Patronsuz Medya

Savaş barıştır

Arundhati Roy - Der Spiegel, 5 Kasım 2001  


ABD hükümeti, 7 Ekim 2001 Pazar günü Afganistan'in üzerine karanlik cöktügünde, Uluslararasi Anti-Terör Koalisyonu'nca desteklenen (ki bu, Birlesmis Milletler yerine gecirilen uysal yapidir) Afganistan'a bombardimanini baslatti. Televizyon kanallari füzelerin, Stealth bombardiman ucaklarinin, "siginak kiricilarin" ve MK-82-High-Drag bombalarin bilgisayar animasyonlarini yayimlamaya giristi. Tüm dünyada küçük erkek cocuklar kocaman actiklari gözleriyle seyretmeye koyuldular ve yeni video oyunlari icin sizlanmayi unuttular.

Artik etkisiz bir kisaltmaya indirgenmis olan BM'ye, hava saldirilarini onaylamasi icin bile basvurulmadi. (Madeleine Albright'in bir zamanlar söyledigi gibi, ABD "eger oluyorsa cok tarafli ve eğer zorunluysa tek tarafli" davranmaktadir). Teröristlere karsi "deliller", "koalisyon"daki dostlar arasinda gezdirildi. Görüsmelerden sonra, "delillerin" bagimsiz bir mahkemede yeterli görülüp görülmeyeceginin bir önemi olmadigi vurgulandi. Böylece bir anda yüzlerce yillik yargi hukuku sorumsuzca yokedilmis oldu.

Ister köktendinciler, ister milisler veya direnis hareketleri tarafindan gerceklestirilsin, hic bir sey bir terör eylemini mazur gösteremez - hatta bu, yasal bir hükümetin intikam savasi görünümüne bürünse dahi. Afganistan'in bombalanmasi New York ve Washington'in intikami degildir. Bu, sadece dünyadaki insanlara karsi islenmis yeni bir terör eylemidir. Öldürülen her masum insani, New York ve Washington'da ölen sivillerin korkunc sayisina karsi hesaplamamali, kurbanlardan saymaliyiz.

Savaslar insanlarca nadiren kazanilabilir, hükümetler ise bir savasi nadiren kaybeder. Insanlar ölür, hükümetler deri degistirirler ve Hydra'nin basi gibi yenilenirler. Kullandiklari bayraklar, insanlarin beyinlerini hava gecirmeyecek bicimde sarip sarmalamak ve gercek düsünceyi bogmak icindir ve bu bayraklar sonra paramparca olmus cesetleri merasimlerle saran bezlere dönüsürler. Bugün her iki tarafta da, hem Afganistan'da hem de Amerika'da siviller hükümetlerine ve onlarin eylemlerine rehin olmuslardir. Iki ülkede de insanlar bilmeden bir ortakligi paylasiyor: Kör ve önceden kestirilemeyecek terör fenomeni ile yasamak zorundalar. Afganistan'a düsen her bombanin karsiliginda Amerika'da sarbon, ucak kacirmalar ve baska terörist eylemlerin yarattigi kitlesel histeri var.

Bugün dünyanin karsi karsiya bulundugu kaynayan terör ve acimasizlik batakligindan kolay bir cikis yolu yok. Artik insanlarin durup düsünme zamanidir. 11 Eylül'de olanlar dünyayi ebedîyen degistirdi. Özgürlük, ilerleme, refah, teknoloji, savas - bütün kavramlarin artik yeni anlamlari olustu. Hükûmetler degisimi okuyabilmeli ve yeni görevlerine bir nebze de olsa dürüstlük ve alcakgönüllülükle yaklasabilmelidir. Ne yazik ki Uluslararasi Koalisyon'da henüz hicbir anlayis imaresine rastlamiyoruz. Taliban da ayni tavir icinde.

Baskan Bush hava saldirilarini haber verdiginde söyle dedi: "Biz barisci bir ulusuz." Amerika'nin en sevdigi elcisi (ayni zamanda Ingiltere'nin Basbakani) Tony Blair onu tasdik etti: "Biz barisci bir halkiz."

