Patronsuz Medya

Hayvanlara yönelik şiddetle yüzleşmek zorundayız

Hülya Yalçın - 27 Kasım 2010  


Geçtiğimiz aylarda İzmir'de bir üniversite öğrencisinin köpeği ve arkadaşlarıyla beraber gece yarısı yarattığı vahşeti eminim pekçoğumuz biliyoruz.

Basında da sıkça yer aldığı gibi, gençler gece geç vakitte bir büfenin kenarında kutu içinde yatan yaşlı ve hasta bir kediye musallat oluyorlar. Musallat diyorum çünkü bu tam anlamıyla "musallat olmak" tır.

Önce köpeği kedinin üstüne saldırtma çabaları, sonuç vermeyince de tekmelerle kendilerinin şiddet gösterisi başlıyor. Çoğu kişi dayanamayıp daha görüntülerin yarısında bu işkenceye bir son verdiğini itiraf ediyor. Önemli bir nokta; bakmaya bile dayanamamak!

Sonuç olarak savunmasız sokak kedisi aldığı darbelerle ölüyor. Sonra öğreniyoruz ki bu hayvan zaten yaşlı ve hasta bir hayvanmış. Yapılan tüm görüşmeler, başlatılan hukuki süreç ve toplum infiali ile çıka çıka yaklaşık 500-600 TL.lik bir para cezası ile olay kapanıyor.

Bu konuyu ısrarla takip eden bizler için olay öyle bir noktaya geliyor ki; "bir kedi için bir genci feda etmeyelim" tartışmaları başlıyor. Ne büyük yanlış. Ortada feda ya da tercih yoktur. Ortada büyük bir ADALETSİZLİK vardır. Dindirilmeyen kamu öfkesi vardır, vicdan yarası vardır. Kontrolsüz ve tehlikeli bir şiddet gösterisi vardır. Linç kültürüne yatkınlık gösteren toplumumuzda ise makas oldukça sert biçimde ayrılıyor hemen. Şiddetin mağduru olan kedi yerine, dindirilmemiş adalet ve vicdan duygusunu haykıranların hedefi olan gencin mağduriyeti oturuveriyor gündeme. Kanımca yanlışlık da burada başlıyor. Devletin görevi, şiddetin bilinen ve ortak tanımından yola çıkarak ve önceden belirleyeceği önlemlerle ondan önce harekete geçmiş olmaktır. Bunda gecikti ise de hemen şiddet eylemini sert ve tavizsiz şekilde cezalandırmaktır. Mağduru ya da faili ön plana çıkararak başlatılan suni tartışmalar ŞİDDETİ DURDURMAZ, besler, makası da daha sert biçimde açar.

Kamu vicdanını, hayvan seven ya da sevmeyen herkesin adalet duygusunu derinden yaralayan bu olayın "sırf kanunda o şekilde tanımlanmadığı" için basit müdahalelerle (kabahatler içinde değerlendirilerek) geçiştirilmesi kabul edilemez. Tıpkı diğer hayvan yaşam hakkı ihlâlleri gibi bu da toplum vicdanında derin kanlı bir iz bırakır. Bu izler bir süre sonra duyarlı, sağduyu sahibi ve vicdanî sorumluluk taşıyanları o derece rahatsız edici boyuta varır ki, adaleti kendileri tesis edebilmek için haklı gerekçeler bulmaya çalışırlar. Ve üzülerek belirteyim bu durumda bulmaları hiç de zor değildir. Gerisi tam bir kaos cümlesidir. Kediden yana olmak, çocuktan yana olmak argümanları, her iki canlı arasındaki güç, beceri, fiziksel farklılıkların derinliği de dikkate alındığında ciddi bir yarılmayı işaret etmektedir.

Konuşulması gereken, şiddetin kendisi. Mağduru ya da faili üzerinde yoğunlaşmanın çözüme katkısı yok. Sonuçta savunmasız, sahipsiz, çaresiz bir hayvan gerçekten anlamsız bir şiddetle ve hunharca katledilmiştir.

Meclise bıkıp usanmadan sunduğumuz tasarıların en sonuncusunda özellikle bunu işaret ettik. Hayvanlara karşı hunharca hisle kötü muamele etmek, tecavüz etmek, öldürmek fiilleri artık kesinlikle yasalarda "suç" olarak tanımını bulmalıdır. Aksi halde çok yakın bir zamanda hayvansevenler ve karşıt görüşlü insanlar arasında yaşanabilecek olaylar hem toplumu, hem adli müesseseleri ciddi boyutta zorlamaya başlayacaktır.

Zavallı canlıları anlamsız bir şiddetten koruyabilmek için girişilen bu mücadeleye karşı duracak kimsenin bulunmadığına inanmak isterim. İzmir'deki Işık kedi için çok geç. Ama sokaklar yüzlercesiyle dolu. Üstelik hepsi için aynı tehlike hâlâ sokakta. Bu tehlikenin sadece hayvanlar için olmadığını da her gün basında binlerce örneğiyle izlemekteyiz.

