Patronsuz Medya

Güce tapanlar tarikatı

İlker Gökçen - 16 Eylül 2008  


Hava çok güzel, yazdan kalma. Okuldan kaçacak, işi asacak, Orhan Veli'nin dediği gibi "işten istifa ettirecek" kadar güzel. Kuşlar doymuş, kargalar uyuşmuş, dingin bir güzellik.

Oysa benim içimden hiç bir şey yapmak gelmiyor. Bir deniz kenarında çay içmek, suyun üzerinde taş sektirmek, güneşe abayı yakmak gelmiyor içimden. Şu, kendinden büyük çöpü şarkı söyleyerek taşıyan karıncanın neşesinin binde birine razıyım belki de.

Kimin nesi varsa daha çok şey istiyor. Tüketim toplumu olmak böyle bir şey sanırım. Daha fazlaya sahip olmak, daha fazla mutsuzluk bir kısır döngü gibi devam ediyor.

Dizilerdeki hayatı bire bir gerçeğe uyarlayınca gazetelerin üçüncü sayfa haberleri çıkıyor ortaya. Turiste tecavüz edenler, 14'lük kıza bilmem ne yapan sapık grubu, borcu var diye kendini asan, ayrıldı diye kız arkadaşını vuran, arkadaşının karısıyla kaçan kaçana.

Yaşım da kırka yaklaşırken. Kızımla yerlerde boğuşmanın, küçük bir kediyle tokalaşmanın, demli bir çayı yudumlamanın zevkini hiç bir şeyle değişmem diyorum. Ne diyor Yaşar Paşa? "Yarın Hür generalim."

Hiçbir gazeteci analizini yapamadı bu sözlerin, müsaadeniz olursa bu fakir size anlatsın.

Askerde en zor şey er olmaktır. Gün sayarsınız ve o gün geldiğinde "yarın hür generalim" dersiniz. Anlayacağınız bizim paşa o kadar bunalmış ki yaradan böyle dedirtti ona. 600.000 kişide 1 kişinin geleceğe yere gelip bunalmak az iş değil hani. Bazen hükümdarın tahtı bile çivili olabiliyor.

Herkes daha güçlü olmak istiyor. Şak diye selâm verenler, eğilip bükülenler, "aman efendim" demeler eksik olmasın hesabı. Arabanın modeli, sevgilinin sayısı, evin metrekaresi tarikata girmek için önemli. Psikologların bu kadar dolu olmasının nedeni bu nefes tüketen yarış olsa gerek.

Geçenlerde eski bir arkadaşım "Yahu! Sen sahiden karını aldatmıyor musun?" diye sordu. Soruyu soruşunda modadan muzdarip olmuş bir tüketici edası vardı. Hani, herkes öyle böyle giyiniyor diye giyinip, mutlu olamama hali. Bizim eski dostta; çevresinin rüzgârına kapılmıştı ama olandan bitenden lezzet alamadığı belliydi her halinden.

Çok değil yirmi yıl önce yani benim gençliğimde kızlara dik dik bakmak yürek isterdi. Ayrı ayrı merdivenlerden sınıflara girilirdi, etekler şimdiki gibi göbekte değildi. Bir kızın elini tutmak, onunla tenhada konuşmak en havalı aksiyondu bıçkın gençler için. Şimdiyse toplumun bu kadar tatminsiz olmasına şaşırmak mı yoksa şaşırmamak mı gerekiyor bilemiyorum.

Radyoda çellolar notaları havaya uçuşturuyorken; hangi çöpte hangi kedi var bilmek, gökyüzünün hâlâ mavi olduğuna şükretmek, sarı bir küçük kıza ve onun anasına sahip olmak yetiyor bana. Varsın fethedilecek kaleler olmasın, kapımda duran süvariler çoktan gitmiş olsun, dostlar aramıyor olsun dert değil.

Hiçbir tarikata girmemek de bizim ayrıcalığımız olsun…

diYorum

 

İlker Gökçen neler yazdı?

42
Derkenar'da     Google'da   ARA