Artik biliyoruz. Domuzlar attir. Kizlar erkektir. Savas, baristir.

Baskan Bush birkac gün sonra FBI'da yaptigi bir konusmada ekledi: "Bu, bizim misyonumuz. Amerika Birlesik Devletleri'nin misyonu. Dünyanin en özgür ulusunun. Temel degerlere dayanan, nefrete, siddete, katillere ve kötüye karsi olan bir ulusun. Taviz vermeyecegiz."

Asagida, ABD'nin Ikinci Dünya Savasi'ndan beri savastigi, bombaladigi veya en azindan savas eylemlerine müdahil oldugu ülkelerin bir listesi var: Kore (1950- 1953), Guatemala (1954, 1967-1969), Endonezya (1958), Küba (1959-1961), Belcika Kongosu (1965), Laos (1964-1973), Vietnam (1961-1973), Kambocya (1969-1970), Grenada (1983), Libya (1986), El Salvador (1980'ler), Nikaragua (1980'ler), Panama (1989), Irak (1991'den beri), Bosna (1995), Sudan (1998), Yugoslavya (1999). Ve simdi Afganistan.

Kesinlikle taviz vermeyecek - dünyanin bu en özgür ulusu. Ama artik hangi özgürlügü ayakta tutuyor? Kendi sinirlari icerisinde ifade özgürlügünü, inanc özgürlügünü, düsünce özgürlügünü; sanatsal ifade özgürlügünü, yeme icme adetlerini, cinsel tercihleri (eh, bir noktaya kadar) ve baska bircok özgürlügü, hepsini örnek bicimde ve harika koruyor. Kendi sinirlari disinda ise tahakküm etme, asagilama ve emrine alma özgürlügünü - Amerika'nin gercek dinine, "özgür piyasalar"a itaat etme özgürlügünü. ABD hükümeti bir savasa "Sinirsiz Adalet " veya "Sürekli Özgürlük " operasyonlari adini verince Ücüncü Dünya'daki bizler korkudan titriyoruz. Cünkü biliyoruz ki, birileri icin Sinirsiz Adalet, baskalari icin Sinirsiz Haksizlik anlamina gelmektedir. Ve birilerinin Sürekli Özgürlügü, diğerlerinin Sürekli Ezilmesi anlamindadir.

Teröre karsi Uluslararasi Koalisyon öncelikle dünyanin en zengin ve en güclü ülkelerinin bir entrikasidir. Dünyanin bütün silâhlarini onlar üretiyor ve satiyorlar, en cok kimyasal, biyolojik ve nükleer kitle imha silâhlari onlarin elindedir. Savaslarin cogunu onlar cikartmislardir, modern tarihteki soykirimlarin, zulmün, etnik temizlemenin ve insan haklari ihlâllerinin bas sorumlusu onlardir, sayisiz diktatörü onlar desteklemis, silâhlandirmis ve finanse etmistir. Onlar bir siddet kültüne tapiyorlar, onlar savasi neredeyse bir tanri haline getirmistir. Bütün igrenc suclarina karsi Taliban'inkiler gercekten zayif kaliyor.

Taliban Soguk Savas'in artci depremlerinde harabelerden, eroinden ve kara mayinlarindan olusan kirilgan bir zeminde ortaya cikti. Taliban'in en yasli liderleri 40 yaslarinin basindadir. Cogu hilkat garibesine dönmüs, sakat kalmistir, bir gözünü, kolunu, bacagini kaybetmistir. Tahrip olmus, savasta yikima ugramis bir toplumda büyümüslerdir. Yirmi yili askin bir süredir Sovyetler Birligi'nden ve Amerika'dan Afganistan'a yaklasik 45 milyar dolar degerinde silâh ve cephane akmistir.

