Patronsuz Medya

Kim s!ker Bukowski'yi!

Ali Türkan - 18 Şubat 2004  


Sağ bacağını sürüye sürüye, yanıma kadar geldi. Para isteyecekti herhalde. Tam cebimdeki bozuklukları çıkartmaya davranıyordum ki, marketlerde kullanılan ve bütün dünyalığını yüklediği arabadan, üç kitap çıkarttı.

- Kitap değişir misin benimle? diye sordu.
- Yanımda kitap yok ama cigaram var, dedim.
- O da olur, deyip oturdu yanıma.

Bu parkta yaşıyordu herhalde. Saçı sakalı iyice birbirine karışmıştı. Bıyıkları ve parmaklarının uçları, sigaradan sararmıştı iyice. Kalın asker kaputunun altından, kat kat giydiği kazaklar belli oluyordu. Yeşil, üstüne kırmızı, arada alacalı, en üstte de siyah… Kazaklara baktığımı anlamış olacak ki…

- Soğuk oluyor sokaklar, dedi.
- Öyle.

Arabanın içine eğilip bir şeyler aradı. Bir şişe "Korn" çıkardı.

- İçer misin?
- Bu saatte içmem.
- Saati olur mu?
- Olmaz mı?
- Doğru, zamanı neyle ölçtüğüne bağlı.
- Sen neyle ölçüyorsun?
- Aha bununla! deyip elindeki şişeyi kaldırdı.

Kitapları, oturduğumuz bankın üstüne bırakmıştı. En üsttekine baktım, Paul Auster'in Vertigo'su. Yükseklik Korkusu diye çevirmişlerdi galiba. Aklıma Bar Fly filmi geldi nedense.

- Bukowski okudun mu hiç? diye sordum.
- Kim s.ker Bukowski'yi.

Okumuş anlaşılan. Hem okumuş, hem de çözmüş. Bukowski'ye Bukowski'yi sorsalar, o da böyle bi şey derdi herhalde.

- Can Yücel okudun mu peki?

"O da kim?" gibisinden baktı yüzüme. İstediğim cevabı alamamıştım, "boşver" gibisinden elimi salladım.

Eşofmanları içinde kısa boylu bir kız geçti önümüzden koşarak. Bir süre arkasından baktık ikimiz de.

- Güzel kalçaları var, dedim yalnızca.
- Kullanışlı olur bu boydakiler, dedi o da.
- Bu kalçalarla kolay doğurur bu, dedim, üste çıkarak.
- Elimden gelen yardımı yapardım o konuda, dedi ve gülmeyle başlayıp ciğerinden parçalar çıkartarak öksürmeyle bitirdi.

Sabahtan ekmek hazırlamıştım. Çantadan çıkartıp yarısını ona uzattım, yarısını da kendime aldım.

- Neden veriyorsun ekmeğini bana?
- Var da ondan.
- Kahven var mı?
- Yok.
- İyi olurdu.
- Evet.

Ekmeği aralayıp içinde ne olduğuna baktı. Beğenmiş olacak ki, bıyıklarının ağzına giren kısmını da ısıra ısıra girişti. Bir yudum da elindeki şişeden çekti. Şişeyi burnuma doğru uzatıp…

- İstemediğinden emin misin? diye sordu.
- Neden veriyorsun içkini bana?
- Az önce, bana bir parça ekmek veya ekmek parası verirsin belki diye verdim.
- Şimdi?
- Sevdim seni.
- Sağol.
- Yok, gerçekten sevdim.

Kalktım.

- Beş dakika bekle o zaman.
- Neden?
- Ben de seni sevdim; şuradan iki kahve kapıp geliyorum.
- Boşver.
- Benim de canım çekti şimdi.
- İyi ya, al öyleyse.
- Süt, şeker?
- İstemem.

