Patronsuz Medya

Şimdiki Aklım Olsa

Ahmet Faruk Yağcı - Ekim 2014  


Künye - Ahmet Faruk Yağcı, Şimdiki Aklım Olsa, Zeplin Kitap Anlatı dizisi, 1. Basım, Ekim 2014, Sayfa: 41-42

Fakülte yıllarımda çok daha az politik olurdum. Daha fazla sosyalleşir daha fazla gezerdim. Kimseyi reddetmez, anlattıklarını dinlerdim. Kahvede belki aynı zamanı geçirir ama daha fazla briç, daha az king ve üç beş sekiz oynardım. Bilardoda mutlaka daha fazla ilerler üç topta kaydettiğim aşamayı amerikanda da kazanmaya çalışırdım.

Daha fazla yürür, daha az otobüse binerdim. Daha çok hoca ile samimi olur, mümkün olduğunca çok hekim hatırası dinlerdim. Bütün insanların bir menkıbesi olduğunu düşünür, onlara o gözle bakardım. Solculardan uzak durmaz, karşı kahvenin alt katı olmasa da orta ve üst katında biraz vakit geçirirdim. Daha fazla sinemaya gider, Taksim'den Tünel'e daha çok sık yürürdüm.

Şiir gibi ders anlatan hocaların vizitleri de çok farklı olurdu. O zamanlar akıllı olsam onların peşine takılır iki lâf edebilmek için gayret sarf ederdim. Kantine daha çok gider daha fazla insanla göz göze gelirdim. Üzerinde durmadığım psikiyatri pratiklerinde çok daha fazla vakit geçirirdim. Sessiz sakin duran arkadaşların yanına gider hal hatır sorardım. Sahile daha fazla iner Yenikapı'ya kadar gidip balık getiren teknelere bakardım.

Geceleri çalışkan asistanların yanına takılır, dalga geçsem de hal ve tavırlarından bir şeyler kapardım. Daha çok serum takar daha çok enjeksiyon yapar daha fazla sonda takardım. Asistanların yazdıkları reçeteleri dikkatle kafama kaydeder, hasta grupları ile tedaviyi ilişkilendirmeyi öğrenirdim. Daha önce sütur atar, herkesten daha iyi steril olmayı öğrenirdim. Hocaların ameliyatlarına sızar, şiir gibi çalışanların ellerini izlerdim.

Daha az uyur, sigarayı erken bırakır, daha çok spor yapardım. Feridun Kundura'dan o kösele ayakkabıları almaz, az daha bekler Adidas Stan Smith alırdım. Yurtkur kredisini oraya buraya harcamaz, bir sonrakiyle birleştirip Wrangler kot çekerdim. Wrangler'in paçasını orijinal yaptırıp altına da Adidas'ı giydim miydi ne biçim yakışıklı olurdum kim bilir?

Yazları daha çok denize girer, daha çok boğaz turu yapardım. Fehmi ile Mustafa'yı Paşabahçe'ye daha sık götürür, ince ağaç dallarına takılarak pişirilmiş tombul sosislerden daha fazla yedirirdim. Balık ekmek yemeyi, Rumeli köftecisini daha fazla ziyaret etmeyi, yılda iki kez Hacı Bozan'da şöbiyet götürmeyi ihmal etmezdim.

Okul gezilerine katılır, muhabbeti kaçırmazdım. Şimdilerde keyifle sohbet ettiğim insanları erkenden bulurdum.

Yorumlar

Kitabın içerisinde Derkenar yazıları da önemli bir yer tutuyor. Bu vesile ile yazma işinde beni tescilleyen bu güzel okulun ne kadar mühim olduğunun da bilinmesini isterim.

Ahmet Faruk Yağcı - 27 Kasım 2014 (09:35)

Ahmet Faruk benim sınıf arkadaşım.

Bunu büyük keyifle söylüyorum, ama ikimizin büyük bir suçumuz var.

Yukarıda yazdıklarına benzer bir listeye sahip birisi olarak, keşke diyorum, okuldayken daha yakın olabilseymişiz. Mezun olduktan yıllar sonra tekrar karşılaştığımızda oluşturabildiğimiz sinerjiyi bundan 34 yıl önce gerçekleştirebilseymişiz.

Eminim okul yaşantımızda keyifle hatırlayabileceğiz pek çok anı oluşturma imkânımız olurmuş.

Neyse, daha genciz. İkinci yarıda da keyifle top çevirebileceğimizi sanıyorum. Bu kitabı daha taslak halinde okuma şansı bulanlardan olduğumu da söyleyerek, iyice bir şımarayım önce; sonra da okuma imkânı bulamayanlara çok şey kaçırdıklarını söyleyeyim.

Doktorun dilimizi kullanma yeteneğini Derkenar'dan biliyorsunuz. Kitap aynı tadda.

Ağzına sağlık dostum. Yenilerini bekliyoruz.

Melih Özel - 27 Kasım 2014 (13:29)

Bir solukta okuduğum nadir kitaplardan biri oldu. Kâh muayene koltuğunda, kâh hastahane bahçesine dinliyormuş gibiydim. Öyle sade, gerçek ve samimi…

"Hep yazmalı, daha önce niye yazmadı" hayıflanmaları ara ara dolandı dilime. Radyo programlarında dinlerken, -bana göre- biraz asi, biraz sıra dışı ve fakat delikanlı duruşundan sebep, muayeneye gittiğimde gergindim. Burnu dik, havalı birini bekliyordum.

Değilmiş…

Önce dinledi, ben şaşırdım, dinledi… Şaşırdıkça anlattım, anlattıkça rahatladım. Numarasını verdi, istediğiniz saat arayabilirsiniz dedi.

Yazarken de, incitmeden, son derece nazik bir dille ifade etmiş bazı hassas hatıralarını.

Hani bazı kimseler vardır, gözlerine bakınca anlarsınız konuşmasa da hüznünü, ıstırabını… Bazı bölümlerde o duyguyu yaşattı bana…

Bulunduğu ortamları tasvir edişi, usta yazarları imrendirecek kadar gerçekçi…

Şahsen çok imrendim.:)

Bu mesleğe baş koymak niyetinde olanlara rehber niteliğinde bir kitap dersem, mübalağa yapmış olmam. Hatta haddimi aşarak, daha ileri gidip, bu mesleği sadece cebini doldurmak maksadıyla yapanlara da, "şşakk" diye bir tokat mahiyetinde de sayılır.

Bir okuyucu olarak enfes bulduğum bu eserle alâkalı bir eleştirimi de ifade etmek isterim.

Bizler ekseri küçükken, kardeşlerimizle kavgalarımızda kullanıp da, hafızalardan sildiğimiz, -af buyurun- "kedi, köpek, salak, manyak!" tepkilerinden sonra, kıymet verdiğimiz eserlerde de küfürlü kelimeler okumaktan rahatsız oluyoruz.

En azından benim gibi üç-beş vardır.

Sadece dile getirmek istedim, hadsizliğimi mazur görünüz lütfen.

Allahü teâlâ sayınızı arttırsın. Sizlerin de karşınıza, sizin onları anlayıp dinlediğiniz gibi insanlar karşılaştırsın.
Tebrik ederim. Enfes bir eserdi. Bir anektodu Türkiye Gazetesi'nde Ömer Söztutan'ın köşesinde paylaşılmak üzere yolladım. İnşallah yakın zamanda yayınlanır.

Mestan Can - 20 Nisan 2015 (22:13)

diYorum

 

Ahmet Faruk Yağcı neler yazdı?

48
Derkenar'da     Google'da   ARA