Özünde Ortacag'i yasayan bu topluma giren tek modern sey, en yeni silâhlardir. Cogu yetim kalmis küçük oglan cocuklari oyuncak diye tüfeklerle oynamis, hicbir zaman bir ailenin güvenini ve tesellisini yasayamamis, hicbir zaman kadinlarin sicakligini duyamamistir. Taliban bugün yetiskin ve hükümdar olarak kadinlari dövüyor, tasliyor, onlara tecavüz ve eziyet ediyor, cünkü kadinlarla baska ne yapacaklarini bilmemektedirler. Yillarca süren savas onlara sefkati unutturmus, onlari dostluga ve acima duygusuna karsi bagisik kilmis. Bugün, cevrelerine yagan bombalarin kör nağmelerinde dansediyorlar. Simdi siddeti kendi halklarina da yönlendiriyorlar.

Baskan Bush'a birsey söylememize izin veriniz: Dünyadaki insanlar, Taliban ve ABD hükümeti arasinda secim yapmak zorunda degildir. Insan medeniyetinin bütün güzellikleri - güzel sanatlarimiz, edebiyatimiz - bu iki köktenci,   ideolojik kutbun ötesinde yer alir. Dünyadaki bütün insanlarin orta sinif tüketicilere dönüsme perspektifi, hepsinin tek bir dine inanma ihtimali kadar gercek disidir.

Mesele zaten Kötü'ye karsi Iyi veya Islam'a karsi Hiristiyanlik meselesi degil, toprak, mekân meselesidir. Farkliliklarin uyum icine sokulma, hegemonya dürtüsünün denetlenme meselesidir - ister ekonomik, ister askeri, dilsel, dinsel veya kültürel olsun, her türlü hegemonyanin denetlenmesi. Her ekolojist size bir monokültürün ne kadar tehlikeli ve dayaniksiz oldugunu anlatabilir. Hegemonyal bir dünya, saglikli muhalefeti olmayan bir hükümete benzetilebilir. Bir tür diktatörlüge dönüsür. Dünyanin üzerine bir plastik torba gecirip nefes almasini engellemeye benzer. Ama bu torba sonunda yirtilir.

Bu savastan önceki 20 yili askin süren catismalarda birbucuk milyon Afgan hayatini kaybetti. Afganistan harabeye dönüstü, simdi bu harabeler toza dönüsüyor. Hava saldirisinin ikinci gününde Amerikan bombacilari, kendilerine verilen bomba yükünün tamamini atamadan üslerine döndüler. Pilotlardan birinin dedigine göre Afganistan "hedef acisindan zengin bir ülke degil"di. ABD Savunma Bakani Donald Rumsfeld'e  Pentagon'daki bir basin toplantisinda Amerika'nin hedeflerini mi kaybettigi sorusu soruldu.

Cevabi söyleydi: "Birincisi, biz hedeflerimizi ikinci kez de vuracagiz ve ikincisi, biz hedefleri kaybetmiyoruz, Afganistan kaybediyor". Bunun üzerine salon kahkaya boguldu.

Hava saldirisinin ücüncü gününde ABD Savunma Bakanligi, "Afganistan üzerindeki hava üstünlügünü ele gecirmis" olmakla övünüyordu. (Yani Afganistan'in elindeki iki - yoksa 16 mi? - ucagi tahrip ettiklerini mi söylemek istiyordu?)

Afganistan'da Kuzey Ittifaki - Taliban'in eski düsmani ve böylece Uluslararasi Koalisyon'un yeni dostu - Kabil'e yürüyüsünde toprak kazaniyor. (Arsivlere gecmesi icin sunu da ekleyelim: Kuzey Ittifaki'nin eylemleri ile Taliban'inkiler arasinda önemli bir fark yok. Ama bu rahatsiz edici detay simdilik gizleniyor). Ittifak'in görünür, ilimli, "kabul edilebilir" lideri Ahmed Sah Mesut eylül ayinin basinda bir intihar eyleminde öldü. Kuzey Ittifaki'ndan geriye kanli savascilardan, eski komünistlerden ve tavizsiz ruhbandan olusan kirilgan bir birlik kaldi. Degisik etnik fraksiyona bölünmüs bu grubun üyeleri eskiden Afganistan'da iktidarin nimetlerini tatmis kisilerden olusuyor.

