
Rütşvet davası'nın iddianaseminde…(28 Ağustos 2008)
gıcık olduğunusöyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana (6 Ağustos 2008)
Suçlusun, çünkü az önce seni suçladım!(14 Temmuz 2008)
Dünyadan bîhaber kabilelerve bizim uygarlığımız (4 Haziran 2008)
Bir Koy Beş AlHolding'in satış temsilcileri (26 Ekim 2007)
Kötünün kaç çeşit tarifi var? (8 Kasım 2004)
Psikolojikman(21 Temmuz 2003)
yazarhaaa? vay canına! (11 Nisan 2003)
Ama ürünü tanıtmak lâzım(29 Eylül 2002)
çatlakmı? (18 Ağustos 2002)
huysuzgeliyor! (30 Temmuz 2002)
Ofis basmasıyıllarının fikir hayatı (20 Nisan 2002)
halk anlamazsafsatası (28 Mart 2002)
Şişmanlar ve
şişmanlara düşmanlar (23 Mart 2002)
Hızlı Gazeteci'yi bedavaya versene(11 Şubat 2002)
Film Gibi(1 Şubat 2002)
yobaza karşı (5 Kasım 2001)
Bana onun kellesini getirin!(30 Mart 2001)
Solcu Müslüman olmaz(7 Ekim 1989)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.