Patronsuz Medya

Senaryo: Ali Türkan

Ali Türkan - 1-2-3 Mayıs 2002  


Necdet'ten Ali'ye gaz:

Meraba bizim Ali. Senden az daha ses çıkmasa Alman Kızılhaçına başvuracaktım. Para biriktirebiliyor musun? Birkaç gün önce "yenge" ile sohbet ederken aklıma geldi. Sen neden dizi film projesi hazırlamıyorsun? Mesela Yeditepe İstanbul tarzında bir şeyi enfes yazarsın.

Bir tane bitmiş senaryo bir de 13 bölümün yarımşar sayfalık sinopsisleri (kısa özet) olsa, bir proje dosyası olarak bir yerlere önerilebilirdi.

Keşke şunu daha önce akıl edebilseydim. Sen valla şahane yaparsın. Askerlik parası da çıkmış olurdu böylece. Hatta daha fazlası.

Kendine iyi bak ve şu dizi işini ciddiye al.

Necdet - 4 Nisan 2002

Ali'den ilk mektup:

Yok valla! Para falan birikmiyor. Alışmamış kıçta don durmuyor işte. Cebim biraz para görünce, "gelin lan sinemaya gidelim, oradan da bi mek danılds yaparız" diye kıyak yapıyorum çocuklara. O da olmazsa, çıkarıp bi yüz euro atıyorum Mamuş'a, "git üstüne bi şeyler al kızım" diye. Kısacası, biriktirebilmem ihtimali olan para da çerez parası zaten. Çocukları sevindirse bile, beni kenef nöbetinden kurtarmayacak gibi.

Hani şu askerlikten yırtmama faydası olacağını bilsem, değil dizi film projesi, peygamber adaylarına veda hutbeleri, Hicret'in on altın kuralı adında broşürler, hatta talep gelirse, şeytana ayetler bile yazarım. Günde on altı saat taksi kullanmanın karşılığı, bana nakit olarak değil, ruh sağlığını yıpratma olarak geri dönüyor çünkü. Ve ciddi ciddi, önüme şehir planını alıp banka şubelerinin yerini işaretlemeye başladım.

Tabii bunların hepsi tafra. Çünkü senaryo nasıl yazılır; kaç sayfa olmalıdır; kimlere başvurulur; ben o kişilere başvurabilir miyim? Gibi yığınla sorunun yanıtını bilmiyorum. Ve sanırım en ayıbı, böyle bir şey yapabileceğime de inanmıyorum pek. Sonra, bizim necdet ve çevremdeki herkes, "yapabilirsin" diyor… Yavaş yavaş inanacağım galiba. Hatta eğer düşündüğüm gibi bir şeyse, pek de zor gibi gelmiyor bana. Gelmiyor amma diğer yandan da "dötüm mü kalkıyor?" diye kaygılanmaya başlıyorum böyle düşününce.

Velhasıl, kimyam bozuldu; üniforma manyağı oldum.

* * *

Şu anda Mahsun Kırmızıgül"dertsinemeeeey, çürüttüüüüüy gardaş, dertsinemeeeey" türküsünü çığırıyor. İyi de çığırıyor allahsız. Ya Rab! Bunları dinlediğim ve hoşlandığım için, ilkel miyim yoksa? Kerstin'in dediği gibi "ayrışamamış" mıyım?

Sahi ya. Hep yazacağım, unutuyorum. Şimdi oturduğumuz semt epey yeşil. Geceleri, sokaklarında tilkiler geziyor falan. Hele şimdi ağaçlar da çiçek açtı; tadından yenmiyor ortam. Ben de bol bol yürüyüşe çıkıyorum.

Ve her yürüyüş dönüşü, bir kirpi çıkıyor yoluma. Önceleri top oluyor, dikenlerini çıkartıyordu falan ama zamanla alıştı bana. Ben de adını Basri koymuştum (bizim semtte bir cüce vardı, onun adı).

İşte bu Basri, dişiymiş meğer. Geçen gün kucağıma aldım. Hamileymiş haspam. Allahıma bir şey var bu hamile hayvanlarda. Baba olarak namımı mı duydular, nedir, çocukları bana yamamaya kalkıyorlar sanırım.

Ama çok şaşırdım. Ben kirpilerin memeli olduğunu bilmiyordum. O suratla haybeye meme israfı ama gene de küçük küçük memeleri vardı zillinin. Yakında boy boy kirpi kopillerim olacak. Birazdan ansiklopedileri tarayacak ve kirpilerin ne yediğini, hamilelik süresini falan öğreneceğim. Basri'nin adını da Basriye olarak değiştirdim şimdilik. Beğenmezse, başka bi isim buluciiim artık.