ABD hava saldirilarina kadar Kuzey Ittifaki Afganistan'in yaklasik yüzde 10'una hakimdi. Bugün, Koalisyon'un ve "havadan destek akimlari"nin yardimiyla Taliban'i devirmeye hazir görünüyor. Taliban askerleri, ufuktaki yenilgiden korkarak Kuzey Ittifaki saflarina geciyorlar. Yani savasan birlikler, taraflari ve üniformalari degistirmekle mesguldür. Ama bu kadar kinik bir harekatta bunu anlasilan pek önemi yok. Sevgi nefrettir, kuzey güneydir, baris savastir.

Global gücler, "herkesi temsil eden bir hükümet kurmak"tan söz ediyorlar. Ya da 1973'den beri Roma'da sürgünde yasayan, 87 yasindaki eski Afgan Krali Zahir Sah'i  yeniden "göreve getirmek"ten. Oyun böyle oynaniyor. Önce söyle deniyor: Saddam Hüseyin'i destekleyin. Sonra: Onu devirin. Önce: Mücahitleri finanse edin. Sonra: Onlari bombalayip bin parcaya ayirin. Ve simdi: Zahir Sah'i tahta oturtun ve uslu durup durmayacagina bakin. (Temsil yetkisine sahip bir hükümet "göreve getirilebilir" mi? Bir porsiyon demokrasi ismarlayabilir misiniz - bol peynirli ve soslu?)

Yavas yavas sivil halktan kayiplarin haberleri siziyor disariya, Afgan halki kapali sinirlara akin ettigi icin bosalan sehirlerin haberleri. Önemli ulasim yollari ya havaya ucuruldu, ya da kapandi. Afganistan'da calismis olan uzmanlar, Kasim ayinin basina kadar yiyecek yardimi yapilamadigini söylüyor - BM'ye göre sayisi 7, 5 milyonu bulan Afganlar bu kis acliktan ölme tehlikesiyle karsi karsiya. Uzmanlara göre kis bastirmadan kalan az zamanda ya savasilacak, ya da aclara yiyecek yardimi yapilacak. Ikisi birden olmuyor.

ABD hükümeti, hava akimi baslarken bir insaniyet jesti olarak Afganistan'a havadan 37 bin yiyecek paketi atti. Toplam 500 bin paket atmayi planladiklarini söylüyorlar. Bu bile acilen yiyecek gereksinen milyonlarca kisinin sadece 500 bini icin tek bir övün demektir. Yardim örgütlerinin calisanlari bu kinik, tehlikeli PR önlemini lânetliyor. Havadan yiyecek atmanin tümüyle anlamsiz olduguna dikkat cekiyorlar. Cünkü birincisi, paketler hicbir zaman onlara gercekten ihtiyaci olanlara ulasmiyor ve daha da kötü olan ikinci neden, bu paketleri toplamak icin kosusanlar kara mayinlarina carpip ölüyor. Üc kurusluk yardim icin trajik bir yaris.

Üstelik bu yiyecek paketlerinin filme alinmasina da özel izin verildi. Icerikleri büyük gazetelerde listeler halinde yayimlandi. Ögrendigimize göre vejetaryen gidalardi, Islami usüllere göre (!) hazirlanmislardi. Amerikan bayragiyla süslenmis sari paketlerde sunlar var: Pirinc, fistik yagi, fasulye salatasi, cilek receli, bisküvi, pide, bir elmali müsli gofreti, baharat, kibrit, plastik catal-bicak, bir pecete ve resimli bir kullanma kilavuzu.

Üc yillik bir kurakliktan sonra Celalabad semalarindan süzülüp gelen bir ucak yemegi! Kültürel ahmakligin düzeyini, aylar süren acimasiz acligin ve feci yoksullugun gercekten ne anlama geldigi hakkindaki anlayissizligi, ABD hükümetinin bu korkunc sefaleti bile nasil kendi imajini düzeltmek icin kullandigi gercegini sözlere dökmek imkânsiz.

