Patronsuz Medya

Dünyanın bütün boyalı kuşları, birleşin

Ilgın İstenç Yalçınkaya - 27 Ocak 2017  


Kosinski'nin 2. Dünya Savaşı'nda yaşanan vahşeti hiç bir sansür uygulamaksızın anlattığı "Boyalı Kuş"unu bilirsiniz. Beş yılı aşkın süre evvel okuduğum bu kitapla zaman zaman göz göze geliriz.

Kosinski savaşın ve insan doğasındaki şiddet eğiliminin korkunçluğunun boyutlarını o kadar düz ve yalın anlatmış ki, okurken kitabın beynimde yarattığı imgelerden kaçabilmek için defalarca gözlerimi kapatmıştım. En büyük kâbuslarımın yazıldığı bu kitabın beni dehşete sürüklemesinin sebebinin okuduğum her cümlenin doğruluğundan emin olmam olduğunu biliyorum. İnsanların kendisinden güçsüz herhangi bir canlıya yapabileceklerinin sınırı olmadığının farkındayım.

Kosinski kitabının adını koyarken, Aristophanes'in ünlü taşlaması "Kuşlar"dan esinlendiğini söyler ve Aristophanes'in kuş sembolünü kullanma şekliyle çocukluğu boyunca gözlemlediği köylü geleneğini birleştirdiğini açıklayarak ekler: "Köylülerden birinin en büyük eğlencesi kurduğu tuzaklara düşen kuşların tüylerini çeşitli renklere boyamak ve sonra da sürünün yanına dönmesi için serbest bırakmaktı. Ama bu parlak renkli güzel hayvanlar kendi sürülerine döndüklerinde, diğer kuşlar bu renkleri yadırgamakta ve tehlikeli addederek boyalı kuşlara saldırıp parçalamaktaydılar."

Farklılıklara duyulan nefretten doğan şiddetin daha yerinde bir metaforla betimlenmesine denk gelmedim. Mülteci krizi ve İslami terörün yükselişinin ön ayak olduğu yeni bir ırkçılık akımı başlamışken, farklılıklara duyulan nefretin de eş zamanlı olarak tırmanışa geçmesi, sürünün dışında kalan her bireyin varlığını ve hayat tarzını tehdit ediyor.

Türkiye'de Kürt, Alevi, Ermeni, Hristiyan, Musevi, trans, gay ya da lezbiyen olmak sürekli güncel bir tehdit altında yaşamak anlamına gelir. Şiddetin bin bir hali hep gölge gibi gezer yanınızda. Evlerinizin bombalarla yerle bir edilmesi mümkündür meselâ. Bir köşede tecavüze uğrayıp öldürülürsünüz, devlet soruşturmaya bile gerek görmez eğer transsanız. Etnik kimliğiniz bir hakaret kelimesine dönüştürülebilir, başına "Affedersiniz" eklenerek.

Azınlık olmak sadece doğuştan kazanılan bir özellik olmaktan çıkalı bir müddet oldu. İletişim araçlarının artması toplumda kabul görmüş dini ve felsefî dogmaları temelinden sarsıyor. Teknoloji üretiminin dışında kalmış olsak da tüketimde muassır medeniyet seviyesinden aşağıda kalmadığımız bir gerçek. Hal böyle olunca bilgiye ulaşmak herkes için çok kolay, cahil kalabilmek ayrıca çaba gerektiren bir eylem.

Son yıllarda bilgi akışının hızlanması özellikle genç nüfusun genel geçer toplum değerlerini sorgulamasına yol açtı. KONDA'nın 2015 yılı araştırmasına göre Türkiye'deki ateist sayısı 5. 5 milyonu buldu. Bu da Türkiye'deki nüfusun yaklaşık olarak %9. 4'ünün ateist olduğu anlamına geliyor. (Bkz: Vikipedi)

