Patronsuz Medya

"Meğer Çizgi Roman Çok Etkiliymiş"

Filiz Koçali - Kadınca 1988  


Cumhuriyet okurları çizgi roman kahramanı Hızlı Gazeteci'yi ve yaratıcısı Necdet Şen'i yıllardır tanıyorlar. Ama Hızlı Gazeteci'nin yeni öyküsüne eleştiriler, hatta kimi okurlardan kızgınlığa varan tepkiler geliyor. Neden de Hızlı Gazeteci'nin yeni öyküsünün kahramanlarından "Bacı" yani Fazilet'in değişimi…

"İçeriden" çıktığında bambaşka biri olan Fazilet, artık dünyaya başka bakıyor, üstüne başına özen gösteriyor, makyaj yapıyor, resim sergilerine gidiyor, içki içiyor ve aşık oluyor… Kısacası bütün eski değerlerini bir bir sorguluyor. İşte bu noktada tartışmalar başlıyor.

"Hızlı gazeteci" bir çizgi roman kahramanı. Son serüveni çok dartışılıyor. Necdet Şen, "Hızlı Gazeteci'yi okurlarımla birlikte çiziyorum" diyor.

* * *

Hızlı Gazeteci siz misiniz?

Hayır değilim, ben Hızlı Gazeteci'nin çizeriyim. Hızlı Gazeteci benim çizdiğim roman tipi, karakteri. Benden bir şeyler var tabii. O da benim gibi agresif ve son söyleyeceğini en başta söylüyor. Ama o bana göre çok az konuşuyor.

Şimdiye kadar izlediğimiz çizgi romanlarda, güçlü kuvvetli bir kahraman, heyecanlı ve biraz da gerçek dışı serüvenler olurdu. Sizin değişik bir çizgi roman anlayışınız var.

Çizgi roman genellikle heyecanlı, sürekleyici birtakım olaylar anlatır. Eli kılıçlı, uzun saçlı bir kahraman, Türklerin intikamını Rum kızlarından cinsel eylemlerle alır. Bu tür mantıklarla yapılan çizgi romanlar var. Yani doğrudan doğruya hayatı anlatmaya çalışan, hiç heyecan yaratmaya çalışmadan, kimseyle vurdulu kırdılı olaylara girmeyen bir çizgi roman yok. Hızlı Gazeteci bugüne kadarkimseye bir fiske vurmadı. Kimseyi dövmeyen bir çizgi roman kahramanı. Hatta kimseye bağırmıyor bile.

Peki Hızlı Gazeteci'nin kadınlara yaklaşımı nasıl?

Hızlı Gazeteci, bir kadınla birlikte olurken, asla ben ona bilmem ne yaptım diye aşağılayıcı bir eylem içinde olmadan birlikte olan bir çizgi roman kahramanı. Yani bir çizgi roman kahramanı düşünün ki, ona ilgi gösteren bir kıza yanıt verirken öncelikle şunu düşünüyor, 'Bu kızı üzebilirim, o yüzden bu kızla ilişkiden kaçınsam iyi olacak. Benim dostça davranışlarımdan onunla flört etmek istediğim sonucunu çıkarıp üzülebilir.' Böylesine şizoid yaklaşımlar içinde olan bir insan. Bugüne kadar böyle bir çizgi roman okudunuz mu? Yani Hızlı Gazeteci asla erkek şovenizmine yer vermiyor. Ancak eleştirmek için yer verebilir.

Ama Hızlı Gazeteci'yle Fazilet'in ilişkilerinde, Hızlı Gazeteci sanki daha yüksek bir yerlerde, sürekli anlatıyor, ders veriyor, Fazilet de sürekli kendini sorguluyor. "Ben sünepe miyim, aptal mıyım, Eylülist mi oldum" diye.

Bu bir çizgi roman. Bu çizgi romanda birbirine benzemeyen, farklı insan karakterlerinin bulunması son derece doğal. Burada insanları olumlamak, örnek insan tipleri göstermek gibi bir amaç yok. Tam tersine, en başta bu dizinin sürekli kişisi Hızlı Gazeteci de dahil, hiç birini olumlu ya da olumsuz tipe örnek diye çizmiyorum. Ben çizer olarak asla o kişiler arasında taraf tutmam. Hızlı Gazeteci neden doğru lâfları bulup söylüyor diyorsanız, ben ona doğru lâfları, Fazilet'e de yanlış lâfları söyletme kaygısını yaşamıyorum. Hızlı Gazeteci'nin söylediği hiç bir şey filozofça değil. O, otuzunu aşmış, belli bir eğitimden geçmiş, gazeteci, daha farklı bir kültür yapısı var. Yaş, belki daha fazla deneyim bazı insanlar için avantaj olabilir. Ama bu birinin diğerine üstünlüğü değildir. Bacı'nın da öyle deneyimleri var ki, o konuları konuştukları zaman da, Hızlı Gazeteci çok toy kalır onun yanında.