Bu senaryoyu bir kez tersine cevirmeyi deneyin. Düsünün ki, Taliban New York'u bombaliyor ve sürekli diyor ki, aslinda hedefimiz ABD hükümeti ve politikasidir. Ve farzedin ki bombardiman aralarinda Taliban küçük Afgan bayraklariyla bezedigi birkac bin paket atiyor asagiya, icinde Nan ve Kebap var. New York'un bu iyi insanlarinin Afgan hükümetini affedebilecegini düsünebiliyor musunuz? Ac bile olsalar, yemege ihtiyaclari bile olsa, hatta onu yeseler bile bu hakareti, bu asagilanmayi unutabilirler mi hic? New York'un Belediye Baskani bir Suud prensinin 10 milyon dolarlik bagisini, ABD'nin Ortadogu politikasi hakkinda dostca bir nasihat verdigi icin geri cevirdi. Onur, yalniz zenginlerin bir lüksü müdür?

Birakiniz terörün kökünün kazinmasini, böyle bir öfke tam da onu yaratmaya yarar. Nefret ve intikam duygulari artik geri cevrilemez, onlar bir kere olustu. Öldürülen her "terörist", her "isbirlikci" icin yüzlerce masum insan da öldürülüyor. Ve ölmek zorunda kalan yüzlerce masumun yerini her halde gelecekte yeni teröristler alacaktir.

Bütün bunlar bizi nereye götürüyor?

Hamaseti bir an unutun ve dünyanin bugüne kadar dogru dürüst bir "terörizm"tanimi yapamadigini hatirlayin. Birinin teröristi cogu kez ötekinin özgürlük savascisidir. Meselenin özünde, siddet karsisinda dünya capinda yaygin ve cok derinlere inen bir ikirciklik yatiyor. Siddet bir kere politikanin mesru araci olarak benimsendiginde, ahlâk da tartismali olur, teröristlere bakis da (isyanci veya özgürlük savascisi). Bu bizi bir yere götürmez.

ABD hükümeti de dünya capinda sayisiz isyanciyi ve asiyi finanse etti, silâhlandirdi ve barindirdi. CIA ve Pakistan'in ISI teskilati Mücahitleri egittiler ve silâhlandirdilar - onlar 80'li yillarda Sovyet isgalindeki Afgan hükümeti icin teröristti. O zamanin Baskani Reagan Mücahitlerle fotograf bile cektirmis ve onlari, ahlâken Amerika'yi kuran girisimcilerle kiyaslamisti.

Bugün ABD'nin bu yeni savastaki müttefiki Pakistan, Hindistan'in Kesmir bölgesindeki isyancilari destekliyor. Pakistan onlardan övgüyle "özgürlük savascilari" olarak sözediyor. Hindistan ise onlara "terörist" diyor. Hindistan bir yandan terörizmi destekleyip barindiran ülkelere söverken, Sri Lanka'da bir vatan kurmak icin savasan ayrilikci Tamil gerillalari da eskiden Hint ordusunca egitilmisti - ki Tamiller sayisiz kanli terör eylemine imza attilar. (CIA'in isleri bitince Mücahitlerden el cektigi gibi Hindistan da degisik politik nedenlerle Tamil gerillalarina sirtini döndü. 1991'de eski Hint Basbakani Rajiv Gandi'yi intihar saldirisiyla öldüren, öfkeli bir kadin Tamil gerillasiydi.)

Hükümetler ve politikacilar, insanlarin bu devasa, kör duygularini kendi dar görüslü cikarlari icin kullandiklarinda ancak kisa vadeli sonuc alabileceklerini, ama bunun mutlaka felâkete yol acacagini artik kavramalidir. Politik hesaplarla dinsel duygulari kasimak ve istismar etmek, hükümetlerin ve politikacilarin bir halka birakabilecegi en tehlikeli mirastir - kendi halklarina da. Incil'den Bagavadgita'ya kadar her dinsel metin bilincli olarak veya kazara carpitilabilir ve atom savasindan soykirima ve kollektif küresellesmeye kadar her seyi mesrulastirmak icin  istismar edilebilir.

