Patronsuz Medya

Oblomov

İvan Gonçarov - 1857

Künye - İvan Gonçarov, Oblomov, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
sayfa 215-216, 8. baskı  


- Biliyor musun İlya, sen tıpkı eskiler gibi konuşuyorsun. Eski kitaplarda da böyle yazarlardı. Ama neyse, buna da şükür. Hiç olmazsa kafanı işletiyorsun, uyumuyorsun. Söyle, söyle bakalım; daha neler düşünüyorsun?

- Daha ne söyleyeyim? Bu insanlara bir bak: Aralarında bir tek gürbüz, taze çehre yok.

- İklimden, bak senin yüzün de iyi değil, oysa hiç evden çıktığın da yok; hep yatıyorsun.

- Bir tekinde bile sakin, berrak bakışlı göz yok. Herkes birbirine hastalıkların en korkuncu olan can sıkıntısını aşılıyor, herkes dertler içinde bir şeyler arıyor. Bari bir gerçeğe varsalar da, ya kendilerine ya başkalarına yarasa. Nerede bir arkadaşları başarı kazansa, betleri benizleri soluyor. Kimisinin de tek işi her gün mahkemeye gitmek. Dava beş yıldan beri devam ediyor, karşı taraf kaybedecek, o da beş yıllık bir didinmeden sonra hülyasına kavuşacak. Beş yıl bekleme odalarında oturup içini çekmek: İşte size göre hayatın amacı. Kimisi her gün dairede saat beşe kadar oturuyor diye dert yanar, kimisi de böyle bir mutluluğa kavuşmadığı için ahlar, oflar çeker.

- Sen bir feylesofsun İlya. Herkesin bir derdi var, senin yok.

- O gözlüklü, sarı suratlı adam tutmuş bana filân milletvekilinin nutkunu okuyup okumadığımı soruyor. Gazeteleri okumadım deyince yüzüme alık alık baktı. Louis-Philippe'i kendi babasından bahseder gibi uzun uzun anlattı durdu. Sonra bana Fransız elçisinin Roma'dan acaba niçin ayrıldığını sordu. Aman yarabbi! İnsan kendini her gün dünya haberlerini dinleyip bütün hafta birisi hakkında çene çalmaya nasıl mahkûm eder? Mehmet Ali Paşa Konstantinopol'e bir gemi yollamış. Acaba niçin yollamış? Düşün dur. Başka bir gün Don Carlos bir işte başarıya ulaşamamış, seninki üzüntü içinde. Bilmem nereye kanal açacaklarımış, Doğu'da bir yere kıtalar sevk ediliyormuş; aman yarabbi, yangın varmış gibi adamcağız telâşa düşer. Kıtalar sanki onun peşinden koşuyormuş gibi yaygarayı basar.

Her duydukları şey üzerinde inceden inceye fikir yürütürler, ama aslında hiç bir şeyle de candan ilgilendikleri yoktur. Ha böyle gürültü patırtı etmişler, ha uyumuşlar, hepsi bir. Konuştukları şeyler kiralanmış elbiseler gibi, kendi malları değildir. Yapacak işleri olmadığı için güçlerini öteye beriye harcarlar. Her şeye sarılan ilgileri, ruhlarının boşluğunu ve sevgi yoksulluklarını kapayan bir örtüdür. Ama orta halli bir yol seçmek ve orada derin bir iz bırakarak yürümek işlerine gelmez; böylesi can sıkar, göze çarpmaz; çok şey bilmek o zaman işe yaramaz, gösterişe yer kalmaz.

- Evet, İlya, senle ben güçlerimizi boş yere harcamadık diyelim, ama hani bizim orta halli yolumuz?

Oblomov birdenbire sustu, sonra sıkıntı içinde:

- Şu planı bir bitirsem, dedi. Ama bana ne, ne yaparlarsa yapsınlar. Ne halleri varsa görsünler. Umurumda bile değiller, onlarda bir şey aradığım da yok; sadece onların yaşadıkları hayatın tabii olmadığını söylüyorum. Hayır bu yaşamak değil, tabiatın önümüze koyduğu yasaya, ideale ihanet etmek.

Yorumlar

- Niçin her şey böyle berbat oldu? Sana kim beddua etti İlya? Ne günah işledin? İyi yüreklisin, zekisin, duygulusun, soylusun. Ama gene de eriyip gidiyorsun. Seni için için yiyen nedir? Bu hastalığın bir adı yok mu?

Oblomov zor işitilir bir sesle:

- Var, dedi.

Olga yaş dolu gözlerle sorar gibi baktı. Oblomov:

- Oblomovluk, diye mırıldandı. Sonra Olga'nın elini tuttu. Öpmek istedi, öpemedi. Yalnız dudaklarının üzerine kuvvetle bastı ve sıcak gözyaşları Olga'nın parmaklarına döküldü. Başını kaldırmadan, yüzünü göstermeden arkasını döndü ve odadan çıktı.

(Sayfa 466)

İvan Gonçarov - 23 Mart 2011 (23:15)

Oblomov; tembelliğe, miskinliğe haysiyet katan bir adamdır.

Burhanettin Çakıcı - 19 Ocak 2012 (20:22)

diYorum

 

57
Derkenar'da     Google'da   ARA