Peki neden Fazilet o deneyimlerini bir türlü aktarma fırsatı bulamıyor?

Erkekler kadınlardan akıllıdır diye bir savım olamaz değil mi? Ben kadın-erkek ayrımı yapmıyorum. Hızlı Gazeteci de bazı öykülerinde 'ben niye bu kadar kerizim, bir yüzüme gülen üstümden tişörtümü alıyor, ben aptal mıyım?' demişitir.

Bu hikâyenin iyi adamı Fazilet. Onun için kendini Fazilet'le özleştiren arkadaşlarımız hiç alınmasınlar, gurur duygunsunlar.

Ama Fazilet'in bu değişimi bazı çevrelerce çok eleştiriliyor. Hatta bir dergi "Bacı" ların sizden hesap soracaklarını yazmıştı. Hesap sordular mı?

Çok ilginç bir noktaya değindiniz. Bir gün sekiz dokuz tane bacı geldi buraya. Ve tıpkı o dergideki yaklaşım gibi, hesap sormak için geldiler. Gelir gelmez söyledikleri ilk söz hikâyeyi derhal keseceksin diye ültimatom vermek oldu. Ben de onlara, bunun demokratlığın neresine sığdığını sordum. 'Zaten Türkiye'de demokrasi var mı ki' dendi. Türkiye'de demokrasi yoktur, dolayısıyla bizim de demokrat olmamıza gerek yoktur mu demek istediler bilemiyorum. Sonuçta o tavra yanıt vermek eğiliminde değilim ama demokratça bulmadım.

Öykünüz oldukça ilgi görüyor, övgüler de alıyor musunuz?

Meğer çizgi roman ne kadar etkili bir şeymiş. Birçok insan gazeteyi alır almaz, o sayfayı okuyor. Eleştiri var ama çok fazla da övgü var. Ve övgüler de çok abartılı, bazen masaların altına falan saklanmak istiyorum. Ama bu öykünün bu kadar tartışılması, benim birçok insanla diyalog içinde olmamı sağlıyor. Bu hikâye diyalog içinde yapılıyor. O yüzden tek tek çiziyorum.

Yani günlük çalışıyorsunuz. Zor olmuyor mu?

Aksine çok yararı var. Her gün biri gelip bu bantları okuyor, yan servisteki arkadaştan, yan masadaki arkadaşa kadar. Okurlarım gelip ya da telefonla görüşlerini belirtiyorlar. Fazilet'in aşık olmaya başladığı dönemi anlatan bir bant vardı. Hızlı Gazeteci'nin yanına gidiyor. Karşımda çalışan kız arkadaşıma sordum. Böyle durumlarda nasıl davranılır diye. O da insan elini koyacak yer bulamaz dedi. Ben de öyle yazdım.

Evet. O banttan sonra da "Seveceksen sev, kim ne der diye hesap yapma" diyordu Fazilet. Aşk hakkında öyle mi düşünüyorsunuz?

Dünyayı döndüren aşktır. İnsan, komşular ayıplar, babam şöyle der diye sevmemeli mi? Ahlâklı tavırların arkasında genellikle bir şeyleri yaşamamışlık vardır. Hayatı, pencerenin pervazında sokağı seyrederek geçen insanlar, komşularının kızı erkek arkadaşıyla geçerken çok kızarlar, dedikodu yaparlar. Anne kızına, adam karısına baskı yaparak geçirir gününü. Bazılarımız bu baskılara boyun eğeriz, dolayısıyla yaşamayanlar sınıfına gireriz. Ben kendi hayatım için "Seveceksen sev, kim ne der diye aldırış etme" diyorum.

Öyküde "Kadın olmak zor" diyordunuz.

Erkek olmak da zor kadın olmak da zor ama. Kadın olmanın çok farklı zorlukları da var. Vapurda görüyorum, karşıda oturmuş, bıyıklı, göğsü açık adam, kadını gözleriyle soyuyor. O kızcağız ya başını öne eğmiş, ya kitap okumak zorunda kalıyor. İş bulmaktan, aileyle mutlaklaşmaya kadar her alanda kadınlar için çok daha ağır bir baskı var. Ben meselâ sevgilimin elinden tutup anneme gösterebilirim: Bak anne, bu benim sevgilim, biz bununla yatıyoruz kalkıyoruz diyebilirim. Ama bir kızın böyle dediğini düşünün, parçalarlar kızı her halde. Bu çok büyük eşitsizlik, adaletsizlik.

diYorum

 

49
Derkenar'da     Google'da   ARA