Kahveleri alıp geldim. Ekmeğinden ısırmamıştı bir daha. Kâğıt bardağı iki avucunun arasına alıp bir süre ellerini ısıttı. Konuşmadan ekmeklerimizi yedik. Kahve de iyi gelmişti hakikatten.

- Sormayacak mısın? dedi.
- Neyi?
- Bu hallere nasıl düştüğümü.
- Yok.
- Ben anlatsam, dinler misin peki?
- Dinlerim.

Pantalonunun arka cebinden bir cüzdan çıkarttı. Güldüm. O da güldü cüzdana bakıp. İkiye katlanmış bir fotoğraf çıkarttı cüzdandan. Yetmişli yıllarda çekilmiş, o silik renkli fotoğraflardan. Güzelce bir kadın ve bir çocuk…

- Araba kazası, dedi.
- Anladım.
- İşte o zamandan beri…

Cüzdanın içindeki kâğıtların arasından, bir de ehliyet çıkarttı. Çoktan tedavülden kalkmış, defter gibi bir şey. Siyah beyaz bir resmi vardı. Yakışıklı adammış.

Aksayan bacağını gösterip…

- Bu nasıl oldu, diye sordum.
- Yaktılar birkaç yıl önce.
- Nasıl, yaktılar?
- Faşistler… Birkaç dazlak… Bu parkta uyuyordum gene; üstüme benzin döküp kibriti tutuşturdular.
- Sonra?
- Sonra da kaçtılar. Gebermedim ama bu kaldı işte.
- Ucuz atlatmışsın.
- Evet.

Kalktım. Cebimden bi yirmilik çıkartıp verdim. Almak istemedi.

- Borç, dedim.
- Borç, dedi ve aldı uzattığım parayı.
- Kimin kitaplarını getireyim sana? Bukowski ister misin?
- Kim s_ker Bukowski'yi be!

Benim bardağımda kalan kahveyi kendi bardağına dökerken, elimle bir selâm verip ayrıldım yanından.

Yorumlar

Bukowski'yi bu yazıyı okuduktan sonra keşfetmiştim. Şimdi sayfadaki anonsunu görünce tıklayıp bir daha okudum. Sonra da Kitap Kurdu bölümündeki Bukowski alıntılarını. Nur içinde yat sevgili Ali Türkan. Bukowski bile senin eline su dökemez.

Melda - 12 Şubat 2009 (09:31)

Sevgili Ali Türkan, bu yazını olduğu gibi feysbuk listemde olan birinin 'beğendim'dediği notların arasında görüp, sevindim. Ama notların sağını-solunu, altını-üstünü kurcalamama rağmen sana dair herhangi bir 'not' göremedim. Altına 'yorumladım' ben de "Ali Türkan" dedim, "Işık Adam". Öyle ya bazen notlara da not düşmek gerekebilir.

Ne oldu dersin. Evet, bildin. Silindim. (Sen de her şeyi biliyorsun.) Benim bir türlü bilemediğim, anlayamadığım şu: Seni okumuş, seviyor, Derkenar'ı okuyor, seviyor, benim yorumumu acaba neden sevmiyor?

Bahtsız Yorumcu

Hacer Günebakan - 17 Ağustos 2009 (22:05)

Defalarca okuduğum yazılarını dönüp dönüp tekrar okuyorum Ali abi. Umarım iyisindir oralarda… Unutmadan, özledik.

Gökhan Çeliktas - 2 Mart 2010 (21:35)

Senle bir rakı içebilseydik be Ali abi. Ne çok sevenin var, okuyabiliyor musun bunları oralardan? Gidişinin bilmem kaçıncı senesi bu hâlâ insanlar senin yazının devamı gelicek diye bekliyor. Haksızlık değil de nedir bu? Necdet Şen'i kıskanıyorum. Bu arada Ali abi, kim şker Bukowski'yi?

S. Hacı - 9 Aralık 2011 (20:46)

diYorum

 

Ali Türkan neler yazdı?

77
Derkenar'da     Google'da   ARA