Bir yandan bilgi akışının hızlanması bir yandan da aşırı baskıcı siyasal İslamcı bir iktidarla yönetilmenin kazandırdığı ivmeyle toplumun önemli bir kesimi dönüşüyor. Bu esnada eşyanın tabiatı gereği toplumun diğer bir büyük kesimi de muhafazakârlaşıyor, dönüşüme direniyor. Bu durum birkaç yüzyıl önce dünyada bulunmayan yeni bir azınlık sınıfı yaratıyor: Ateistler/Deistler/Agnostikler

Bu yeni/tercihlere göre ortaya çıkmış azınlıklara duyulan nefret ve hor görme hali, doğuştan azınlık olanların maruz kaldığından daha az değildir. Bilhassa ramazan ayında iyice ayyuka çıkan bu durum korkutucu boyutlara ulaşmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti hiç bir zaman bünyesindeki azınlıklara güven veren bir yaklaşım sergilememiştir. Bu ülkede yaşayan bir ateist de tıpkı diğer azınlık gruplarında olduğu gibi tehlikededir. Hukuk düzeninden medet umulamayacağını, Velvet Underground Records'taki saldırıdan sonra saldırganlara hiç bir yaptırım uygulanmayışı neticesinde, iyice öğrenmiş olduk.

Devlet iktidarından gelen baskılar az miktarda olduğunda toplumsal dönüşümü geciktirmektedir; ancak baskı arttığında ciddi bir geri tepmeyle dönüşümü hızlandırmaktadır. Türkiye'deki ateist sayısında yaşanan patlamanın, bilgiye erişimin kolaylaşmasından daha fazla toplum üstündeki din baskısının devlet eliyle artırılmasının payı vardır. Bir anlamda devlet kendi baskısıyla toplumda yeni bir azınlık grubunun ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Azınlıkların en iyi bildiği şeylerden biri dayanışmadır. İletişim araçlarının yaygınlığı da bunu kolaylaştırmaktadır. Herkesin birbirine hoşgörü ile yaklaştığı, herkesin -doğuştan ya da tercihsel- farklılıklarının olağan kabul edildiği bir toplum hayal midir?

Her şeyin, hayvanların, bitkilerin, gezegenin insanlar için yaratıldığı ideali çökeli bir müddet oldu. Mevcut dönüşümü, doğanın ve hayvanların insan tahakkümünden kurtarılması, insanın bu doğanın bir parçası olmaktan öte bir işlevinin olmadığı gerçeğiyle geliştirebilirsek hem insan türü hem de gezegen için bir umut söz konusu olabilir. Doğuştan boyalı kuşlara sonradan boyanmış kuşlar eklenirken katı olan her şey buharlaşabilir(*), hayat bayram olabilir.

(* Marshall Berman'ın kitabının adı: Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor-Modernite'nin Tarihçesi)

Yorumlar

Genel olarak azınlık adıyla kümelendirilen şeyler zaten doğasında insandır, en azından bir canlıdır. Bu temelde hepimizin renginin ne olduğu çok da önemli değil, önemli olmaması gerekir gündelik hayatta. Böyle olmazsa herkes birbirinin üstüne renk çalmaya çalışır. Baskı uygular, dışlar. Aslında temel sorun da buradadır. İllaki bir şeyi diretmek, bi üste çıkma çabası. İster azınlık, ister çoğunluk; eğer bu hayatı yaşayacaksak birlikte; kişisel egolarımızı, benliğimizi yenmek zorundayız. Her kim olursak olalım birbirimizin elinden tutup dans edebilme cesaretine sahip olalım. Baskının, algıların getirdiği dışlanma korkusunun karşısında duralım. Hep beraber şarkılar söyleyelim. Sonra oturup tartışalım, ama birbirimizi kırmayalım, günün sonunda yine birbirimize selâm verelim. Ancak bu olgunluğa erişebilirsek yanlışların üstesinden gelebiliriz. Gerçek savaş, gerçek mücadele tank, tüfek yahut sokakları yıkmak, yakmak değildir. Kişinin kendi egosuyla ve fikirsel zeminde yaşanan mücadelelerdir.

Muhammed Salih Beşikci - 14 Şubat 2017 (22:37)

diYorum

 

Ilgın İstenç Yalçınkaya neler yazdı?

43
Derkenar'da     Google'da   ARA