Patronsuz Medya

Kış öldürmedi, bahar öldürecek

Deniz Türkoğlu - 22 Mart 2012  


Bu sene buralarda durum vahimdi. Havalar diyorum, neydi o öyle? Bir yağdı pir yağdı mübarek, yağmur değil de felâketti düpedüz. Olanca gücüyle tepeden aşağı simsiyah bir öfke boşalttı, hem de bu aylarca durmamacasına sürdü. Bir yandan da hıncını alır gibi ölümüne esip gürledi. Kızgınlığının eni boyu ölçülmüyordu.

Sıkıntısının kederinde beni ha boğdu ha boğacak yüce bir erkin ayakları altında, çok çaresiz, küçücük hissettim kendimi. Toprağın üzerinde can taşıyan ne varsa, her şeyi kökünden kaldırıp atma niyetinde olduğunu, bunu keyfinden değil, memnuniyetsizliğinden yaptığını düşündüm.

Başka bir deyişle, doğanın karşısında bir başına kalan insanın, hiç de öyle üstün numaralarının olmadığını, o andan itibaren gizlilik maskelerinin ardına saklanmayı beceremeyecek kadar çırılçıplak kaldığını, savunmasızlığını ve acizliğini gördüm. Gururlanacak bir şey değildi.

Ilıman iklimde ben böyleysem, çetin iklimlerde yaşayanlar nasılmış onu da ara sıra televizyondan, internetten falan öğrenmeye çalıştım. Çalıştım, çünkü doğanın karşısında teknoloji de duramıyor, yıkılıp yerle yeksan oluyor koca krallık.

Eskiler bereket derlerdi yağmurun adına, şimdinin felâketi o zamanın bereketiymiş demek. Zaman içinde nasıl olduysa oldu, eli gibi yüreği de katılaşıp soğudu belki yukarıdakinin. Beni buralarda bir bardak suyunda çalkalayan öfkesi, başka yerlerde zemheri kesilip çok canlar aldı çünkü. Bir şeyler (iklimler gibi) sahiden de değişiyor ve dünyanın çivisi gözlerimizin önünde hızla yerinden çıkıyor galiba.

İnsanız diye, insanlığın iyi kötü her yaptığında, dolaylı veya dolaysız yoldan tek tek her birimizin payı var bana göre. İşler tıkırındayken sorun yok -ki dünya üzerinde işlerin yolunda gittiğini hatırladığım bir tek gün bile yok- fakat bir şeyler tersine gittiğinde devekuşu gibi davrananlardan, üç maymun oyununu oynayanlardan, hiç mi hiç hazzetmiyorum. Doğanın da böylelerinden hiç hazzetmediği kanısındayım.

Beri yandan dünyanın bir çivisi varsa ve insan onu yerinden oynatacak kadar budalaysa, ancak bu türden bir hayvansallıkla beceriyordur işini. Hakikaten hazzedilecek gibi değil. Hem utanç verici, hem de böyle birkaçının, geri kalan koca insanlığa yaptığı en büyük kötülük, en büyük ihanet bu.

Fakat minareyi çalan kılıfını hazırlamaz mı? Böylelerinin de kılıfları daha dünden hazır. Bazen vatanın bölünmez bütünlüğü, halkın huzuru, devletin güvenliği falan diye siyasî manevralarla, bazen de insanın aklıselimi, olgunluğu, edep, izan, itidal falan diyerek, yapmadıklarını kılıfa sarıp, yaptıklarından da böbürlenerek, gözlerimizin içine baka baka nasıl da yalan söylüyorlar? Gurur sahibi olmak böyle bir şey her halde.

Louis-Ferdinand Celine, "Gecenin Sonuna Yolculuk" kitabında şöyle der:

"Her alanda asıl yenilgi unutmaktır. Özellikle de sizi neyin gebertmiş olduğunu unutmak. Asıl yenilgi, bazı insanların ne derece hırt olduklarını asla anlayamadan gebermektir."

Doğanın göbeğinde bir başıma geçirdiğim kış öldürmedi, korkuttu yalnızca, anladım ve hafızama kazıdım her şeyi. Gururlanacak bir şey değildi.