Bu, 11 Eylül'deki korkunc eylemleri yapan teröristlerin izlenip cezalandirilmayacagi anlamina gelmiyor. Onlardan hesap sorulmali. Ama savas, onlari yakalamanin en iyi yolu mudur? Samanlik atese verilince igneyi bulacaklar mi? Yoksa bu öfkeyi mi parlatacak, dünyayi hepimiz icin cehenneme mi cevirecek?

Sonucta kac kisi izleyebilinir, kac banknot dondurulabilir, kac konusma kayda gecirilebilir, kac E-Mail okunabilir, kac mektup acilabilir, kac telefon dinlenebilir? CIA daha 11 Eylül'den önce bir insan hayatinin degerlendirmeye yetmeyecegi kadar bilgi toplamisti. Izlemenin devasa boyutu, lojistik, etik ve vatandaslik hakki acisindan kâbusa dönüsüyor. Bu bizi gercekten delirtebilir. Ve ilk kurban özgürlük - bu degerli varlik - oluyor. Özgürlük simdiden agir yara almis, kanli darbelerle yere serilmistir.

Bütün dünyadaki hükümetler hüküm süren paranoyayi kinik bir bicimde kendi cikarlari icin kullanmaktadirlar. Önceden kestirilemeyen politik gücler topyekûn seferber ediliyor. Örnegin Hindistan'da "All India People's Resistance Forum "un üyeleri, Delhi'de savasa ve ABD'ye karsi bildiri dagittiklari icin hapse koyuldular. Bir yandan "Vishna Hindu Parishad " ve "Bajrang Dal " gibi asiri Hinduist gruplari kollayan sagci hükümet, "Students Islamistic Movement of India "yi yasakladi ve yeni bir Terör Yasasi cikartmaya kalkisti - bu yasa, insan haklari komisyonunun yalniz istismara yolacagini ve bir ise yaramayacagini söylemesi üzerine geri cekildi. Milyonlarca Hintli yurttas Müslüman. Onlara ayrimcilik yapmanin bir yarari var midir?

Savasin sürdügü her gün, dünyayi kör duygular kapliyor. Uluslararasi medya savas alanina pek ya da hic giremiyor. Hakim medya, özellikle Amerikan medyasi, neredeyse tamamen teslim olmus ya da askerlerle hükümet görevlilerin verdigi basin dosyalariyla kendini oyaliyor. Afgan radyo istasyonlari bombalandi. Taliban zaten medyaya hep derin bir kuskuyla bakiyordu. Bu propaganda savasinda kac insanin öldürüldügü veya yikimin ne boyutta oldugu hakkinda bir tahminde bulunmak imkânsiz. Güvenilir bilgi olmayinca söylentiler alip yürüyor.

Kulaginizi dünyanin bu bölümünde topraga dayadiginizda ugultuyu, kabaran öfkenin ölümcül davul seslerini isitebiliyorsunuz. Lütfen savasi artik simdi durdurun! Yeterince insan öldü. Akilli füzeler yeterince akilli degiller. Sonsuz ve bastirilmis bir öfkeyi patlama noktasina getiriyorlar.

Baskan Bush kisa süre önce, "iki milyon dolarlik bir füzeyi bos cadira veya bir devenin kicina atmanin" sacma oldugunu söylüyordu övünerek. Baskan Bush, Afganistan'da füzelerinin fiyatina degecek hedefler olmadigini bilmeli. Belki dünyanin yoksul bölgelerindeki daha ucuz hedefler ve daha ucuz insanlar icin birkac daha ucuz füze yapmali,   bu bütcesini de rahatlatacaktir. Ama bu Koalisyon'un silâh üreticileri acisindan, yani ticarî acidan, hic akillica olmayabilir.