Yorumlar

Evet bu tehlikenin sadece hayvanlar için olmadığını sadece basından değil sokakta, yolda, trafikte, hemen her yerde maalesef görüyoruz yaşıyoruz. Örneğin asker uğurlama eğlencesi adı altında her türlü şiddet, gürültü ve terbiyesizlik, saygısızlık yapılmaktadır. Geçenlerde pencereden izlediğim manzara şöyleydi: Bir grup genç ellerinde Türk bayrakları ile marşlar, şarkılar söyleyerek yürüyorlardı, bir yandan da etrafa, arabaların altına, kediye köpeğe maytap, torpil atıyorlardı. İkaz edenlerede saygısız cevaplar veriyorlardı. İşin ilginç tarafı Polis bunlarla ilgilenmiyordu. Peki bu yapılanlar hukuka aykırı değil mi, suç değil mi? Vatandaşın arabası yansa ya da camı kırılsa, herhangi bir hayvanın gözü kör olsa bunlar suçlu olmayacak mı? Yoksa gençlere kıymayalım diye susup her şeyi sineye mi çekelim? Peki bu gidişin yarını ne olacak, eğlence olsun diye daha neler yapacaklar?

Ümit Bulut - 5 Aralık 2010 (21:17)

Medyanın hayvanlarla ilgili haberleri ele alış tarzında bazı yapısal zaaflar olduğu kanısındayım.

Örneğin, ünlü birinin hayvanına bir hal olursa, bunun haber değeri o ünlünün taşıdığı fotojeniyle eşittir.

"Ayten Lokum'un köpeği Fifi kanalizasyon çukuruna düştü!" (Başlığın altında Ayten Hanım'ın derin dekolte fotografı)

Yok eğer sokaktaki insanların hayvanlara yaptığı eziyet ya da iyilik haber yapılacaksa, burada da yine o özgül durumun taşıdığı sansasyonel ivme haberin dilini ve ebadını belirleyecektir.

İzmir'deki kediyi tekmeleyerek öldürme olayının faili -ne yazık ki- biraz fazla yakışıklı, hem de üniversite öğrencisi. Bu da zavallı hayvanlar adına büyük talihsizlik. Bizim medya güzele dayanamaz.

Ah, o çocuk kara suratlı eğri büğrü hırpani biri olacaktı ki görecektin infaz kokan başlıkları!

"Barbarlık! Vicdansızlık! Geberesice piç kurusunun TC kimlik numarası şu, ev adresi bu."

Hele bu fail bir biçimde cami cemaatinden biri ya da inşaat işçisi simitçi tinerci falan olsaydı; o zaman bu haber manşetten bile verilebilecek kadar değerli bir haber olacaktı bazı gazete editörleri için:

"Barbar kentimizi istilâ etti! Yok mu buna dur diyecek bir merci?"

Hayvan hakları savunucularının mesajlarının doğru yerlere doğru biçimde gidebilmesi için bu tür popüler kültür kodlarını da dikkate almaları gerekiyor.

Maalesef!

Selim Atak - 15 Aralık 2010 (19:19)

Sayın Hülya Yalçın'ın bu yazıda tam olarak ne demek istediğini Sabah gazetesine verdiği şu demeçten sonra daha iyi anladım:

"Durum çok kötüye gidiyor. Muğla'da hamile bir köpeğe tecavüz eden biri ölü bulundu. Bu çok korkunç bir olay. 'Eğer hukuk benim hakkımı korumuyorsa ben kendi hakkımı alırım, ' duygusu… Hayvanseverler arasında bayram var. 'Belasını buldu, ' diyorlar. Hukuk olarak bu faciadır. Bu yüzden doğacak olan kaosun da engellenmesi için çok daha çabuk çıkması gerekiyor yasanın."

İnsan, yasaların ve yasa uygulayıcılarının neden adil olması gerektiğini, bu örnekten de görülebileceği gibi, çok iyi idrak ediyor. Hayvanseverler için hayvan evlâttan farksızdır. Evladına kötülük yapılan bir ebeveyn ne hissederse hayvansever de onu hisseder. Bu konularda yasa uygulayıcılar "bana ne" derlerse, adaletin gerçekleşeceği yer (maalesef) bizzat sokaktır.

O nedenle, yasa koyucuların bu konuyu bir kez daha ve çok dikkatlice düşünmeleri gerekir.

İlgili haber: Hayvana şiddet cezasız kalamaz (Sabah)

Selim Atak - 17 Aralık 2010 (21:24)

Nasıl bir insanlık halidir ki başka bir canlıya acı çektirmekten ya da onun canını almaktan böyle tuhaf bir haz duyar? Üstelik kendisine tetik çekmek gibi sadece basit bir parmak hareketine mal olan bir eylemden gurur duyar?

Spanish king under fire over "irresponsible" hunting trip in Botswana

İnsan türü olarak milyon yıllık bir evrimin neticesi şu fotograf karesi midir?

Not: Fotoğraftaki iki ayaklılardan daha yaşlı olanı İspanya kralı. Kendisi aynı zamanda İspanya doğa derneğinin (WNF) onursal başkanıymış.

Yalçın Şahin - 22 Nisan 2012 (18:16)

Av vahşetinin yasal olarak düzenlenmesi, kürk sektörünün arsızca büyümesi, gıda ve kozmetik sektöründe yaşananların yasalarla adeta korunması göz önüne alındığında "hayvanları yaşatmaya ve işkenceden korumaya kalkmanın" ne tür bir mücadele olacağı da az çok şekilleniyor. Kırmızı fiyonklu, ithal şampuanla yıkanıp, ithal mamalar yiyen zengin evlerinin canlı bibloları, şımarık bir kesimin canlı oyuncakları olan zavallı hayvanlar da dahil o kadar çok mazlum var ki…

Hülya - 15 Mayıs 2012 (01:30)

diYorum

 

73
Derkenar'da     Google'da   ARA