Sonunda neyse ki bahar geldi. Bazı şeyler (iklimler gibi), insanın çıplak gözle bile görebileceği kadar büyük değişimlere uğradığı halde, engelleriyle, yasaklarıyla, baskı ve zulümleriyle beraber, "sınırların acısı" hiç değişmedi.

(İnsan ruhunun tarihini ve arzularını anlamayarak saldıran insanların ya da Celine'in dediği gibi o bir avuç hırtın, yanlış bilgilerle dolu taktikleri, bu baharın da içine etti. Kışın elinden kurtuldum kurtulmasına, ama daha baharın başında, hem de daha en başında.

Yorumlar

Eskiden Derkenar'a gelen yazıların çoğunun başlığını ben bulurdum. Çünkü onların çoğu şahsıma yazılmış birer mektup gibiydi, başlığı falan olmazdı. Bazıları özellikle başlık yazmaz, benim bulmamı isterdi.

Şimdi artık Derkenar yazarları, yazılarını başlıkları, hatta anahtar kelimeleriyle birlikte sisteme -eksiksiz biçimde- kaydediyorlar. Çoğunlukla tek bir imla hatası bile olmuyor. Çayımı yudumlayarak ve o harika yazıları ilk okuyan kişi olma ayrıcalığının tadını çıkararak okuyorum.

Yani, 2012 yılında Derkenar editörü olmak, 2002'ye kıyasla hem çok rahat hem de çok zevkli bir iş.

Bu yazının başlığına bakınca bunları hatırladım, çünkü sadece başlık bile "damardan" .

* * *

Ben de Deniz gibi büyük kenti bırakıp güney kıyılarına yerleşenlerdenim. Yaklaşık iki sene oldu.

Fakat insan buralarda yaşamaya başlayınca, daha önce pek dikkat etmediği bazı şeylerin ortasında buluveriyor kendini.

Bunlardan biri de, yazlıkçıların bahçelerinde yaktıkları mangallardan yayılan et kokusuna gelen ve önlerine atılan lezzetli kayıntının hatırına o çevreye yerleşen, yaz boyunca sofra artıklarıyla semirip, kışın hayatın acı gerçeğiyle baş başa kalan sokak kedileri.

Kış aylarını da buralarda geçiren tek tük insanların hayvansever olanlarına kalıyor yazlıkçıların bıraktığı sokak hayvanları. Kısıtlı bütçenden onlar için de bir pay yaratıyor, mama, ilâç, veteriner, şu bu derken, farkına varmadan sahra hastanesindeki tüm yaralılara birden yetişmeye çabalayan bir cephe hattı hekimine dönüştüğünü farkediveriyorsun.

Sabah yataktan kalkmanla birlikte mesai başlıyor. Kimine antibiyotik, kimine göz damlası, kimine merhem, kimine pansuman…

Kışı bir biçimde atlatmayı başarabilen kedilerin baharla birlikte sapır sapır dökülmeye başladıklarını ve elinden daha fazlasının gelemediğini görmek, pek de eğlenceli olmuyor doğrusu.

Hayata tutunamayanları, etraftaki yaralı parmağa işemez mülk sahiplerine çaktırmadan, uygun bir toprak parçası bulup gömmek de senin işin.

Ama o minik maskaraların ölürken bile teşekkür edercesine kuyruklarını sağa sola sallayışları yok mu, işte o bile "hayatın anlamı nedir" sorusuna esaslı bir cevap teşkil ediyor.

"Kış oradaysa dayanışma da burada" deyip koşuşturmaya devam ediyorsun.

Necdet Şen - 25 Mart 2012 (14:03)

Deniz kardeşimin, nefis üslubu ile kaleme aldığı bu yazıya bir yorum yazayım, dedim. Olmadı, ayrı bir yazı çıktı. Onu da "hayatın şiir yüzü" diye gönderiverdim. Yani, "hayatın şiir yüzü" kış öldürmedi bahar öldürecek" e" zeyl sayılabilir…

Gökhan Akçiçek - 26 Mart 2012 (23:09)

diYorum

 

Deniz Türkoğlu neler yazdı?

75
Derkenar'da     Google'da   ARA