Patronsuz Medya

Necdet Şen'in iç yolculuğu

Metin Münir - Sabah, 11 Ağustos 2001  


Bir gün Necdet Şen küçük bir yolculuk yapmaya karar verdi. Kendini "kapana sıkışmış gibi" hissediyordu. "Her gün havucun ardı sıra aynı güzergâhta" gidip gelmekten bıkmıştı. Kırılgan ruhuna "sokak iti" olmanın "medya starı" olmaktan daha fazla denk düştüğüne karar verdi.

Kirada oturduğu bekâr evini boşaltıp eşyalarını annesinin evine yığdı. Çizgi roman çizerliği yaptığı Hürriyet gazetesinden istifa etti. Satıp savıp cebine birkaç bin dolar koydu. "Bana müsaade çocuklar; damarlarımda akan kanın şırıltısını işitebilmek için sessizliğe ihtiyacım var," deyip bir ekim günü Laleli'den otobüse bindi. Ve "Uzak Asya yollarında" ver elini İran, Pakistan, Nepal, Hindistan. "yayan yapıldak" bir yolculuğa başladı.

Dudağında insanoğlunun ağaçtan inip yürümeye başladığından bu yana kendi kendine sorduğu soru: Ben kimim ve nereye gidiyorum?

Sonuç "Nereye?" adlı enfes bir kitap. Türk dilinde okuduğum en güzel "iç yolculuk" öyküsü. En içten ve dürüst otobiyografi. Ve en komik gezi anıları.

* * *

Sevgi dilencisi

Necdet Şen'in İran ve Pakistan yolculuğu, yolcu olmaya alışmakla geçti. Otobüsle seyahat ediyordu. Parası o kadar kıttı ki günlük harcamalarının, yemek ve otel dahil, 10 doları geçmemesine özen gösteriyordu. Nepal'e vardığında ona eşlik eden yol arkadaşı ile ayrıldılar ve Şen, artık deneyimli bir seyyah olarak, gezginliğinin tadını çıkarmaya başladı.

Ama gene de yalnız, çünkü "Kendimi buralara sürükledim kendim ile birlikte." Bir de "felç eden sıkılganlık ve dışlanmışlık duygusu(nu)." Bir "sevgi dilencisi" olduğunu itiraf ediyor ama kendisine yaklaşan kızlara sırtını dönüyor. Reddedilmek korkusu, göz teması kurmasına engel oluyor. Gerçekte içi giderken, kasılıp umursamaz bir şekilde uzaklaşıyor, göz temasından kaçınarak. Toplumla göz temasından çekinmesinin ardındaki neden de bu belki.

Şen, mekik gibi (hepimiz gibi, belki) hüzünle neşe, hıyarlıkla centilmenlik, pintilikle cömertlik, sığlıkla derinlik, yumuşaklıkla sertlik, kendine acımayla efelenme, kızgınlık ve sükûnet arasında gidip gelerek kilometreleri yutuyor külüstür, ayazlı otobüslerde. Ama her şeyin komik tarafını görerek ve sürekli kendi kendisiyle dalga geçerek.

"Sokaklarda çocuklar takılıyor peşime," diye yazıyor Agra'da. "How do you like India?" diye soruyorlar. Ben de onlara çarkıfelek sunar gibi abartılı şaklaban bir tavırla "Supeeer! Ultraaa! Megaaa!" diyorum, mutlu oluyorlar. Adımı soranlara da artık "Miki Maus" diyorum; Necdet deyince anlamıyorlar çünkü, on kere tekrarlatıyorlar. Türkiye'yi de anlamıyorlar çoğu zaman, nerelisin sorusunu da "Disneyland!" diye yanıtlıyorum. Şu ana kadar "yok deve!" diyen çıkmadı."

Gezi hem dışarıda hem de Şen'in içinde geçti. Kitabın en güzel, en lirik bölümleri Şen'in içine bakıp orada gördüklerine ses verdiği bölümlerdir.

İnsanın içini ısıtan, yüzüne tebessüm getiren bir kitap. Edebiyatımızda, benzersiz, büyük bir başarı.

* * *

Nereye'den bir bölüm: Geride kalan Eylül'ün tatsız tortuları

diYorum

 

52
Derkenar'da     Google'da   ARA