Bu arada, işi bıraktım gene. Sanırım bu hafta evde olacağım. Sonra gene bi iş bulurum.

Şimdilik bu kadar olsun. Ufak kız çok özlemiş beni. Onu uyutacağım.

Valide hanıma selâmlar. Yenge de yeni gitmiş, Allah kavuştursun artık. Yakında, II. Mehmet'inkinden daha baba bir casusluk ağım olacak ve olayları, daha olmadan önce öğreneceğim.

Kendine iyi bak.

Ali - 1 Mayıs

Bi sonraki mektup:

Senaryoya başladım bile. Bugünlük üç sayfa yazabildim yalnızca. Ama yarın erkenden kalkıp bi on sayfa daha eklerim sanırım. Ortaya içime sinen bir şey çıkar çıkmaz, sana yollayacağım. Ama epey keyifli işmiş. Yazarken o sahneyi, kamerayı falan düşünmek, sahneye müzik atmak, hatta o karaktere gidebilecek oyuncuları kafada seçmek falan, insan gazozuna yazsa bile değer aslında. Para ederse de tadından yenmez yani.

Ama inan, "aaa benim neyim eksik ayol" gibi bir anlayışla yapmıyorum bu işi. Üstelik sağını solunu yontmak, "kendi" dilimi kullanamamak gibi sıkıntılı bir yanı bile var. Ama gene de -şimdilik- keyifli bir iş gibi geldi bana. Allah tamamına erdirsin.: -)

Dediğim gibi; bu hafta evdeyim ve sanırım bütün hafta şu senaryoyla uğraşacağım. Senaryodan sıkılınca da sayfa için yazmak istediğim birkaç konu var, onları şeyderim. Zamanını yalnızca yazmaya ayırabilmek çok güzel bir şeymiş be!

Şimdi yatayım ben. Sabah erken kalkacağım.

Ali - 2 Mayıs

Daha sonraki mektup:

Senaryo, geldi geldi ve tıkandı. Ben de hepsini silip yeni bir konuya başladım bugün. Bu çok iyi gidiyor. "İyi gidiyor" dan kastım, benim hoşuma gidiyor ama ne kadar iyi olduğunun kararını ben veremem. Hem yazdığım da altı sayfa daha. Yani, dedemin hakkımda hep söylediği gibi "ıslığı dağı taşı tuttu; güttüğü bi tanecik keçi" durumu hasıl oldu. Hele senden özenip sayfanın başına "senaryo, kopirayt ali türkan" yazdım ya, yürüyüşüm bile değişti. Metroda falan ters ters bakanlara, "ne bakıyon cücük, senin senaryon var mı?" edasıyla yaklaşıyorum.

Bu arada, sana "senaryodan sıkılınca, sayfaya bir şeyler yazarım" meâline bir şey yazmıştım. Baktım, yanlış anlamaya epey açık bir cümle. Ama okumam da yazmam da böyle benim. Çoğu insan, bir kitaptan sıkılınca bırakır, başka bir işle meşgul olur. Ne biliim, çiçeklerini sular, yürüyüşe çıkar, bi arkadaşını arar falan… Ben öyle değilim. Bir kitaptan sıkılınca, başka bir kitap açıyorum. Ondan sıkılınca da bir başkasını… Böylece "aynı anda" üç dört kitap okuyorum çoğu zaman (sürükleyici bir kitap olunca, elimden düşmüyor tabii). Yazı işi de böyle. Romanı yazarken sıkılırsam, bırakıp sayfaya bir şeyler yazıyorum; o bunaltınca notlar alıyorum falan. Belki "ot" gibi görüneceğim bunu söyleyince ama tek istediğim, şöyle sessiz bir ortama uyanmak, gazetelerimi kitaplarımı okuduktan sonra da oturup yazılarımı yazmak. Ne meyhane, ne sosyal hayat, ne de manitalar umurumda. Günde iki defa da yürüyüşe çıktım mı, benden kralı yoktur yani.

Basriye ortalıktan kayboldu; onu merak ediyorum. Aramaya çıkacağım şimdi.

Sayfaya, "lezbiyenlik", Bruce Lee ve Muhammed Ali'yle ilgili üç şey yazıyorum… Öööle durup dururken esti bu konular. Özel bir nedeni yok yani. Bitince yollarım.

İyi geceler. İyi çalışmalar…

Ali - 3 Mayıs

diYorum

 

Ali Türkan neler yazdı?

74
Derkenar'da     Google'da   ARA