Patronsuz Medya

Değerler ve Eleştiri

Cahit Özkök - Gençlik Dünyası 1988  


Dokunaklı ve etkileyici giriş kısmını bir yana bırakırsak Gençlik Dünyası'nın geçen sayısında Nurcan Akça'nın "Değerler ve Birey" adlı eleştirisinin üzerinde durulması gereken başlıca üç noktanın olduğunu söylemek istiyorum.

"Halkın yarattığı değerler" kavramı üzerinde duracak olursak, öncelikle söylenmesi gerkenin bu kavramın bugün için geçerli, sözkonusu değerleri ifade ettiği, anlattığı olmalıdır. Halkın yaratıcılığı denen olgunun nasıl, ne gibi çalişkili sonuçlar doğurduğunu hepimiz biliyoruz. Bir yandan insanlığın kazanımıyla özdeşleştirebileceğimiz olumluluklar, öbür yandan onbaşılardan insanlığın başına bela kesilen "Führer"leri yaratan olumsuzluklar hep halk yaratıcılığının bilinen örneklerindendir.

Ama bugün elimizde neyin değer olup olmadığını saptayabilmemizi sağlayacak olan bir mihenk taşı var: Sosyalist dünya görüşü. Halkın yarattığı herhangi bir şey ya değerdir ya da değildir. Bunun için halkın yarattığı değerler, "her zaman doğruyu ya da daha açık deyimiyle ileriye dönük gelişimi" belirler. Çünkü bu değerler artık insanlığa malolduğu, kalıcı yani zamana dayanıklı olduğu için bir değer olarak nitelendirilmiştir. Sosyalist dünya görüşü yukarıda saydığımız niteliklere sahip olmayan yaratıları zaten değerli bulmaz. Bunun için "toplumsal gelişimin önünde" olmayanbir kavramla karşılaştığımızda, halkın yarattığı değerlerin olumsuz, geçersiz olabileceğini düşünmek yerine, bu değeri biçenlerin dünya görüşlerini irdelemek daha isabetli ve doğru olacaktır sanırım.

Elbette, insan değerinin ölçüsü olarak başkaları için yaptığı fedakârlık kıstas alınamaz. Kaba bir değerlendirme olur bu. Çünkü fedakârlık başat bir değer olmadığı gibi insani değerlerden sadece birisidir. İşte bu yüzden de başkaları için fedakârlık yapmanın "sosyalist olmak" la bir bağıntısı vardır. Fedakârlık, yani Türkçe karşılıklarıyla özgeçinin, esirgemezliğin, özverinin insani değerlerden biri olması nedeniyle, "insana ait ne varsa kabulüm " (1) dediğimiz için bir bağıntısı vardır.

Günümüz Türkiye'sinde şu vurgulamayı yapmanın haklı ve önemli pratik nedenleri vardır: Fedakârlık ve benzeri diğer moral, etik değerlerin geleceğin dünyasında bugünkü önemlerinin kalmayacağı, "tarih öncesi "ne (2) ait değerler olduğunun, daha hızlı bir biçimde kavranması gereklidir. Buradan devamla özellikle sosyalistlerin tavırlarında ve düşünsel yaklaşımlarında aklın, yani bilimin egemen olması gerektiğini söyleyebiliriz.

Ama unutulmamalıdır ki bu sosyalist insanın, yerlerine yenilerin koymadıkça var olan moral ve etik değerlerden, duygulardan arındırılmasını, içinde yaşadığı toplumdan bu anlamda kopmasını hiç bir şekilde getirmez.

Gelelim tartışmalar yaratan "Bacı " adlı çizgi-romanın sistemi değil de kurbanlarını eleştirmesinin yanlış olduğu yönündeki eleştiriye.

Öncelikle bu mantığın yanlışlığını anlatmayı sonraya bırakarak şunu vurgulamak yeterli olacaktır sanırım. Çizgi roman kahramanının devrimci bir insan olması, bir devrimcinin yaşamının çizgi-romana konu olması, sistem eleştirisinden daha az mı önemlidir? Bildiğim kadarıyla devrimciler sistemi değiştirmeyi amaç edinmiş insanlardır.

Sevgiyi yaşatmayanları değil de, sevgiyi yaşayamayanların eleştirilmesi öncelikle pek gerçeğe uymuyor. Çünkü izleniyorsa -bugünlerde "kahramanlar" sevgiyi gayet güzel yaşıyorlar. Aslında bu pek de önemli değil. Varsayalım ki sevgiyi yaşayamayanlar konu ediliyor. Bu madalyonun diğer yüzünü de görmek gerekmiyor mu? Sevgi konusunda olsun diğer konularda uğranılan başarısızlıkların hepsinin nedeni sistem mi? Teker teker de olsa, bütün sorunları için geçerli olmasa da, işlenilen sorunları aşabilmiş insanlarımız yok mu? Yani bir şeyleri değiştirebilmek -kendi özelimizde de olsa- bugünden mümkün değil mi?

"Eylülist " yazarların boş kaleye attıkları gollere tepki duymayı anlayabiliyorum ama yapıcı bir eleştiriyle yıkıcı bir eleştirinin ayırdedilmemesini hayır!

Belki de en başta yapılması gereken bir nokta en sona kaldı: Sanat ve siyaset-politika birbirlerinden farklı etkinliklerdir. Sanatçının yapıtında politik bir konuyu da işlemesi mümkündür. Fakat bu sanatla, siyaset ve politikayı özdeşleştirmemizi getirmez. Siyasal-politik bir çalışmayla, sanatsal bir çalışmanın farklı teknikleri, kuralları, yollar vs. vardır. Doğallıkla sanat eleştirisi de siyasal eleştiriyle aynı yolları tutamaz.

Sanatçı amacına varmak için abartacak, küçültecek, yüceltecek, komikleştirecek hüzünlendirecektir. Bazı durumları öne çıkartacak bazılarını da geri plana atacaktır ya da es geçecektir. Yeri geldiğinde gerçekliğin sınırlarını zorlayacak, fanteziye kaçacaktır. Çok azını sayabildiğimiz sanatsal yol ve yöntemlerden bir sanatçı özgürce yararlanır. Bilindiği gibi buna yaratım özgürlüğü deniyor. Toplumcu bir sanatçıda sanılageldiğinin aksine seçeceği herhangi bir biçimi ve üslûbu kullanabilir ve bu kullanım onun toplumculuğuna gölge düşürmez. Yeter ki insanlığa ve gerçekliğe aykırı bir sonuç çıkmasın.

En son olarak da çok basit gelebilecek bir noktayı vurgulayalım: Bütün bu yazılıp çizilenler sona ermemiş bir çizgi roman için yapılıyor. "Bacı" yı olumlu ya da olumsuz ama sağlıklı bir biçimde eleştirebilmek için sonuçlanmasını beklememiz gerekmiyor mu?

1) Karl Marx
2) "Sınıflı toplumların tarihi, tarih öncesidir." Karl Marx

diYorum

 

65
Derkenar'da     Google'da   ARA