Ve unutmayin ki Baskan George Bush junior ile yardimcisi Dick Cheney ikisi de zenginliklerini petrol sanayiine borcludurlar. Yalniz Afganistan'in kuzey batisindaki Türkmenistan'da devasa dogalgaz kaynaklari ile 3 milyar varile yakin petrol rezervleri var. Amerika petrole hep bir güvenlik sorunu olarak bakmistir ve onu gerekli gördügü her yöntemle korumustur. ABD'nin körfezdeki varliginin insan haklari kaygisindan ziyade stratejik petrol cikarlarina bagli oldugundan pek azimiz kusku duyuyor.

Hazar havzasindan petrol ve gaz bugün kuzey yoluyla Avrupa pazarlarina akiyor. Iran ve Rusya cografi ve siyasî acidan Amerikan cikarlarinin önündeki büyük engellerdir. Dick Cheney 1998'de - o zaman petrol sanayiinde önemli bir oyuncu olan Halliburton'un basindaydi - söyle diyordu: "Hicbir zaman bir bölge, bugün Hazar'in bizim icin kazandigi öneme birden sahip olmamisti. Firsatlar neredeyse bir gecede cikti karsimiza." Ne kadar dogru.

adinda bir Amerikan petrol devi birkac yildir Taliban ile, Afganistan-Pakistan üzerinden Arap denizlerine boru hatti insa etmek icin görüsüyordu. Unocal böylece Güney ve Güneydogu Asya'daki verimli "yükselen pazarlar"a da girmeyi umuyor. 1997'de bir Taliban heyeti Amerika'ya gitti ve Houston'da ABD Disisleri Bakanligi yetkilileri ile ve Unocal yöneticileriyle görüstü.

Taliban'in halka acik infazlari ve Afgan kadinlara muamelesi o zaman insanliga karsi islenmis suc olarak görülmüyordu. Bu ziyareti izleyen aylarda Amerikan feminist gruplar Clinton yönetimine büyük baski yaptilar. Ve bu ticareti önlemeyi basardilar. Amerikan petrol sanayiinin önündeki kapilar simdi aciliyor.

Amerika'da silâh sanayii, petrol sanayii, büyük medya tröstleri ve hatta ABD dis politikasi bile ayni kartellerin denetimi altindadir. Bu yüzden, anlasmalari hakkindaki bir tartismanin medyada ciddi bir sekilde ele alinmasi beklenemez. Onun yerine "Medeniyetler Catismasi", "Kötüye karsi Iyi" hakkinda bos lâflar var. Onuru zedelenmis, yakinlari trajik bicimde ölmüs, öfkesi taze ve kuvvetli ve saskin bir halkin önüne bu lâflar sürülüyor. Bu lâflar, hükümet sözcüleri tarafindan kinik bicimde yayginlastiriliyor, sanki her gün almak zorunda olunan vitaminler veya anti-depresssif ilaclar gibi. Bu düzenli ilac dozu ile Amerika, her zamanki gibi bir muamma kalmaya devam ediyor - hastalik derecesinde müdahaleci, karmasik bir hükümetce yönetilen tuhaf bir ada halki.

Peki ya biz geri kalanlar ne olacagiz, bu sacma propagandanin uyusuk alicilarina indirgenmis olan bizler? O sari yiyecek paketleri gibi her gün kafalarinin icine fistik yagiyla ve cilek receliyle bezenmis yalanlar ve acimasizliklar yagan biz tüketiciler? Gözlerimizi baska tarafa cevirip üzerimize atilanlari yutup oturalim mi? Afganistan'da oynanan korkunc tiyatro oyununu nefesimiz tikanip yeter diye bagirana kadar seyretmeyi sürdürelim mi?

Yeni binyilin ilk senesi sonuna yaklasirken insan kendine sunu soruyor: Düs görme hakkini kayip mi ettik?

Bir gün yine güzellik tasavvur edebilecek miyiz? Yeni dogmus bir kertenkelenin güneste yavas, saskin göz kirpisini bir gün yine seyredebilecek miyiz? Kulagimiza birseyler fisildayan ufak bir kunduza alcak sesle verecek bir cevabimiz olacak mi - Dünya Ticaret Merkezi'ni veya Afganistan'i düşünmeden?

diYorum

 

60
Derkenar'da     Google'da   ARA