Patronsuz Medya

Kıç cebinde kırık ayna taşıyan çocuklar…

Ahmet Büke - 24 Ağustos 2003  


Bizim mahallede çöpler haftada iki kez toplanır. Burası şehrin en kuyruğu ya ondan. Nike tişörtüyle yaşlı bir teyze eşeler durur onları. Ama kavun karpuz ucuzlayalı, havaleli çer çöp ve dahi yırtık çocuk kazakları, yarım kemirilmiş mısır koçanları taşar oldu yatağından.

Üç kıtanın pekmezine ekmek banmış bir milletin evlâtlarına da bu yakışır elbet. Göğsümüz dalga dalga gelen her türlü krize tunçtan bir siperdir. IMF'ye inat yoksul mahallelerinin çöpü artıyor işte. Koca papuçlu allah baba kedilerin duasını kabul etti yine.

Hem geçen gün fark ettim de Nike tişörtlü teyzenin dilinde bir ıslık, " these foolish things". Gözlerimi kocaman açmış olmalıyım ki kirli çuvallı arabasından bir CD çıkarttı; Ella Fitzgerald" At The Opera house".

Ben çöplerin arasından hoplaya zıplaya kaçarken ıslığı bırakıp şarkıya devam etti kıvrak kıç hareketleriyle… Yok ilâcımı düzenli almam lâzım benim. Bu kaçıncı oluyor.

Dedim ya bizim mahallenin çöpleri… Haftada sadece iki kez… Ama bizim mahallenin internet kafesi süper.

Diyarbakırlı yarma gibi bi oğlan işletiyor.

"Müdüriyetten izinsiz erötik sitelere giren puşttur Allah'ıma" diye yazmış girişe.

"Simit ve midye tezgâhlarının dışarıda bırakılması rica olunur" yazıyor başka bir köşede.

Bizim mahallenin ve arkadaki daha yamuk mahallelerin çocukları akşam üzerileri, iş dönüşü yani yorgun ayakları ve ayaklar altına alınmış umutlarıyla buraya düşüyorlar.

Yağlı ve zor kazanılmış bir milyonlarıyla tam bir saat bütün dünya onların oluyor. Ağabeylerinin eski kod isimleri yerine şimdi hepsi birer nick name sahibi.

Ay sen bir milyon yani iki simit, üç küçük boy midye, sen nelere kadirsin babo.

Hoyratkisrak: beni bu kadar seviyorsan bulusalim yarin saatkulesinin altinda. Ok?

Ave verum corpus: beni oldur ama gunduz vakti cagirma…

Sonra derlenip toparlanıp ikiye bölünüyorlar da en sevdikleri network game için dijitalize oluveriyorlar: Unreal Tournament.

Dışarıda hava çok sıcak, Diyarbakırlı tepeye pervane takmış, çocuklar okyanusun öbür ucunda kodları yazılmış bir dünyanın içindeyken terlemesinler diye.

Duvarlarında yeşil ışıklar yanan uzay gemisinde düşmanlarını arayıp ışın saçan, radyasyon akıtan, bulaşık suyu gibi bombalar atan silâhlarıyla öldürüyorlar.

Düşman dedik ya, arkadaşları işte. Çatalına kadar gerçek ve acı bir hayatın içinden masusucuktan karşı tarafa geçmiş tezgâh arkadaşlarını bulup bir bir" furuyorlar" .

Onlara kaç can verildi bu dünyada ama oyun başlar başlamaz üç hakları var en azından. Parçalanıp, vurulup tekrar diriliyorlar. Hoop yine ışık hızıyla yol alan geminin içindeler. Hem bazı köşelerde cephaneyle birlikte ecza dolabı var; kanayanparmakuçlarındanakan hayat için.

Felek bir işlemci kadar hararetli, Matrix bir ara sıcak olsa da oyunun bir namusu var elbet.

Ezcümle, geçen gün maraza çıktı aralarında.

"Ulan beni nasıl arkamdan vurursun oğlum."

"Bana oğlum deme. Babam mısın."

Plastik sandalyeler gürültüyle çekildi. Klavye rayları çata çuta itilip ayaklanıldı. Herkesin eli kıç ceplerinde. Haşırt çerçevesi kırmızı el aynaları. Küt küt kırdılar sunta masalarda.

Diyarbakırlı oğlan bir de ben araya girdik.

"Ayıptır beyler. Oturun yerinize."

"Bana bakın mekânımda çatapat istemem. Kozunuzu dışarıda paylaşın."

Boşaldı İnternet Kafe. Oğlan yarma gibi ya hepsi de tırsıyor ondan.

Yarına kadar ertelendi macera dolu Amerika. Ve dudu dudu dilli kızlar.

Diyarbakırlı böyle durumlarda benden para almıyor.

"Sen okumuş adamsın onların kusuruna bakma. Yarın yine beklerim…"

Bence bir millet uyanıyor abiler. Sanayi devrimini ıskaladık diye Ay kolonilerinde de çöpçü olacak değiliz ya. Analarının ak sütü kadarkirli bir milyonlarını WAN'lara LAN'lara yatıran bir nesili kimse durduramaz. Yoldan çıksalar da Diyarbakırlı var hem. Adı Bahtiyar… Sormadım da olabilir yani…

diYorum

 

Ahmet Büke neler yazdı?

63
Derkenar'da     Google'da   ARA